Cilt: 6  Sayı: 3 (2018)
Özetleri Gizle | << Geri
KAPAK SAYFASI
1.
Cover
Sayfalar I - VIII
Cover -
[Makale Özeti] [Tam Metin]  (Makale Dili İngilizce) (1141 kere görüntülendi)

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
2.
Doğum şekli nazal septum deviasyonunda etkili midir? Bilgisayarlı tomografi ile analiz
Is mode of delivery effective on nasal septal deviation? Analysis with computed tomography
Sayfalar 87 - 91
Enes Yiğit, Çiğdem Kalaycık Ertugay, Ela Araz Server, Yeşim Karagöz, Ahmet Görkem Yasak
AMAÇ: Bu çalışmada çocuk hastalarda nazal septum deviasyonu varlığı veya açılanmasının doğum şeklinden etkilenip etkilenmediği araştırıldı.
YÖNTEMLER: Radyoloji kliniğimizin Görüntü Arşivleme ve İletişim Sistemi veri tabanı son beş yıl için geriye dönük olarak tarandı. Toplam 226 hastanın (100 erkek, 126 kız; ort. yaş 3.4±3.8 yıl; dağılım, 0-16 yıl) farklı endikasyonlar ile çekilmiş paranazal, maksillofasiyal veya temporal kemik bilgisayarlı tomografi görüntüleri değerlendirildi. Nazal cerrahi veya fasiyal travma öyküsü olanlar çalışma dışı bırakıldı. Hastaların doğum şekli ve görüntülemelerde nazal septum deviasyonu varlığı değerlendirildi. Deviasyonun orta hatta olan açısı ve uzaklığı ölçüldü.
BULGULAR: Hastaların 131’i (%58.0) normal yol ve 83’ü (36.7%) sezaryen ile doğmuştu, fakat 12 hastanın (%5.3) doğum şekline ulaşılamadı. Toplam 85 hastada (%37.6) septum deviasyonu saptandı. Normal yol ile doğan 131 çocuğun 46’sında (%35.11) ve sezaryen ile doğan 83 çocuğun 34’ünde (%40.96) septum deviasyonu saptandı. Doğum şekli ile septum deviasyonunun varlığı, açılanması veya orta hatta uzaklığı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmazken deviasyon varlığı ve yaş arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif ilişki tespit edildi (p<0.001).
SONUÇ: Çalışma bulgularımıza göre, doğum şekli çocukluk çağı septum deviasyonu görülme sıklığı üzerinde etkili değildir.
OBJECTIVE: This study aims to investigate if the presence or angle of nasal septal deviation is affected by mode of delivery in children patients.
METHODS: We scanned the Picture Archiving and Communication System database of our radiology clinic retrospectively for the last five years. We evaluated the paranasal, maxillofacial or temporal bone computed tomography images of a total of 226 patients (100 males, 126 females; mean age 3.4±3.8 years; range, 0 to 16 years) that were performed with different indications. We excluded those with any history of nasal surgery or facial trauma. We evaluated patients’ mode of delivery and presence of nasal septal deviation on the images. We measured the angle and distance of deviation with respect to the midline.
RESULTS: Of the patients, 131 (%58.0) were delivered normally and 83 (36.7%) were delivered by cesarean section while 12 (5.3%) patients’ mode of delivery was not accessed. We detected septal deviation in a total of 85 (37.6%) patients. We detected septal deviation in 46 (35.11%) of 131 children delivered normally and in 34 (40.96%) of 83 children delivered by cesarean section. Although we could not find any statistically significant correlation between mode of delivery and presence, angle or distance of septal deviation to the midline, we detected a statistically significantly positive correlation between presence of deviation and age (p<0.001).
CONCLUSION: According to our study findings, mode of delivery is not effective on prevalence of childhood septal deviation.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (1429 kere görüntülendi)

