Cilt: 11  Sayı: 3 (2023)
Özetleri Gizle | << Geri
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Oral kavite tümörlerinin tedavi sonuçlarının Washington Üniversitesi Yaşam Kalitesi Anketi ile değerlendirilmesi
Evaluation of treatment results of oral cavity tumors with the University of Washington Quality of Life Questionnaire
Sayfalar 73 - 78
Melis Ece Arkan Anarat, Ayşe Enise Göker, Ömer Kumaş, Tolgar Lütfi Kumral, Elif Aksungur, Yavuz Uyar, Cem Çelik
AMAÇ: Bu çalışmada, oral kavite tümörü olan hastalarda cerrahi rezeksiyon veya cerrahi rezeksiyon sonrası radyoterapi (RT) tedavisi alan hastaların yaşam kalitesi, Washington Üniversitesi Yaşam Kalitesi Anketi (UW-QOL) kullanarak değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Bu retrospektif çalışma, Ocak 2015 - Haziran 2021 tarihleri arasında primer oral kavite tümörü tanısı konulan ve tedavi edilen toplam 40 hastayı (31 erkek, 9 kadın; ort. yaş: 64.1±8.3 yıl; dağılım, 40-85 yıl) içerdi. Grup 1 (n=20), cerrahi rezeksiyon uygulanan hastalardan oluşurken, Grup 2 (n=20) cerrahi rezeksiyon sonrası RT uygulanan hastalardan oluşmaktaydı. Katılımcıların tamamı UW-QOL anketini tamamladı ve skorlar iki grup arasında karşılaştırıldı.
BULGULAR: Ağrı (p=0.149), istirahat (p=0.495) ve omuz (p=0.102) parametreleri arasında anlamlı bir fark yoktu. Ancak RT grubunda, görünüm (p=0.003), aktivite (p=0.010), yutma (p=0.001), çiğneme (p=0.003), konuşma (p=0.001), tat alma (p=0.006), tükürük (p=0.001), ruh hali (p=0.002) ve anksiyete (p=0.007) parametrelerinde skorlar istatistiksel olarak anlamlı derecede düşüktü. Son yedi günde, ağrı (p=0.548), aktivite, istirahat, omuz (p=0.292), ruh hali (p=0.311) ve anksiyete (p=0.072) gibi en rahatsız edici parametrelerde anlamlı farklılık yoktu (p>0.05). Bununla birlikte, RT alan hastalar son yedi günde görünüm (p=0.04), yutma (p=0.001), çiğneme (p=0.001), konuşma (p=0.002), tat alma (p=0.035) ve tükürük (p=0.008) sorunlarında önemli ölçüde daha yüksek oranlara sahipti.
SONUÇ: Elde ettiğimiz veriler tedavi öncesi hasta danışmanlığı sırasında faydalı olabilir. Bu sayede hastalar tedavi sonrası karşılaşabileceği morbiditeler hakkında bilgi sahibi olunabilir bu bilgiler doğrultusunda hastalara ön bilgilendirmeler yapılabilir.
OBJECTIVE: This study aimed to assess the quality of life in patients with oral cavity tumors who underwent either surgical resection or surgical resection followed by radiotherapy (RT) using the University of Washington Quality of Life Questionnaire (UW-QOL).
METHODS: The retrospective study included a total of 40 patients (31 males, 9 females; mean age: 64.1±8.3 years; range, 40 to 85 years) who were diagnosed with primary oral cavity tumors and treated between January 2015 and June 2021. Group 1 (n=20) consisted of patients who underwent surgical resection, while Group 2 (n=20) included patients who underwent surgical resection followed by RT. Each participant completed the UW-QOL questionnaire, and the scores were compared between the two groups.
RESULTS: There were no significant differences in pain (p=0.149), recreation (p=0.495), and shoulder (p=0.102) parameters. However, the RT group showed significantly lower scores in appearance (p=0.003), activity (p=0.010), swallowing (p=0.001), chewing (p=0.003), speech (p=0.001), taste (p=0.006), saliva (p=0.001), mood (p=0.002), and anxiety (p=0.007) parameters. There were no significant differences in the rates of the most disturbing parameters, such as pain (p=0.548), activity, recreation, shoulder (p=0.292), mood (p=0.311), and anxiety (p=0.072), in the last seven days (p>0.05). However, those who received RT had significantly higher rates of appearance (p=0.04), swallowing (p=0.001), chewing (p=0.001), speech (p=0.002), taste (p=0.035), and saliva (p=0.008) issues in the last seven days.
CONCLUSION: The data we obtained may be helpful during pretreatment patient counseling. Consequently, patients can be informed about the morbidities they may encounter after treatment, and preliminary information can be given to the patients in line with this information.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (200 kere görüntülendi)

2.
