Cilt: 8  Sayı: 1 (2020)
Özetleri Gizle | << Geri
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Türk tıp fakültesi öğrencilerinin oral kanserler hakkında bilgi düzeyi: Anket çalışması
The knowledge level of Turkish medical faculty undergraduates about oral cancers: A survey study
Sayfalar 1 - 5
Mustafa Çelik
AMAÇ: Bu çalışmada, Türk tıp fakültesi öğrencilerinin oral kanserler hakkındaki bilgi düzeyi araştırıldı.
YÖNTEMLER: Çalışmaya 87 öğrenci (57 erkek, 30 kadın; ort. yaş 21.52±1.89 yıl, dağılım, 19-33 yıl) dahil edildi. Katılımcılara daha önceki çalışmalarda kullanılmış anketlerden geliştirilen bir anket verildi. Katılımcıların anketi kendi kendilerine doldurmaları istendi. Ankete verilen yanıtlar kayıt altına alındı. Anket oral kanserler hakkında bilgi düzeyi ve oral kanserlerin risklerini içeren sorulardan oluşmakta idi. Cevaplar “Evet, katılıyorum” ve “Hayır, katılmıyorum” olmak üzere iki seçenek içerdi.
BULGULAR: Katılımcıların okudukları sınıflara göre sorulara verdikleri yanıtlar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık izlenmedi (tüm p değerleri >0.05). Sigara içmenin ve tütün ürünlerinin oral kanserler için risk faktörleri olduğu tüm katılımcılar tarafından doğru yanıtlandı. “Ailede kanser öyküsünün olmasının risk faktörü olup olmadığı” sorusunu beşinci sınıf öğrencileri diğer sınıflara göre daha düşük oranda doğru yanıtladı (p=0.042). Katılımcıların okudukları sınıflara göre diğer sorulara verdikleri doğru yanıt oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu (tüm p değerleri >0.05).
SONUÇ: Bulgularımıza göre Türk tıp fakültesi öğrencileri oral kanserler hakkında nispeten iyi bilgi düzeyine sahipti. Tıp müfredatında oral kanserler ile ilgili eğitimin güçlendirilmesine ihtiyaç vardır.
OBJECTIVE: This study aims to investigate the knowledge level of Turkish medical faculty undergraduates about oral cancers.
METHODS: The study included 87 students (57 males, 30 females; mean age 21.52±1.89 years; range, 19 to 33 years). Participants were given a survey developed from surveys used in previous studies. Participants were asked to fill the survey themselves. Responses given to the survey were recorded. The survey consisted of questions including the knowledge level about oral cancers and the risks of oral cancers. The answers included two options as “Yes, I agree” and “No, I disagree”.
RESULTS: No statistically significant difference was observed between the responses participants gave to the questions according to their academic years (all p values >0.05). The fact that smoking and tobacco products are risk factors for oral cancers was answered correctly by all participants. “The question of whether a family history of cancer is a risk factor” was answered correctly at a lower rate by fifth grade students compared to other grades (p=0.042). There was no statistically significant difference between the rates of correct responses given to the other questions by the participants according to their academic years (all p values >0.05).
CONCLUSION: According to our findings, Turkish medical faculty undergraduates have relatively good knowledge of oral cancers. It is required that the training regarding oral cancers is reinforced in the medical curriculum.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (865 kere görüntülendi)

2.
Açık teknik septoplastinin yaşam kalitesine etkisi
The effect of open technique septoplasty on quality of life
Sayfalar 6 - 11
Kerem Sami Kaya, Bilge Türk, Alican Çoktur, Senem Kurt Dizdar, Suat Turgut
AMAÇ: Bu çalışmada, açık teknik septoplasti (ATS)’nin yaşam kalitesi ve hasta memnuniyeti üzerindeki etkisi değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Çalışmaya Ocak 2016 - Ocak 2018 tarihleri arasında kliniğimizde ATS uygulanmış 109 hasta (95 erkek, 14 kadın; ort. yaş 34.3±12.3 yıl; dağılım, 18-57 yıl) dahil edildi. Hastaların demografik ve septum deviasyonu özellikleri belirlendi. Telefon ile ulaşılarak ankete katılmayı kabul eden 65 hastaya Glasgow yarar envanteri (GYE) anketi uygulandı.