3.
Nazal polipozis hastalarında nötrofil/lenfosit oranı ve eozinofil/lenfosit oranının prognostik değeri
The prognostic value of neutrophil to lymphocyte ratio and eosinophil to lymphocyte ratio in nasal polyposis patients
Sayfalar 92 - 95
İmran Aydoğdu, Yavuz Atar, Ziya Saltürk, Esmail Abdullah Ahmad, Zeynep Aydoğdu, Yavuz Uyar
AMAÇ: Bu çalışmada nazal polip (NP)’li hastalarda nötrofil/lenfosit oranı (NLO) ve eozinofil/lenfosit oranı (ELO) ile nüks arasındaki ilişki araştırıldı.
YÖNTEMLER: Çalışmada Kasım 2015 - Nisan 2017 tarihleri arasında Kulak Burun Boğaz kliniğinde NP ön tanısıyla ameliyat edilen 38 hastanın (16 erkek, 22 kadın; ort. yaş 33.1±2.5 yıl; dağılım 18-52 yıl) verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Ameliyat sonrası nüks gelişen 15 hasta (grup 1; 6 erkek, 9 kadın; ort. yaş 34.2±2.7 yıl; dağılım, 21-52 yıl) ile alerjik öyküsü olmayan ve nüks gelişmeyen 23 hasta (grup 2; 10 erkek, 13 kadın; ort. yaş 32.4±2.0 yıl; dağılım, 18-49 yıl) olmak üzere hastalar iki gruba ayrıldı. Grupların nötrofil, eozinofil, NLO ve ELO değerleri karşılaştırıldı.
BULGULAR: Grup 1’de ameliyat öncesi eozinofil, NLO ve ELO değerleri grup 2’ye göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek idi (p<0.05). Nötrofil sayısı grup 1’de daha yüksekti fakat farklılık istatistiksel olarak anlamlı değildi.
SONUÇ: Bulgularımıza göre, NLO ve ELO NP hastalarında nüks için öngördürücü bir parametre olabilir.
OBJECTIVE: This study aims to investigate the correlation between neutrophil to lymphocyte ratio (NLR) and eosinophil to lymphocyte ratio (ELR) with recurrence in patients with nasal polyposis (NP).
METHODS: Data of 38 patients (16 males, 22 females; mean age 33.1±2.5 years; range, 18 to 52 years) operated with a prediagnosis of NP at the Ear, Nose and Throat clinic between November 2015 and April 2017 were retrospectively evaluated. Patients were divided into two groups as 15 patients (group 1; 6 males, 9 females; mean age 34.2±2.7 years; range, 21 to 52 years) developing postoperative recurrence and 23 patients (group 2; 10 males, 13 females; mean age 32.4±2.0 years; range, 18 to 49 years) with no allergic history and not developing recurrence. Groups’ neutrophil, eosinophil, NLR and ELR values were compared.
RESULTS: In group 1, preoperative eosinophil, NLR and ELR values were statistically significantly higher compared to group 2 (p<0.05). Number of neutrophils was higher in group 1 while the difference was not statistically significant.
CONCLUSION: According to our findings, NLR and ELR may be a predictive parameter for recurrence in NP patients.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (1194 kere görüntülendi)

4.
Fasiyal sinir dekompresyonu: 44 hastadaki sonuçlarımız
Facial nerve decompression: Our results in 44 patients
Sayfalar 96 - 101
Berat Demir, Adem Binnetoğlu
AMAÇ: Bu çalışmada, intratemporal periferik fasiyal paralizisi (PFP) olan hastalarda transmastoid fasiyal sinir dekompresyon cerrahisi sonuçları ve etkinliği değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Çalışmaya Ocak 2000 - Ocak 2016 tarihleri arasında çeşitli etyolojilere bağlı intratemporal PFP olan 44 hastanın (25 erkek, 19 kadın; ort. yaş 43 yıl; dağılım, 2.5-78 yıl) transmastoid fasiyal sinir dekompresyonu sonuçları dahil edildi.
BULGULAR: Hastaların 19’unda (%41.3) Bell paralizisine bağlı, 19’unda (%41.3) kronik otitis mediaya (KOM) bağlı, altısında (%13) travmatik ve ikisinde (%4.3) iyatrojenik PFP vardı. Travmatik PFP’li hastaların %67’sinde, KOM’ye bağlı PFP’lilerin %84’ünde, iyatrojenik PFP’lilerin %67’sinde ve Bell paralizisine bağlı PFP’lilerin tamamında fasiyal sinir fonksiyonlarında tatmin edici iyileşme saptandı. İyatrojenik olan ve anastomoz yapılan iki hastada da yüzgüldürücü sonuçlar elde edildi. Komplikasyonlar bir hastada orta sensorinöral işitme kaybı, beş hastada kondüktif işitme kaybı ve bir hastada karma işitme kaybını içerdi.
SONUÇ: Fasiyal sinir dekompresyonu ciddi fasiyal sinir paralizisi olan hastalarda ve ilaç tedavisiyle yeterli iyileşmesi olmayanlarda daha hızlı ve üstün fonksiyonel iyileşme sağladı.
OBJECTIVE: This study aims to evaluate the results and effectiveness of transmastoid facial nerve decompression surgery in patients with intratemporal peripheral facial paralysis (PFD).
METHODS: The study included results of transmastoid facial nerve decompression of 44 patients (25 males, 19 females; mean age 43 years; range, 2.5 to 78 years) who had intratemporal PFP due to various etiologies between January 2000 and January 2016.
RESULTS: Of the patients, 19 (41.3%) had Bell's paralysis-induced, 19 (41.3%) had chronic otitis media (COM)-induced, six (13%) had traumatic, and two (4.3%) had iatrogenic PFP. Significant recovery was detected in facial nerve functions in 67% of patients with traumatic PFP, in 84% of those with COM-induced PFP, in 67% of those with iatrogenic PFP, and in all of those with Bell's paralysis-induced PFP. Two patients with iatrogen PFP and undergone anastomosis had satisfactory results. Complications included moderate sensorineural hearing loss in one patient, conductive hearing loss in five patients and mixed hearing loss in one patient.
CONCLUSION: Facial nerve decompression provided more rapid and superior functional recovery in patients with severe facial nerve paralysis and those with no sufficient recovery with medical treatment.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (2568 kere görüntülendi)