Diş hekimliği öğrencilerinde oral kanser ve oral premalign lezyonlar farkındalığının değerlendirilmesi: Üç merkezli bir çalışma
Evaluation of awareness of oral cancer and oral premalignant lesions in dentistry students: A three-center study
Sayfalar 79 - 86
Sefa Çolak, Mustafa Sami Demirsoy, Aras Erdil, İbrahim Erdim
AMAÇ: Bu çalışmada üç farklı diş hekimliği fakültesi öğrencilerinde oral kanser ve oral premalign lezyonlar farkındalığı değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Soru bazlı anket çalışmasına Türkiye’deki üç farklı diş hekimliği fakültesinden 4. sınıf ve 5. sınıf öğrencileri (n=382; 239 kadın, 143 erkek) dâhil edildi. Bilgi, tutum ve pratik yaklaşımlar hakkındaki farkındalığı değerlendirmek için 4. ve 5. sınıf öğrencilerine oral premalign lezyonlar ve oral kanser hakkında 43 sorudan oluşan kesitsel bir anket Mayıs 2023 - Haziran 2023 tarihleri arasında uygulandı.
BULGULAR: Dördüncü sınıf kadın ve erkek öğrenciler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlendi (p=0.024). Erkek öğrencilerin ortalama değerleri kadın öğrencilere göre daha yüksekti. Dördüncü ve beşinci sınıflarda bilgi açısından en yüksek değerler Uşak Üniversitesi öğrencilerinde gözlendi. Beşinci sınıflarda tutum ve pratik açıdan en yüksek değerler Uşak Üniversitesi öğrencilerinde gözlendi. Uşak Üniversitesinin 5. sınıf öğrencileri bilgi, tutum ve pratik açıdan 4. sınıflara kıyasla daha yüksek değerler gösterdi. Tutum açısından Tokat Üniversitesinin 5. sınıf öğrencileri 4. sınıf öğrencilerine göre daha yüksek değerler gösterdi. Toplamda 5. sınıf öğrencileri 4. sınıf öğrencilerine kıyasla bilgi ve tutum açısından daha yüksek değerler gösterdi. Tokat Üniversitesinde oral premalign lezyon farkındalığı diğer üniversitelere göre daha yüksek idi.
SONUÇ: Oral kanser ve oral premalign lezyonların erken tanısı diş hekimlerinin önemli sorumlulukları arasındadır. Diş hekimlerinin bu alandaki farkındalığının artması önemli bir halk sağlığı probleminin çözümüne katkıda bulunabilir.
OBJECTIVE: This study aimed to evaluate the awareness of oral cancer and oral premalignant lesions in dentistry student at three different faculties.
METHODS: The question-based questionnaire study included 382 fourth- and fifth-year students (n=382; 239 females, 143 males) from three different dentistry faculties in Türkiye. A cross-sectional questionnaire consisting of 43 questions about oral premalignant lesions and oral cancer was administered to fourth- and fifth-year students to assess awareness of knowledge, attitudes, and practical approaches between May 2023 and June 2023.
RESULTS: A statistically significant difference was observed between male and female fourth-year students (p=0.024). The mean values of male students were higher than female students. The highest values in terms of knowledge in the fourth and fifth years were observed in the Uşak University. In the fifth-year students, the highest values in terms of attitude and practice were observed in the students of Uşak University. Fifth-year students of Uşak University showed higher values in terms of knowledge, attitude, and practice than fourth-year students. In terms of attitude, fifth-year students of Tokat University showed higher values than fourth-year students. In total, fifth-year students showed higher values in terms of knowledge and attitude than fourth-year students. Tokat University showed higher awareness of oral premalignant lesions than the other universities.
CONCLUSION: Early diagnosis of oral cancer and oral premalignant lesions are among the important responsibilities of dentists. Increasing the awareness of dentists in this area can contribute to the solution of a prominent public health problem.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (199 kere görüntülendi)

3.
İşitme kayıplı bireylerin sosyal medya hakkındaki görüşleri: Bir ön çalışma
Opinions of hearing-impaired individuals about social media: A preliminary study
Sayfalar 87 - 95
Deniz Tuz, Erva Değirmenci Uzun, Emine Ayça Ödemişlioğlu Aydın, Serpil Alluşoğlu
AMAÇ: Çalışmada işitme kayıplı bireylerin sosyal medya platformlarındaki içeriklere ilişkin görüşleri, sosyal medya kullanım eğilimleri ve kullanımları sırasındaki duygu, düşünce ve deneyimleri araştırıldı.
YÖNTEMLER: Kesitsel olarak planlanan bu anket çalışmasına 01.11.2021 - 01.09.2022 tarihleri arasında 18 yaş ve üstü, ana dili Türkçe olan, işitme kaybı tip ve derecesinden bağımsız olarak işitme kaybı tanısı almış 40 birey katıldı. İleri düzeyde görme sorunu olan ve okur-yazar olmayan bireyler çalışmadan dışlandı. Anket dört bölümden oluşmaktaydı: (i) demografik bilgiler ve işitme kaybı özellikleri; (ii) sosyal medya kullanımı ve amaçları; (iii) sosyal medya içerikleri hakkındaki görüşler ve (iv) sosyal medya ile ilgili duygular, düşünceler ve deneyimler. Yanıtlar 5’li Likert tipi bir ölçek yardımıyla değerlendirildi.