BULGULAR: Açık teknik septoplasti hastalarında travmaya maruz kalma yüzdesi 49.5 (n=54) idi. Travma öyküsü olan hastaların tabanda septum deviasyonu yönünde istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı (p=0.030). Ayrıca, travma öyküsü olan hastaların sol posterior spur oranı yüksekti. GYE anketine göre travma öyküsü olan ve olmayan hastalar arasında ameliyat sonrası memnuniyet ve aynı işlemi tekrar yaptırma puan ortalamalarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı.
SONUÇ: Hastaların memnuniyet ortalaması 3.91±1.11 idi ve %80’i (n=52) yine aynı durumda olsa tekrar ameliyat olacağını belirtti. Gereksiz cerrahi işlem sayısını azaltmak ve hasta memnuniyetini artırmak için septum deformitelerinin iyi değerlendirilmesi ve doğru endikasyon ile doğru ameliyat türüne karar verilmesi gereklidir.
OBJECTIVE: This study aims to evaluate the effect of open technique septoplasty (OTS) on quality of life and patient satisfaction.
METHODS: The study included 109 patients (95 males, 14 females; mean age 34.3±12.3 years; range, 18 to 57 years) who were performed OTS in our clinic between January 2016 and January 2018. Patients’ demographic and septal deviation characteristics were identified. Glasgow benefit inventory (GBI) questionnaire was applied to 65 patients who were reached by telephone and who accepted to participate in the questionnaire.
RESULTS: The percentage of exposure to trauma in OTS patients was 49.5 (n=54). A statistically significant difference was detected in the base septal deviation direction of patients with trauma history (p=0.030). In addition, left posterior spur ratio of patients with trauma history was high. According to the GBI questionnaire, no statistically significant difference was detected in mean scores of postoperative satisfaction and undergoing the same procedure again between patients with and without trauma history.
CONCLUSION: The average patient satisfaction was 3.91±1.11 and 80% of the patients (n=52) stated that they would undergo operation again if they were in the same condition. Septal deformities should be evaluated well and the right operation should be decided with the right indication to reduce the number of unnecessary surgical procedures and increase patient satisfaction.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (1136 kere görüntülendi)

3.
Bell paralizili hastalarda nötrofil lenfosit oranı ve trombosit lenfosit oranının prognostik değeri
The prognostic value of neutrophil to lymphocyte ratio and platelet to lymphocyte ratio in patients with Bell’s palsy
Sayfalar 12 - 16
Okan Parmaksız, İmran Aydoğdu, Onur Arıdaşır, Ali Alper Bayram, Zeynep Aydoğdu
AMAÇ: Bu çalışmada Bell paralizili hastalarda nötrofil lenfosit oranı (NLO) ve trombosit lenfosit oranının (TLO) prognoz üzerine etkisi değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Çalışmaya Şubat 2015-Mayıs 2019 tarihleri arasında Bell paralizisi tanısı konulan 56 hasta (26 erkek, 30 kadın; ort. yaş 45.6 yıl; dağılım, 27-62 yıl) ve 60 sağlıklı gönüllü (27 erkek, 33 kadın; ort. yaş 44.0 yıl; dağılım, 35-59 yıl) dahil edildi. Hastaların kan değerleri kaydedildi. Hastalar tedaviye verdikleri yanıta göre tam düzelen ve kısmi düzelenler olarak iki gruba ayrıldı.