5.
Organik patolojisi olmayan, globus farengeus ile başvuran hastaların değerlendirilmesi
Evaluation of patients presenting with globus pharyngeus, with no organic pathology
Sayfalar 102 - 104
Fatma Çaylaklı, Haluk Yavuz
AMAÇ: Bu çalışmada globus farengeus ile başvuran hastalarda altta yatan herhangi bir kötü hastalık olasılığının elenerek hastaların endişelerinin giderilmesinin uzun dönemde yakınmalarının devamlılığı üzerine etkisi araştırıldı.
YÖNTEMLER: Çalışmaya Ocak 1999 - Aralık 2014 tarihleri arasında boğazında bir şey varmış hissi ile kliniğimize başvuran ve baryumlu farengoözefagografi, boyun ultrasonografisi veya bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilen 57 hasta (19 erkek, 38 kadın; ort. yaş 39.5±12 yıl) dahil edildi. Hastalarla telefon görüşmesi ile temasa geçildi ve yakınmalarının devam edip etmediği sorgulandı.
BULGULAR: Toplam 44 hastanın (%77; 11 erkek, 33 kadın) yakınması geçti. Erkeklerin %58’inin ve kadınların %87’sinin yakınması geçerken aradaki farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). Hastaların başvuru sırasındaki yakınma süreleri bir yıldan kısa (kısa süreli) ve bir yıldan uzun (uzun süreli) şeklinde sınıflandırıldı. Kısa süreli yakınması olan grubun %71’inin (12/17) yakınması geçerken uzun süreli yakınması olan grubun %80’inin (32/40) yakınması geçti. Hastaların başvuru sırasındaki yakınma süreleri yakınmanın geçip geçmemesi üzerinde etkili değildi (p>0.05).
SONUÇ: Organik bir patolojiye bağlı bulunmayan globus farengeus yakınmasında, altta yatan kötü bir hastalık olmadığının saptanarak endişenin giderilmesi hastaların yakınmalarının geçmesi üzerinde olumlu etkiye sahipti.
OBJECTIVE: This study aims to investigate the effect of resolving the anxieties of patients applying with globus pharyngeus by eliminating the possibility of any underlying malignant disease on the continuation of their complaints in the long-term.
METHODS: The study included 57 patients (19 males, 38 females; mean age 39.5±12 years) who admitted to our clinic between January 1999 and December 2014 with a sensation of something in their throat and who were evaluated with barium pharyngoesophagography, neck ultrasonography or computed tomography. Patients were contacted by telephone and questioned about whether or not their complaints continued.
RESULTS: Complaints of a total of 44 patients (77%; 11 males, 33 females) faded. While complaints of 58% of males and 87% of females faded, the difference in between was statistically significant (p<0.05). We classified the complaint durations of patients on admission as shorter than one year (short-term) and longer than one year (long-term). While complaints faded in 71% (12/17) of the group with short-term complaints, complaints faded in 80% (32/40) of the group with long-term complaints. Complaint durations of patients on admission were not effective on the fading of the complaints (p>0.05).
CONCLUSION: In the globus pharyngeus complaint that does not relate to any organic pathology, resolving the anxiety by detecting the non-existence of any underlying malignant disease had a positive effect on the fading of patients’ complaints.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (3502 kere görüntülendi)