BULGULAR: Sosyal medyayı kullanmanın en yaygın amaçları araştırma yapmak, işitme kaybı ve kullandıkları teknolojiler ile ilgili bilgi almak olarak bulundu. Katılımcıların %45.5’i sosyal medya platformlarında paylaştıkları fotoğraflarda cihazlarının görünmesini tercih etmediklerini ve mevcut sosyal medya platformlarının işitme kayıplılar açısından kolay kullanıma sahip olması konusunda kararsız olduklarını ifade etmişlerdir.
SONUÇ: İşitme kayıplı bireylerin işitme kaybı ve bununla ilgili teknolojiler hakkında neler hissettiklerini öğrenmek hem işitme uzmanlarına hem de sağlık kuruluşlarına bu konularda içerik oluşturmada yol göstermek ve bu platformları geliştirmek açılarından önemlidir.
OBJECTIVE: The study examined the opinions of hearing-impaired individuals about the content on social media platforms, their social media usage tendencies, and their feelings, thoughts, and experiences during their use.
METHODS: Forty individuals aged 18 years and older who are native Turkish speakers diagnosed with hearing loss regardless of the type and degree of hearing loss participated in this cross-sectional survey study between November 1, 2021, and September 1, 2022. Individuals with advanced vision problems and illiterate individuals were excluded from the study. The questionnaire consisted of four sections: (i) demographic data and hearing loss characteristics; (ii) social media usage and purposes; (iii) opinions about the content on social media; and (iv) feelings, thoughts, and experiences about social media. Responses were evaluated on a 5-point Likert-type scale.
RESULTS: The most common purposes of using social media were doing research and getting information about hearing loss and the technologies they use. Of the participants, 45.5% stated that they do not prefer their devices to be seen in the photos they share on social media platforms and that they are undecided about the ease of use of existing social media platforms for the hearing impaired.
CONCLUSION: It is important to determine what hearing-impaired individuals feel about hearing loss and technologies, both to guide hearing care professionals and health institutions in creating content on these issues and to improve these platforms.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (202 kere görüntülendi)

4.
Yenidoğan işitme tarama testi sonuçlarımız
Our results of hearing screening in newborns
Sayfalar 96 - 100
Hakan Dağıstan, Büşra Nur Coşan, Ceyhun Cengiz, İlknur Haberal Can
AMAÇ: Hastanemizde tarama işitsel beyin sapı cevapları (T-ABR) testi ile yaptığımız yenidoğan işitme tarama testi sonuçlarımız güncel literatür eşliğinde tartışıldı.
YÖNTEMLER: 01.09.2020 - 01.09.2021 tarihleri arasında yenidoğan işitme tarama testi olarak T-ABR testi yapılan 379 yenidoğan bebeğin (202 erkek, 177 kız) verileri hastane kayıtları üzerinden retrospektif olarak tarandı ve sonuçlar analiz edildi.
BULGULAR: Elli bebek birinci testten kaldı. Bir bebek ikinci teste gelmedi ve aileye ulaşılamadı. Kırk dokuz bebekten üçü ikinci testten de kaldı ve referans merkeze sevk edildi. Yirmi sekiz bebek birinci ya da ikinci testten geçmesine rağmen risk faktörü taşıdığı için referans merkezine sevk edildi.
SONUÇ: Yenidoğan bebeklerin işitme kaybı ilk üç ayda teşhis edilmeli, altı aydan önce gerekli müdahalede bulunulup hem cihazlandırma hem de eğitim çalışmasına başlanılmalıdır. Referans merkezlerinin sayısının artırılması, sevk edilen hastaların geribildirimlerinin yapıldığı takip sistemlerinin geliştirilmesi tarama programlarını daha başarılı kılacaktır.
OBJECTIVE: The newborn hearing screening test results with the automated auditory brainstem responses (AABR) test in our hospital was discussed in the light of current literature.
METHODS: The data of 379 newborn babies (202 boys, 177 girls) who underwent AABR test as a newborn hearing screening test between September 1, 2020, and September 1, 2021, were retrospectively scanned through hospital records, and the results were analyzed.
RESULTS: Fifty babies could not pass the first test. One baby did not come to the second test, and the family could not be reached. Three out of 49 babies failed the second test and were referred to the reference center. Although 28 babies passed the first or second test, they were referred to the reference center since they had risk factors.
CONCLUSION: Hearing loss of newborn babies should be diagnosed in the first three months, necessary intervention should be made within six months, and both fitting aids and training should be started. Increasing the number of reference centers and the development of follow-up systems that provide feedback from referred patients will make screening programs more successful.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (184 kere görüntülendi)

5.
Genç yetişkinlerde farklı bilişsel işlevlerin akustik ses paremetrelerine etkisi
Effects of different cognitive functions on acoustic voice parameters in young adults
Sayfalar 101 - 108
Mümüne Merve Parlak, Merve Sapmaz Atalar
AMAÇ: Bu çalışmada, genç yetişkinlerde uzatılmış /a/ fonasyonu sırasında bilişsel işlevlerin kullanımını içeren ses kayıtları alınarak farklı bilişsel işlevlerin akustik ses parametreleri üzerindeki etkisi araştırıldı.