BULGULAR: Bell paralizili hastalarda ortalama NLO ve TLO değerleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek idi (p<0.001). Ayrıca, NLO ve TLO değerleri kısmi düzelme gösteren hastalarda tam düzelen hastalara göre daha yüksekti.
SONUÇ: Bell paralizili hastalarda kolay uygulanabilen testler ile elde edilen NLO ve TLO değerleri prognozu belirlemede yeni bir belirteç olarak kullanılabilir.
OBJECTIVE: This study aims to evaluate the effect of neutrophil to lymphocyte ratio (NLR) and platelet to lymphocyte ratio (PLR) on prognosis in patients with Bell’s palsy.
METHODS: The study included 56 patients (26 males, 30 females; mean age 45.6 years; range, 27 to 62 years) diagnosed with Bell’s palsy between February 2015 and May 2019 and 60 healthy volunteers (27 males, 33 females; mean age 44.0 years; range, 35 to 59 years). Blood values of the patients were recorded. Patients were divided into two groups according to the response they gave to the treatment as those who fully recovered and those who partially recovered.
RESULTS: The mean NLR and PLR values in patients with Bell’s palsy were significantly higher compared to the control group (p<0.001). In addition, NLR and PLR values were higher in partially recovered patients compared to the fully recovered patients.
CONCLUSION: The NLR and PLR values, which are obtained with easily administered tests in patients with Bell’s palsy, may be used as a novel marker for determining the prognosis.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (967 kere görüntülendi)

4.
Alanya ilçesi ve çevresindeki Güney Akdeniz bölgesinde alerjik rinit semptomları ile başvuran hastalarda deri prick testi sonuçlarımız
Our skin prick test results in patients who applied with allergic rhinitis symptoms in Alanya district and its surrounding South Mediterranean area
Sayfalar 17 - 21
Caner Şahin
AMAÇ: Bu çalışmada Alanya ilçesi ve çevresinde pediatrik ve yetişkin gruplarda alerjik rinit semptomları olan hastalarda deri prick testi sonuçları araştırıldı.
YÖNTEMLER: Çalışmaya Ocak 2017 - Aralık 2018 tarihleri arasında Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Hastanesi’ne burun akıntısı, burun tıkanıklığı ve kaşıntı yakınmaları ile başvuran, alerjik rinit ön tanısı ile deri prick testi uygulanan 460 hasta (242 erkek, 216 kadın) dahil edildi. Hastaların 258’i (130 erkek, 128 kadın) 18 yaş altı, 202’si (112 erkek, 88 kadın) ise 18 yaş ve üzeri yaş grubunda idi.
BULGULAR: Çalışma grubunun yaş ortalaması 32±0.6 idi.Pediatrik hastaların 114’ünde (%44), yetişkin hastaların ise 78’inde (%48) prick testi pozitif idi. Pediatrik ve yetişkin gruplar arasında en az bir alerjene hassasiyet olarak değerlendirilen prick testi pozitifliği açısından anlamlı farklılık yoktu (p=0.67). Her iki grupta istatistiksel olarak en fazla ev tozu alerjisi görüldü. Yetişkin grupta hamam böceği, ağaç poleni ve zeytin ağacı alerjisi bakımından pediatrik gruba göre daha fazla prick testi pozitifliği izlendi. Sıcaklık ve nemin yüksek olduğu bölgemizde her iki grupta ev tozu akarı, hamam böceği ve küf alerjisi ot/ağaç alerjisine göre daha fazla idi.
SONUÇ: Çevresel maruziyet süresi uzadıkça alerji prevelansının artması çevresel etkenlerin alerjik hastalıklar üzerindeki etkisini göstermektedir.
OBJECTIVE: This study aims to investigate the skin prick test results in pediatric and adult groups with allergic rhinitis symptoms in Alanya district and its vicinity.