OLGU SUNUMU
6.
Servikal nekrotizan fasiit: Beş olgu sunumu
Cervical necrotising fasciitis: Five case reports
Sayfalar 105 - 109
Ümit Yılmaz, Aylin Gül, Vefa Kınış, Ismail Topçu
Nekrotizan fasiit yüzeyel fasya ve deri altı dokuyu tutan, hızlı ilerleyen ve hayatı tehdit eden yumuşak doku enfeksiyonudur. Morbidite ve mortalite riski yüksek olup baş ve boyun bölgesinde nadir görülür. Servikal nekrotizan fasiitin tedavisi intravenöz antibiyotik terapisini ve acil cerrahi debridmanı içerir. Bu yazıda, servikal nekrotizan fasiit tanılı beş olgu sunuldu.
Necrotizing fasciitis is a rapidly progressive and life-threatening soft-tissue infection that affects superficial fascia and subcutaneous tissue. With high risk of morbidity and mortality, it is rarely seen in the head and neck region. Treatment of cervical necrotizing fasciitis includes intravenous antibiotic therapy and emergency surgical debridement. In this article, we present five cases with a diagnosis of cervical necrotizing fasciitis.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (1905 kere görüntülendi)

7.
Ameliyat sırası hava yolu tıkanıklığının beklenmeyen nedeni: Trakeotomi kanülünün deforme balonu
Unpredictable cause of intraoperative airway obstruction: Malformed cuff of tracheotomy tube
Sayfalar 110 - 112
Fatma Çaylaklı, Esra Çalışkan
Trakeotomi, hava yolu açıklığı için trakeanın ön duvarında delik açılan cerrahi bir işlemdir. Trakeotomi sırasında ve sonrasında komplikasyonlarla karşılaşılabilir. Bu yazıda, trakeotomi sırasında trakeotomi kanülünün deforme balonuna bağlı gelişen havayolu tıkanıklığı tartışıldı.
Tracheotomy is a surgical procedure that involves opening a hole in anterior wall of trachea for airway clearance. We may experience complications during and after tracheotomy. In this article, we discussed airway obstruction due to malformed cuff of tracheotomy tube during tracheotomy.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (1193 kere görüntülendi)

DERLEME
8.
Tek taraflı periferik vestibüler disfonksiyonda vestibüler rehabilitasyon
Vestibular rehabilitation in unilateral peripheral vestibular dysfunction
Sayfalar 113 - 119
Ayşe Pelin Yiğider, Zehra Ayaz
Vestibüler sistem disfonksiyonu baş dönmesi, vertigo, görsel bozukluklar ve denge problemleri ile kendini gösterir. Denge; vestibüler, oküler ve proprioseptif sistemlerin senkronize çalışması ile sağlanır. Dengenin sürdürülebilmesi için bu sistemlerin birindeki yetersizliğin diğer bir sistem tarafından telafi edilmesi gerekir. Dolayısıyla, vestibüler rehabilitasyon adaptasyon, substitüsyon ve habitüasyon demektir. Zayıf sistem tespit edilir ve daha güçlü olan sistem telafi için güçlendirilir. Bu yazıda, benign paroksismal pozisyonel vertigo başta olmak üzere tek taraflı vestibüler disfonksiyon nedenleri, açıklayıcı teoriler ve düzeltici manevralar, egzersizler ve terapi yöntemleri derlendi.
Vestibular system dysfunction presents with dizziness, vertigo, visual disorders and balance problems. Balance is provided by synchronized performance of vestibular, ocular and proprioceptive systems. Any insufficiency in one of these systems should be compensated by another system for continuation of balance. Therefore, vestibular rehabilitation means adaptation, substitution or habituation. The weak system is detected and the stronger system is reinforced for compensation. In this article, we collected the reasons, explanatory theories and corrective maneuvers, exercises, and therapy methods for unilateral vestibular dysfunction, particularly benign paroxysmal positional vertigo.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (8838 kere görüntülendi)

EDITÖRE MEKTUP
9.
Kulaktan yabancı cisim çıkarılmasında pratik bir yöntem
A practical method for removing foreign bodies from the ear
Sayfalar 120 - 121
Sedat Aydın
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (10688 kere görüntülendi)