YÖNTEMLER: Bu çalışma, toplam 31 katılımcı (8 erkek, 23 kadın; ort. yaş: 22.3±1.1 yıl; dağılım, 18-30 yıl) ile 14 Haziran 2023 - 23 Ağustos 2023 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Normal ve diğer beş görev (görsel dikkat, dil, işitsel bellek, görsel bellek ve çalışma belleği) olmak üzere altı görevde alınan toplam 186 ses kaydında akustik ses parametreleri olarak ortalama fundamental frekans (F0), jitter (lokal), jitter (rap), shimmer (lokal), shimmer dB ve harmonik/gürültü oranı değerleri analiz edildi.
BULGULAR: Altı görevin akustik parametreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulundu (p<0.001). Shimmer dB, işitsel bellek görevi ile normal durum, görsel dikkat ile normal durum ve çalışma belleği ile normal durum arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterdi (p<0.05).
SONUÇ: İşitsel hafıza, görsel dikkat ve çalışma hafızası başta olmak üzere farklı bilişsel işlevler akustik ses parametreleri üzerinde etkili olabilmektedir. Bu nedenle, bilişsel işlevler değerlendirilerek ilgili bilişsel alandaki eksiklikler tespit edilebilir ve ses terapisi ile birlikte bu bilişsel işlevler üzerinde çalışmak terapi sürecini kısaltabilir.
OBJECTIVE: The aim of this study was to investigate the effect of different cognitive functions on acoustic voice parameters by recording the use of cognitive functions during extended /a/ phonation in young adults.
METHODS: This study was conducted with a total of 31 participants (8 males, 23 females, mean age: 22.3±1.1 years; range, 18 to 30 years) between June 14, 2023 and August 23, 2023. The mean fundamental frequency (F0), jitter (local), jitter (rap), shimmer (local), shimmer dB, and mean harmonics-to-noise ratio values were analyzed as acoustic voice parameters in a total of 186 voice recordings taken in six tasks, including normal and other five tasks (visual attention, language, auditory memory, visual memory, and working memory).
RESULTS: A statistically significant difference was found between the acoustic parameters of the six tasks (p<0.001). Shimmer dB showed a statistically significant difference between the auditory memory task and normal state, visual attention and normal state, and working memory and normal state (p<0.05).
CONCLUSION: Different cognitive functions, especially auditory memory, visual attention, and working memory, may have an effect on acoustic voice parameters. Therefore, cognitive functions can be evaluated to identify deficiencies in the relevant cognitive area, and working on these cognitive functions together with voice therapy may shorten the therapy process.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (244 kere görüntülendi)

6.
Endolarengeal vokal kord cerrahisinin hastaların ses düzeyine ve yaşam kalitesine olan etkisinin incelenmesi
Investigation of the effect of endolaryngeal vocal cord surgery on voice level and life quality of patients
Sayfalar 109 - 113
Murat Sertan Şahin, Hilmi Cem Kaya
AMAÇ: Bu çalışmada; vokal kord polibi veya intrakordal kisti olan hastalara uygulanan cerrahinin etkinliğinin hastaların subjektif değerlendirmelerine göre incelenmesi ve cerrahinin hastaların yaşam kalitesine olan etkilerinin analiz edilmesi amaçlandı.
YÖNTEMLER: Mart 2015 - Ocak 2018 tarihleri arasında yapılan bu retrospektif çalışma, 35’i vokal polip, 21’i intrakordal kist olmak üzere ses tellerinde patoloji olan 56 hasta (32 erkek, 24 kadın; ort yaş 35.2±15.95 yıl; dağılım 19-61 yıl) ile gerçekleştirildi. Cerrahi öncesi ve sonrası yapılan yaşam kalitesi ölçeği ve diğer subjektif değerlendirmelerle ses seviyesi ve yaşam kalitesindeki düzelme incelendi.
BULGULAR: Cerrahi sonrası hastaların ses kalitelerine yönelik kendi subjektif değerlendirmelerinin ortalaması 0-10 puan üzerinden; 4.8’den 8.3’e yükseldi bu değişim istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Yaşam kalitesi ölçeğine göre ağrı, vitalite, fiziksel fonksiyon ve fiziksel rol güçlüğü dışındaki alt ölçeklerde anlamlı derecede düzelme tespit edildi (p<0.05).
SONUÇ: Ses kısıklığına neden olan bir patoloji çoğu zaman yaşamı tehdit edecek düzeyde olmasa da gerek fonksiyonel gerekse psikososyal açıdan hastaları olumsuz etkilemektedir. Benign patolojilerde cerrahi tedavi ile ses ve yaşam kalitesini artırmak mümkündür.
OBJECTIVE: The study aimed to investigate the efficiency of the performed surgery for patients with vocal cord polyps or intracordal cysts according to their own evaluations and to analyze the effects of surgery to patients’ life quality.