METHODS: The study included 460 patients (242 males, 216 females) who applied to Alanya Alaaddin Keykubat University Hospital due to complaints of nasal discharge, nasal congestion and pruritus between January 2017 and December 2018 and were administered skin prick test with a pre-diagnosis of allergic rhinitis. Of the patients, 258 (130 males, 128 females) were in the below 18 years while 202 (112 males, 88 females) were in the 18 years and above 18 years age groups.
RESULTS: Age of the study group was 32±0.6. Prick test was positive in 114 (44%) pediatric patients while it was positive in 78 (48%) adult patients. There was no significant difference between the pediatric and adult groups in terms of prick test positivity that was evaluated as sensitivity to at least one allergen (p=0.67). In both groups, house dust allergy was observed the most statistically. In the adult group, more prick test positivity was observed in terms of cockroach, tree pollen and olive tree allergies compared to the pediatric group. In our region where temperature and humidity are high, house dust mite, cockroach and mold allergies were more than herb/tree allergy in both groups.
CONCLUSION: The increase in allergy prevalence as the duration of environmental exposure is prolonged shows the effect of environmental factors on allergic diseases.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (871 kere görüntülendi)

5.
Vertigo hastalarının psiko-sosyal faktörler açısından değerlendirilmesi
Evaluation of vertigo patients in terms of psychosocial factors
Sayfalar 22 - 28
Ferda Şule Kaya, Bilge Türk, Suat Turgut
AMAÇ: Bu çalışmada periferik vertigo tanılı hastalar psiko-sosyal faktörler açısından değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Nisan 2018 ve Haziran 2018 tarihleri arasında başdönmesi yakınması ile kliniğimize başvuran ve periferik vertigo tanısı konulan 45 hasta (27 erkek, 18 kadın; ort. yaş 45.53 yıl; dağılım, 23-70 yıl) çalışmaya dahil edildi. Sonuçlar özgüven, algılanan stres, durumluk-süreklilik kaygı ve stresle başa çıkma ölçekleri kullanılarak değerlendirildi.
BULGULAR: Hastaların çoğunluğunun ekonomik düzeyi orta ve ortanın altında idi. Yaş değişkeni açısından bakıldığında 45 yaş üstü hastalarda sosyal destek arama düzeyi daha yüksek idi. Evli katılımcıların sosyal destek arama boyutu puanları, bekar katılımcılara göre daha yüksek idi. Vertigo hastalarının özgüveni arttıkça kaygı ve stres düzeyleri azaldı. Stresle başa çıkma becerileri arttıkça kaygı düzeyleri azaldı.
SONUÇ: Bu çalışma periferik vertigo hastalarında özgüven, stres ve kaygı düzeyleri ve stresle başa çıkma becerileri arasında anlamlı bir ilişki olduğunu gösterdi. Bu hastalara tedavi planlarının bir parçası olarak özgüven, kaygı ve stresle başa çıkma açısından sosyal ve psikolojik destek verilmesi önerilmektedir.
OBJECTIVE: This study aims to evaluate patients with a diagnosis of peripheral vertigo in terms of psychosocial factors.
METHODS: Forty-five patients (27 males, 18 females; mean age 45.53 years; range, 23-70 years) who admitted to our clinic with a complaint of dizziness between April 2018 and June 2018 and were diagnosed as peripheral vertigo were included in the study. Results were evaluated by using self-confidence, perceived stress, state-trait anxiety, and coping with stress scales.
RESULTS: The economic level of the majority of the patients was moderate or below moderate. In terms of age variable, the level of seeking social support was higher in patients over 45 years of age. Married participants' social support seeking dimension scores were higher than single participants. The anxiety and stress levels of vertigo patients decreased as self-confidence increased. As coping with stress skills increased, anxiety levels decreased.
CONCLUSION: This study showed a significant relationship between self-confidence, stress and anxiety levels and coping with stress skills in peripheral vertigo patients. We propose to give social and psychological support to these patients in terms of self-confidence, anxiety and coping with stress as part of their treatment plan.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (1034 kere görüntülendi)

6.
Nazal cerrahide kullanılan sentetik sütürlerin gerilme dayanımının in vitro değerlendirilmesi
An in vitro evaluation of tensile strength of synthetic sutures used in nasal surgery
Sayfalar 29 - 34
Nevzat Demirbilek, Mustafa Çelik, Cenk Evren
AMAÇ: Bu çalışmada cerrahi sentetik emilebilen [poliglaktin (PG) sütür (Vicryl®)] ve emilmeyen [polipropilen (PP) sütür (Prolene®)] sütürlerin gerilme dayanımı simüle edilmiş interstisyel dokuda 10 günlük bir süre boyunca değerlendirildi.
YÖNTEMLER: İki sütür malzemesi, PG sütür (Vicryl®) ve PP sütür (Prolene®), 4-0 ölçüsünde kullanıldı. Her iki sütür malzemesinin gerilme dayanımları herhangi bir işlem olmaksızın düğümsüz ve düğümlü olarak ölçüldü. Sütür malzemeleri Instron 3369 Universal test cihazı kullanılarak düğümlü ve düğümsüz gerilme testine tabi tutuldu. Malzemeler daha sonra in vitro bir ortamı simüle etmek için 10 gün boyunca plazmada tutuldu ve gerilme dayanımı düğümlü ve düğümsüz olarak ölçüldü.
BULGULAR: Polipropilen sütürlerin PG sütürlerden daha dayanıklı olduğu bulundu (p<0.01). Bu sonuç hem düğümlü hem düğümsüz ölçümlerde benzerdi. İmmersiyon öncesi ve sonrasında düğümlü ve düğümsüz değerler arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu (p>0.05).
SONUÇ: Düğümsüz ve düğümlü PG sütürlerin gerilme dayanımı PP sütürlerden daha düşüktür. Bu özellik dokuyu simüle etmek için plazma immersiyonundan sonra değişmedi. Sütüre bağlı komplikasyonlar emilebilen sütürlerde emilmeyen sütürlere göre göreceli olarak daha azdır. Tüm bu özellikler nedeniyle PP sütürlerin nazal cerrahide kıkırdak şekillendirmesinde ve stabilizasyon gerektiren olgularda güvenle kullanılabileceğini düşünüyoruz.
OBJECTIVE: This study aims to evaluate the tensile strength of surgical synthetic absorbable (polyglactin [PG] suture [Vicryl®]) and non-absorbable (polypropylene [PP] suture [Prolene®]) sutures in simulated interstitial tissue over a period of 10 days.
METHODS: Two suture materials, PG suture (Vicryl®) and PP suture (Prolene®), were used in 4-0 gauges. The tensile strengths of both suture materials were measured as knotless and knotted without any processing. Suture materials were subjected to knotted and knotless tensile testing using an Instron 3369 Universal tester. The materials were then kept in plasma for 10 days to simulate an in vitro environment and tensile strength was measured as both knotted and unknotted.
RESULTS: Polypropylene sutures were found to be stronger than PG sutures (p<0.01). This result was similar in both knotted and unknotted measurements. There was no statistically significant difference between knotted and unknotted values before and after immersion (p>0.05).
CONCLUSION: Unknotted and knotted PG sutures have lower tensile strength than PP sutures. This characteristic was unchanged after plasma immersion to simulate tissue. Absorbable sutures have relatively less suture-related complications compared to non-absorbable sutures. Because of all of these characteristics, we believe that PP sutures can be safely used in cartilage shaping and cases requiring stabilization in nasal surgery.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (708 kere görüntülendi)

7.
İdiyopatik ani sensörinöral işitme kaybında hava durumunun rolü
The role of weather in idiopathic sudden sensorineural hearing loss
Sayfalar 35 - 40
Volkan Sunter, Ela Araz Server, Özgür Yiğit, Ali Rıza Gökduman
AMAÇ: Bu çalışmada İstanbul’da yaşayan hastalarda idiyopatik ani sensörinöral işitme kaybının (İASNİK) etiyolojisinde meteorolojik koşulların rolü araştırıldı.