METHODS: This retrospective study was performed with 56 patients (32 males, 24 females; mean age: 35.2±15.95 years; range, 19 to 61 years), of whom 35 had vocal cord polyps and 21 had intracordal cysts, between March 2015 and January 2018. Improvements in voice level and life quality were preoperatively and postoperatively investigated by the life quality index and other subjective evaluations.
RESULTS: After the surgery, patients’ own evaluation for their voice quality from 0-10 points increased from 4.8 to 8.3, and the change was statistically significant (p<0.05). Improvements were determined in subparameters other than pain, vitality, physical function, and physical role difficulty according to the life quality scale (p<0.05).
CONCLUSION: Although pathologies that cause dysphonia are mostly not life threatening, they functionally or psychosocially effect patients’ life quality. It is possible to increase life quality in benign pathologies by surgical treatment.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (205 kere görüntülendi)

7.
Pediatrik hastalarda kulak, burun ve boğazdaki yabancı cisimlerin analizi: Doğu Anadolu Bölgesi’nde ikinci basamak hastane deneyimi
Analysis of foreign bodies in the ear, nose, and throat in pediatric patients: Second level hospital experience in the Eastern Anatolia Region
Sayfalar 114 - 120
Gamze Öztürk Yılmaz, Gökhan Yılmaz
AMAÇ: Bu çalışmada kulak burun boğaz polikliniğinde yabancı cisim nedeniyle tedavi edilen pediatrik hastaların demografik verileri, yabancı cismin özellikleri ve tedavi yaklaşımları tartışıldı.
YÖNTEMLER: Ocak 2022 - Mart 2023 tarihleri arasında kulak, burun ve boğazda yabancı cisim nedeni ile tedavi edilen 110 hastanın (54 erkek, 56 kız; ort. yaş 4.4±2.9 yıl; dağılım 1.5-16 yıl) demografik verileri, yabancı cismin yeri, cinsi, tedavi yöntemi ve komplikasyonları retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Kulakta yabancı cisim görülen çocukların yaş ortalamalarının burunda yabancı cisim görülen çocukların yaş ortalamalarından anlamlı olarak daha yüksek olduğu izlendi (p<0.001). Yabancı cisimlerin 57’si (%51.8) burunda, 47’si (%42.7) kulakta, altısı (%5.5) boğazda tespit edildi. Yabancı cisimlerin 39’u (%35.5) organik, 71’i (%64.5) inorganik olup en çok gözlenen yabancı cisim boncuk (n=18, %16.4) idi. Hastaların beşinde (%4.5) yabancı cisim genel anestezi altında çıkartıldı.
SONUÇ: Yabancı cisimler pediatrik yaş grubunda görülen en sık kulak burun boğaz acillerinden biridir. Tanı ve tedavisi geciken yabancı cisimler komplikasyonlara neden olabilir. Bu nedenle yabancı cisimlerin uygun aletler ve teknikler kullanılarak Kulak Burun Boğaz hekimleri tarafından çıkartılmaları önemlidir.
OBJECTIVE: In this study, demographic data, foreign body characteristics, and treatment approaches of pediatric patients treated for foreign bodies in the otorhinolaryngology clinic were discussed.
METHODS: Demographic data, location, type, treatment method, and complications of 110 patients (54 male, 56 female; mean age 4.4±2.9 years; range, 1.5 to 16 years) who were treated for foreign bodies in the ear, nose, and throat between January 2022 and March 2023 were evaluated retrospectively.
RESULTS: It was observed that the mean age of children with a foreign body in the ear was significantly higher than the mean age of children with a foreign body in the nose (p<0.001). Of the foreign bodies, 57 (51.8%) were detected in the nose, 47 (42.7%) in the ear, and six (5.5%) in the throat. Of the foreign bodies, 39 (35.5%) were organic, 71 (64.5%) were inorganic, and the most observed foreign body was beads (n=18, 16.4%). The foreign body was removed under general anesthesia in five (4.5%) of the patients.
CONCLUSION: Foreign bodies are one of the most common otolaryngological emergencies in the pediatric age group. Foreign bodies with delayed diagnosis and treatment may cause complications. Therefore, it is important that foreign bodies are removed by otolaryngologists using appropriate instruments and techniques.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (195 kere görüntülendi)

8.
Benign paroksismal pozisyonel vertigo tanı ölçeği’nin Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması
Turkish validity and reliability study of the benign paroxysmal positional vertigo diagnostic scale
Sayfalar 121 - 131
Busra Dirik, Gulce Kirazli, Mehmet Fatih Ogut
AMAÇ: Bu çalışmada, benign paroksismal pozisyonel vertigo (BPPV) tanı ölçeğinin Türkçe geçerlik ve güvenirliğinin değerlendirilmesi amaçlandı.
YÖNTEMLER: Çalışmaya BPPV, meniere hastalığı, vestibüler nörit veya diğer periferik vestibüler hastalık tanısı konulan ya da şüphesi olan 18 yaş üstü 117 hasta (50 erkek, 67 kadın; ort. yaş: 49.3±12.3 yıl, dağılım 18-74 yıl) dahil edildi. Katılımcılar BPPV tanı ölçeğini doldurdu. Benign paroksismal pozisyonel vertigo tanısını kesinleştirmek için pozisyonel manevralar yapılarak etkilenen kanal ile kulak tarafı belirlendi. Benign paroksismal pozisyonel vertigo tanı ölçeğinin dil ve kapsam geçerliği, yapı geçerliği, güvenirlik ve test tekrar test analizleri gerçekleştirilerek ölçeğin son hali oluşturuldu.
BULGULAR: Yüz on yedi hastanın 70’ine BPPV tanısı, 26’sına meniere hastalığı, 16’sına vestibüler nörit ve diğer beşine başka periferik vestibüler hastalık tanısı konuldu. Kapsam geçerliği için Kendal W 0.060 (p=0.700>0.05) idi ve uzman görüşleri iyi uyum gösterdi. Benign paroksismal pozisyonel vertigo tanı ölçeği’nin faktör yükü, normal aralıkta (0.364-0.807) bulundu. Uyum iyiliği indeks değerleri 0.90 üzerinde elde edilmiştir. Bu sonuca göre model iyi uyum sağlamaktaydı. Ölçeğin iç tutarlılık Cronbach alfa (a) katsayısı 0.716 idi. Bu değer ölçeğin iyi güvenirliğe sahip olduğunu gösterdi. Ölçek sonuçlarına göre, BPPV grubu ve diğer tanı gruplarının yanıtları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu (p<0.05).
SONUÇ: Benign paroksismal pozisyonel vertigo tanı ölçeğinin Türkçe versiyonunun geçerli ve güvenilir old uğu bulunmuştur. Bu ölçek BPPV’yi tespit etmede ve ayırıcı tanıyı oluşturmakta yararlıdır. BPPV şüphesi olan ancak tanı koymada zorlanılan hastalarda ve objektif testleri desteklemede ölçeğin kullanılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.
OBJECTIVE: The study aimed to evaluate the Turkish validity and reliability of the benign paroxysmal positional vertigo (BPPV) diagnostic scale.
METHODS: One hundred seventeen patients (67 females, 50 males; mean age: 49.3±12.3 years; range 18 to 74 years) over the age of 18 who were diagnosed or suspected of BPPV, Meniere's disease, vestibular neuritis, or other peripheral vestibular disease were included. Participants filled out the BPPV diagnostic scale. The affected canal and the ear side were determined by performing positional maneuvers to confirm the diagnosis of BPPV. The final version of the scale was created by performing language and content validity, construct validity, reliability, and test-retest analyses of the BPPV diagnostic scale in the given order.
RESULTS: Of the 117 patients, 70 were diagnosed with BPPV, 26 with Meniere’s disease, 16 with vestibular neuritis, and five participants with other peripheral vestibular disease. Kendal W for content validity was 0.060 (p=0.700>0.05), and expert opinions showed good agreement. The factor load of the BPPV diagnostic scale was found within the normal range (0.364 to 0.807). Goodness of fit index values were obtained above 0.90. According to this result, the model fit well. The internal consistency Cronbach's alpha (a) coefficient of the scale was 0.716. This value showed that the scale had good reliability. According to the results of the scale, a statistically significant difference was found between the responses of the BPPV group and the other diagnostic groups (p<0.05).
CONCLUSION: The Turkish version of the BPPV diagnostic scale was found to be valid and reliable. This scale is useful in detecting BPPV and establishing the differential diagnosis. The use of the scale is thought to be beneficial in patients with suspected BPPV but who have difficulties in diagnosis and to support objective tests.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (254 kere görüntülendi)

9.
Karotis cisim tümörlerine kalp damar cerrahi bakışı: Retrospektif çalışma
Cardiovascular surgery perspective on carotid body tumors: Retrospective study
Sayfalar 132 - 137
Ayhan Müdüroğlu
AMAÇ: Bu çalışmada karotis cisim tümörü nedeniyle ameliyat ettiğimiz hastaların sonuçlarını ve ameliyat öncesi, ameliyat sırası ve ameliyat sonrası bakış açımızı paylaşmayı amaçladık.
YÖNTEMLER: Ocak 2004 - Aralık 2020 tarihleri arasında karotis cisim tümörü nedeniyle ameliyat edilen hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Ameliyat olan 17 hasta (2 erkek, 15 kadın; ort. yaş 52.4±15.4 yıl; dağılım 25-75 yıl), yaş, cinsiyet, şikayet, Shamblin sınıfı, yapılan ameliyat ve komplikasyonlar açısından değerlendirildi.
BULGULAR: En küçük tümör 15x15x11 mm ve en büyük tümör 75x55x45 mm büyüklüğündeydi. Shamblin I beş hasta, Shamblin II dokuz hasta ve Shamblin III üç hasta vardı. Bir hastaya eksternal karotis arter ligasyonu ve tümörle birlikte eksizyon uygulanırken diğer hastalara vasküler tamire gerek kalmadan en blok kitle eksizyonu uygulandı. Bir hastada gelişen 9. ve 12. kraniyal sinir hasarı dışında herhangi bir komplikasyon gelişmedi.