YÖNTEMLER: Çalışmada 1 Ocak 2008 ve 31 Mayıs 2015 tarihleri arasında İASNİK tanısı ile başvuran 670 hastanın (379 erkek, 291 kadın; ort. yaş 45.3±15.6 yıl; dağılım, 10-98 yıl) kayıtları retrospektif olarak incelendi. Karşılaştırmada kullanılan hava parametreleri ortalama günlük sıcaklık (°C), ortalama nem (%), ortalama rüzgar hızı (metre/saniye) ve ortalama atmosfer basıncı (hektopaskal) idi.
BULGULAR: İdiyopatik ani sensörinöral işitme kaybı en sık Mart, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında görüldü. Ortalama atmosferik basınçlar İASNİK ile ilişkili (pozitif) günlerde İASNİK ile ilişkili olmayan (negatif) günlere göre istatistiksel olarak daha düşüktü (p=0.005). Nem pozitif günlerde anlamlı derecede daha yüksekti (p=0.002). Ortalama sıcaklık pozitif günlerde negatif günlere göre anlamlı derecede daha yüksekti (p<0.001).
SONUÇ: İdiyopatik ani sensörinöral işitme kaybı ilkbaharda daha sık görülür. Düşük atmosfer basıncı, yüksek sıcaklık ve yüksek nem İASNİK ile ilişkilidir.
OBJECTIVE: This study aims to investigate the role of meteorological conditions in the etiology of idiopathic sudden sensorineural hearing loss (ISSHL) in patients living in Istanbul.
METHODS: In the study, between January 1, 2008 and May 31, 2015, records of 670 patients (379 males, 291 females; mean age 45.3±15.6 years; range, 10 to 98 years) with a referring diagnosis of ISSHL were examined retrospectively. Weather parameters used in the comparison were mean daily temperature (°C), mean humidity (%), mean wind speed (meter/second), and mean atmospheric pressure (hectopascal).
RESULTS: Idiopathic sudden sensorineural hearing loss was most frequently seen in the months of March, April, May, and June. The mean atmospheric pressures were statistically lower (p=0.005) on ISSHL-related (positive) days than on ISSHL-unrelated (negative) days. Humidity was significantly higher on positive days (p=0.002). The mean temperature was significantly higher on positive days than on negative days (p<0.001).
CONCLUSION: Idiopathic sudden sensorineural hearing loss is more frequently seen in the spring. Low atmospheric pressure, high temperature, and high humidity are associated with ISSHL.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (3318 kere görüntülendi)

8.
Ani sensörinöral işitme kaybı prognozunda kan gruplarının etkisi var mıdır?
Do blood groups have any effect on prognosis of sudden sensorineural hearing loss?
Sayfalar 41 - 46
Tolga Kırgezen, Nihal Seden, Esra Misir, Özgür Yiğit
AMAÇ: Bu çalışmada idiyopatik ani sensörinöral işitme kaybında (İASNİK) ABO kan gruplarının hematolojik ve vasküler bir parametre olarak hastalığın prognozu ve dağılımı üzerindeki etkisi araştırıldı.
YÖNTEMLER: Kliniğimizde Ocak 2008 ve Haziran 2019 tarihleri arasında İASNİK nedeniyle tedavi edilen 78 hastanın (44 erkek, 34 kadın; ort. yaş 45.6 yıl; dağılım, 14-80 yıl) tıbbi kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastalar Rh faktörlerine bakılmaksızın A, B, AB ve O grubu olarak ayrıldı. İdiyopatik ani sensörinöral işitme kaybının gruplardaki dağılımı incelendi. Tedavi sonrası işitme kazanımı hastaların kan gruplarına göre prognoz açısından karşılaştırıldı.