SONUÇ: Cerrahi riski yüksek, ileri yaşlı, komorbit hastalarda takip ve radyoterapi gibi yöntemler önerilse de, biz karotis cisim tümörlerinde gerekli multidisipliner yaklaşıma uyarak, ameliyat öncesi iyi değerlendirilmiş hastalarda, deneyimli cerrahlarca yapılacak dikkatli ve titiz bir ameliyatın düşük mortalite ve morbidite ile güvenli ve etkin bir şekilde uygulanabileceği kanaatindeyiz.
OBJECTIVE: In this study, we aimed to share the results of the patients we operated on due to carotid body tumors and our preoperative, perioperative, and postoperative perspective.
METHODS: The medical records of patients who underwent surgery due to carotid body tumor between January 2004 and December 2020 were retrospectively reviewed. Seventeen patients (2 male, 15 female; mean age 52.4±15.4 years; range 25 to 75 years) who underwent surgery were evaluated based on age, sex, complaints, Shamblin classification, surgical procedures, and complications.
RESULTS: The smallest tumor was 15x15x11 mm, and the largest tumor was 75x55x45 mm. There were five Shamblin I, nine Shamblin II, and three Shamblin III patients. External carotid artery ligation and tumor excision were performed in one patient, while en blok tumor excision was performed in other patients without the need for vascular repair. No complications occurred, except for the ninth and 12th cranial nerve injuries that developed in one patient.
CONCLUSION: Although follow-up and radiotherapy are recommended for high surgical risk, elderly, and comorbid patients, we believe that a careful and rigorous surgery by experienced surgeons, in accordance with the necessary multidisciplinary approach and thorough preoperative assessment, could be safely and effectively performed with low mortality and morbidity for carotid body tumors.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (253 kere görüntülendi)

10.
YouTube, demansı olan bireylerde yutma bozuklukları için bir bilgi kaynağı olarak kullanılabilir mi?
Can YouTube be used as a source of information for swallowing disorders in individuals with dementia?
Sayfalar 138 - 144
Mümüne Merve Parlak, Cansu Yıldırım
AMAÇ: Bu çalışmada, demanslı bireylerde disfaji hakkında genel bir bilgi kaynağı olarak YouTube video içeriği incelendi.
YÖNTEMLER: Bu çalışmada, 4 Haziran 2023 tarihinde YouTube platformuna yüklenen demanslı bireylerde yutma güçlüğü ile ilgili videolar, “demansta yutma”, “demansta yutma bozuklukları” ve “demansta yutma güçlüğü” anahtar kelimeleri kullanılarak analiz edildi. Videoların güvenilirliğini değerlendirmek için modifiye DISCERN, kalitelerini değerlendirmek için Global Kalite Ölçeği, şeffaflıklarını değerlendirmek için Journal of American Medical Association (JAMA) kıyaslama kriterleri ve popülerliklerini hesaplamak için Video Güç Endeksi kullanıldı. Nihai içerik analizine 21 Ekim 2009 ile 31 Ekim 2022 tarihleri arasında yüklenen 24 video dahil edildi.
BULGULAR: Videoların %54.17’si dil ve konuşma terapistleri/patologları (DKT) tarafından, %37.50’si DKT olmayan sağlık çalışanları tarafından ve %8.33’ü diğer kişiler tarafından yüklenmiştir. Global Kalite Ölçeği; JAMA ve video süresi ile pozitif korelasyon gösterirken, geçen gün sayısı ile negatif korelasyon gösterdi. Video kaynakları (DKT’lere karşın DKT olmayan sağlık çalışanları) arasında süre, görüntüleme sayısı, beğeni sayısı, yorum sayısı ve JAMA ortalama skorlarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulundu (p<0.05).
SONUÇ: YouTube’da demanslı bireylerde yutma ve yutma bozuklukları ile ilgili video sayısı düşüktür; popülerliğin yüksek kalite, güvenilirlik veya yeterliliği yansıtmadığı görülmüştür. Bu nedenle, dil ve konuşma terapistleri, nörologlar ve kulak burun boğaz uzmanları gibi bu alanda çalışan sağlık profesyonelleri, bilgilendirici ve yol gösterici videoların sayısını artırmalı ve doğru olduğu düşünülen videoların hasta ve bakıcı/yakınına önerilmesini sağlamalıdır.
OBJECTIVE: This study aimed to examine YouTube video content as a general source of information about dysphagia in individuals with dementia.
METHODS: In this study, videos about dysphagia in individuals with dementia uploaded to the YouTube platform on June 4, 2023, were analyzed using the keywords “swallowing in dementia,” “swallowing disorders in dementia,” and “dysphagia in dementia.” Modified DISCERN was used to assess the reliability of the videos, the Global Quality Scale to assess their quality, the Journal of American Medical Association (JAMA) benchmark criteria to assess their transparency, and the Video Power Index to calculate their popularity. Twenty-four videos uploaded between October 21, 2009, and October 31, 2022 were included in the final content analysis.