BULGULAR: Otuz iki grup A (%41), 13 grup B (%16.7), dört grup AB (%5.1) ve 29 grup O (%37.2) hasta vardı. Hastaların kan grubu dağılımı İstanbul ilindeki yerel ABO kan grubu dağılımı ile karşılaştırıldığında anlamlı farklılık gözlemlenmedi (p>0.05). Hastaların yaş ve cinsiyet dağılımı arasında anlamlı farklılık yoktu (p>0.05). İşitme eşiklerinin 250 Hz, 500 Hz, 1000 Hz, 2000 Hz, 4000 Hz ve 8000 Hz frekanslarındaki ölçümleri tedavi sonrasında anlamlı olarak daha düşüktü (p<0.05), ancak gruplar arasında prognoz açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). Hastaların tedavi öncesi ve sonrası odyometrik muayenesi işitme eşikleri açısından anlamlı farklılık göstermedi (p>0.05).
SONUÇ: Bulgularımıza göre, ABO kan grubu sistemi İASNİK’nin dağılımını ya da prognozunu etkilememektedir.
OBJECTIVE: This study aims to investigate the effects of ABO blood groups on prognosis and distribution of disease in idiopathic sudden sensorineural hearing loss (ISSNHL) as a hematological and vascular parameter.
METHODS: Medical records of 78 patients (44 males, 34 females; mean age 45.6 years; range, 14 to 80 years) treated for ISSNHL in our clinic between January 2008 and June 2019 were retrospectively analyzed. Patients were separated as A, B, AB and O groups regardless of their Rh factors. Distribution of ISSNHL was examined in the groups. Hearing gain after treatment was compared according to patients’ blood groups in terms of prognosis.
RESULTS: There were 32 group A (41%), 13 group B (16.7%), four group AB (5.1%) and 29 group O (37.2%) patients. No significant difference was observed when the blood group distribution of patients was compared to the local ABO blood group distribution in Istanbul city (p>0.05). There was no significant difference between patients’ age and gender distribution (p>0.05). The measurements of hearing thresholds at 250 Hz, 500 Hz, 1000 Hz, 2000 Hz, 4000 Hz and 8000 Hz frequencies were significantly lower after treatment (p<0.05); however, no significant difference was detected between the groups in terms of prognosis (p>0.05). Pre- and post-treatment audiometric examination of patients did not show any significant difference in terms of hearing thresholds (p>0.05).
CONCLUSION: According to our findings, ABO blood group system does not affect the distribution and prognosis of ISSNHL.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (797 kere görüntülendi)

OLGU SUNUMU
9.
Submandibüler bölgede dev epidermoid kist: Olgu sunumu
Giant epidermoid cyst in the submandibular region: Case report
Sayfalar 47 - 50
Ismail Çevik, Fatih Yücedağ, Burcu Sanal Yılmaz
Epidermoid kistler çok katlı yassı epitel ile döşeli benign inklüzyon kistleri olup baş-boyun bölgesinde çok nadir olarak görülürler. Baş-boyun bölgesinde en çok submental bölgede yerleşiktirler. Histolojik olarak dermoid, epidermoid ve teratoid kistler olarak sınıflandırılırlar. Genellikle yavaş büyüyen ağrısız kitle olarak görülürler. Ender olarak boyun orta hattından saparak submandibüler alana kadar uzanım gösterebilirler. Boyunda yerleşik epidermoid kistler çiğnemede güçlük, dispne, disfoni veya disfajiye neden olabilir ve hayatı tehdit edecek boyutlara ulaşabilirler. Tekrarlayan enfeksiyonlar nedeniyle yaşam kalitesinde bozulmaya, spontan rüptür nedeniyle süpürasyona ve morbidite artışına neden olabilirler. Düşük oranda malign dönüşüm riski vardır. Bu yazıda, sağ submandibüler bölgede yerleşik, dev boyutlara ulaşmış epidermoid kist nedeniyle ameliyat edilen 31 yaşında bir kadın hasta sunuldu.