RESULTS: Speech and language therapists/pathologists (SLPs) uploaded 54.17% of the videos, 37.50% were uploaded by non-SLP health workers, and 8.33% were uploaded by other individuals. Global Quality Scale scores were positively correlated with JAMA and video duration and negatively correlated with the number of days elapsed. There was a statistically significant difference in the duration, number of views, number of likes, comments, and JAMA mean scores among video sources (SLP vs. non-SLP health workers; p<0.05).
CONCLUSION: The number of videos about swallowing and swallowing disorders in individuals with dementia on YouTube is low; popularity does not reflect high quality, reliability, or competence. Therefore, health professionals working in this field, such as speech-language pathologists, neurologists, and otolaryngologists, should increase the number of informative and guiding videos and ensure that videos that are considered accurate are communicated to the patient and caregiver/relative.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (204 kere görüntülendi)

11.
Yaşlı bireylerde düzenli fiziksel aktivitenin fonksiyonel denge becerileri ve yaşam kalitesi üzerine etkileri
The effects of regular physical activity on functional balance skills and life quality in elderly individuals
Sayfalar 145 - 151
Zehra Aydoğan, Banu Baş
AMAÇ: Bu çalışmada, yaşlı bireylerde fiziksel aktivite düzeyinin (örn., yürüyüş, spor aletlerinde basit egzersizler, tempolu yürüme) fonksiyonel denge ve yaşam kalitesi üzerine etkileri araştırıldı.
YÖNTEMLER: Çalışmaya Ocak 2023 - Temmuz 2023 tarihleri arasında 65 yaş üstü düzenli fiziksel aktivite yapan (Grup 1, n=30) ve fiziksel aktivite yapmayan sedanter (Grup 2, n=30) 60 birey (28 erkek, 32 kadın) dahil edildi. Bireylere Mini Mental Durum Testi (MMDT), Düşme Etkinlik Ölçeği (DEÖ), Berg Denge Ölçeği (BDÖ), Süreli Kalk ve Yürü Testi (SKYT), Tek Ayak Üzerinde Durma (TAÜD), Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği-Yaşlı (WHOQOL-Yaşlı) uygulandı.
BULGULAR: Grup 1 ve Grup 2’nin MMDT puanları karşılaştırıldığında iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki yoktu (p=0.125). Denge durumları ile Grup 1 ve 2 arasındaki ilişki incelendiğinde DEÖ (p=0.001), BDÖ (p=0.003), SYKT (p=0.014) ve TAÜD sağ/sol (p=0.003/0.004) sonuçlarına bakıldığında anlamlı bir fark bulundu. Grup 1 ve Grup 2’nin yaşam kalitesi değerlendirildiğinde ve bu amaçla kullanılan WHOQOL-Yaşlı ölçeğinin alt parametreleri kıyaslandığında özerklik (p=0.001), geçmiş, bugün ve gelecek faaliyetleri (p=0.001), sosyal katılım (p=0.005) ve yakınlık (p=0.013) skorlarında anlamlı fark vardı.
SONUÇ: Düzenli fiziksel aktivitenin yaşlı bireylerde sağlığı geliştirmenin birincil yolu olduğu ve düşmeleri önlemek, dengeyi sağlamak ve yaşam kalitesini artırmada etkili bir girişim olduğu görüldü.
OBJECTIVE: The study aimed to investigate the effects of physical activity level (e.g., walking, simple exercises on sports equipment, and brisk walking) on functional balance and quality of life in elderly individuals.
METHODS: The study included 60 individuals (28 males, 32 females) over the age of 65 years who engaged in regular physical activity (Group 1, n=30) and sedentary individuals who did not engage in physical activity (Group 2, n=30) between January 2023 and July 2023. Mini Mental State Test (MMST), Fall Efficacy Scale (FES), Berg Balance Scale (BBS), Timed Up and Go Test (TUGT), Standing on One Leg (TAFS), and World Health Organization Quality of Life Scale-Elderly (WHOQOL-OLD) were applied to the individuals.
RESULTS: There was no statistically significant relationship between Group 1 and Group 2 when their MMST scores were compared (p=0.125). When the relationship between Group 1 and 2 and their balance status was examined, a significant difference was obtained when the results of FES (p=0.001), BBS (p=0.003), TUGT (p=0.014), and TAFS right/left (p=0.003/.004) were analyzed. When the quality of life of Group 1 and Group 2 was evaluated and the subparameters of the WHOQOL-OLD scale used for this purpose were compared, there was a significant difference in autonomy (p=0.001), past, present, and future activities (p=0.001), social participation (p=0.005), and closeness (p=0.013) scores.
CONCLUSION: Regular physical activity was found to be the primary means of health promotion in older adults and an effective intervention to prevent falls, maintain balance, and improve quality of life.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (258 kere görüntülendi)