Epidermoid cysts are benign inclusion cysts lined by stratified squamous epithelium that are rarely seen in the head and neck region. They are mostly located in the submental region of the head and neck region. Histologically, they are classified as dermoid, epidermoid and teratoid cysts. Usually they manifest themselves as a slowly growing painless mass. Rarely, they may deviate from the neck midline and extend to the submandibular space. Epidermoid cysts located in neck may cause difficulty in chewing, dyspnea, dysphonia or dysphagia and may reach life-threatening dimensions. They may lead to impaired quality of life due to repeated infections and suppuration and increased morbidity due to spontaneous rupture. Low risk of malignant transformation is present. In this article, we present a 31-year-old female patient operated due to epidermoid cyst located in the submandibular region that reached gigantic dimensions.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (1338 kere görüntülendi)

10.
BiZact ile tonsillektomi: Dört olgudan izlenimler
Tonsillectomy with BiZact: Impressions from four cases
Sayfalar 51 - 55
M. Mazhar Çelikoyar, Erkan Aktan
Tonsillektomi uzun bir geçmişe sahip bir cerrahi tekniktir. Son zamanlarda bu cerrahi için geliştirilen gereçlerden biri BiZact’tır. Bu yazıda, BiZact kullanılarak tonsillektomi uygulanan dört yaşında bir erkek, dört yaşında bir kız, 28 yaşında bir erkek ve 35 yaşında bir erkek hasta ile ilgili izlenimlerimiz bildirildi. Çocukların birinde uvulada termal zedelenme gözlendi ve bir erişkinde ameliyat sonrası beşinci günde ikincil kanama gelişti. Çalışılan olgu sayısı çok sınırlı olsa da BiZact’ın tonsillektomi alanında göreceli yeni olan kullanımını göz önünde bulundurarak deneyimimizi paylaşmak istedik.
Tonsillectomy is a surgical technique of a long history. BiZact is one of the instruments developed lately for this surgery. In this article, we report our impressions on a four-year-old boy, a four-year-old girl, a 28-year-old male and a 35-year-old male patient who were performed tonsillectomy using BiZact. Uvular thermal injury was seen in one of the children, and one of the adults had a secondary hemorrhage on the postoperative fifth day. Given the relatively new introduction of BiZact into the tonsillectomy field, we wished to share our experience, although a very limited number of cases were studied.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (2396 kere görüntülendi)

11.
Mide adenokarsinomunun yanak metastazı: Nadir bir olgu
Cheek metastasis of a gastric adenocarcinoma: A rare case
Sayfalar 56 - 58
İrfan Kara, Kerem Kökoğlu, Ender Doğan, Seher Darakcı, İmdat Yüce, Sedat Çağlı
Bu yazıda, yanakta büyüyen bir kitle nedeniyle kulak burun boğaz kliniğine başvuran mide adenokarsinomlu 70 yaşında bir erkek hasta sunuldu. İnsizyonel biyopsi sonucu kitlenin hastanın primer malignitesi ile uyumlu olduğunu gösterdi. Kanama ve hoş olmayan görüntü nedeniyle palyatif cerrahi planlanırken hasta kaybedildi. Baş boyun kitlelerinin ayırıcı tanısında dahili bir malignitenin uzak metastazı akılda tutulmalıdır.
In this study, we present a 70-year-old male patient with gastric adenocarcinoma who applied to the otolaryngology clinic because of a growing cheek mass. Incisional biopsy result showed that the mass was compatible with the patient’s primary malignancy. While palliative surgery was planned because of bleeding and unpleasant image, the patient died. Distant metastasis of an internal malignancy should be kept in mind in the differential diagnosis of head-neck masses.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (720 kere görüntülendi)