Cilt: 4  Sayı: 3 (2016)
Özetleri Gizle | << Geri
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
İstanbul Bakırköy’de alerjik rinitli hastalara uygulanan deri prick test sonuçlarının mevsimsel dağılımı
The seasonal distribution of the results of skin prick test in patients with allergic rhinitis in Bakirkoy in Istanbul
Sayfalar 97 - 104
Yakup Yegin, Baver Maşallah Şimşek, Mustafa Çelik, Fatma Tülin Kayhan
AMAÇ: Bu çalışmada alerjik rinit (AR) ön tanısı veya ayırıcı tanısıyla deri prick testi (DPT) yapılan hastaların alerjen duyarlılığının mevsimsel dağılımı arasındaki ilişki araştırıldı.
YÖNTEMLER: Ocak 2012 - Ocak 2014 tarihleri arasında AR ön tanısıyla kliniğimizde DPT uygulanan 446 hasta (133 erkek, 313 kadın; ort. yaş 33.2±11.8 yıl; dağılım 17-65 yıl) çalışmaya dahil edildi. Pozitif kontrol için histamin hidroklorid (10 mg/dL), negatif kontrol için ise %0.9’luk izotonik NaCl solüsyonu kullanıldı.
BULGULAR: Deri prick testi 284 hastada negatif iken, 162 hastada pozitif idi. Genel karşılaştırmalarda hastaların sırasıyla en sık akarlara (%42.4), otlara (%8.5) ve koyun yününe (%7.2) duyarlı oldukları saptandı. Deri prick testi sonuçlarının mevsimsel dağılımında, kış mevsiminde sırasıyla akarlar (%43), otlar (%8.6) ve koyun yününe (%7.0) karşı duyarlılık saptanırken, ilkbahar mevsiminde akarlar (%42.6), koyun yünü (%7.6) ve çavdar (%5); yaz mevsiminde akarlar (%33.6), çavdar (%10.6) ve otlar (%10.6) ve sonbahar mevsiminde akarlar (%49.5), otlar (%11.6) ve otlar-tahıl grubuna (%11.6) karşı duyarlılık saptandı. Deri prick testinde otlar - tahıllar ve Cladosporium herbarum’a duyarlılığın mevsimsel dağılımda anlamlı farklılık gösterdiği tespit edildi.
SONUÇ: Mevsimsel alerjen duyarlılığın DPT ile tespit edilmesi, AR tedavisinin düzenlenmesinde yol gösterici olabilir.
OBJECTIVE: This study aims to investigate the relationship between the results of skin prick test (SPT) and seasonal distribution in patients with preliminary diagnosis or differential diagnosis of allergic rhinitis (AR).
METHODS: Between January 2012 and January 2014, a total of 446 patients (133 males, 313 females; mean age 33.2±11.8 years; range 17 to 65 years) who were pre-diagnosed with AR and underwent the SPT at our clinic were included in this study. Histamine hydrochloride (10 mg/dL) was used as a positive control and 0.9% isotonic NaCl solution was used as a negative control.
RESULTS: While skin prick test was negative in 284 patients, it was positive in 162. In overall comparison, positive response was determined in the SPT most frequently against house dust mites (42.4%), grass pollens (8,5%) and sheep wool (7.2%), respectively. In the seasonal distribution of SPT results, we found sensitivity most frequently against house dust mites (43%), grass pollens (8.6%) and sheep wool (7.0%), respectively in winter; against house dust mites (42.6%), sheep wool (7.6%) and rye (5%), respectively in spring; against house dust mites (33.6%), rye (10.6%) and grass pollens (10.6%), respectively in summer; and against house dust mites (49.5%), grass pollens (11.6%) and grains (11.6%), respectively in autumn. Positive responses of the grains and Cladosporium herbarum in the SPT were significantly different in seasonal distribution.
CONCLUSION: The identification of seasonal allergen sensitivity by SPT may be a guide to regulate AR treatment.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (1944 kere görüntülendi)

2.
Otosklerozlu olguların analizi
Analysis of the cases of otosclerosis
Sayfalar 105 - 110
Bahar Çolpan, Kayhan Öztürk, Çağdaş Elsürer, Ertuğrul Kibar, Ömer Erdur
AMAÇ: Bu çalışmada, otoskleroz ameliyatı olan hastaların ameliyat yöntemi, işitme sonuçları ve komplikasyonları literatür eşliğinde değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Haziran 2010 - Haziran 2015 tarihleri arasında kliniğimizde otoskleroz tanısı konularak ameliyat edilen 50 hastanın (21 erkek, 33 kadın ort. yaş 38±15 yıl; dağılım 18-67 yıl) dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların muayene bulguları, uygulanan ameliyat yöntemleri, kullanılan protezler, işitmedeki kazanç ve değişiklikler ile karşılaşılan komplikasyonlar değerlendirildi. Ameliyat öncesi ve sonrası hava-kemik yolu eşikleri karşılaştırılarak fonksiyonel kazanç oranları hesaplandı.
BULGULAR: Elli otoskleroz hastasının 54 kulağına stapedotomi ameliyatı uygulandı. Ameliyat sonrasında hastaların hava yolu işitme eşikleri ve hava-kemik aralıklarında istatistiksel olarak anlamlı oranda azalma saptandı. Ameliyat sonrası 46 hastada (%85.1) fonksiyonel başarı elde edildi. Hastaların birinde inkus dislokasyonu, üçünde korda timpani hasarı, birinde yüzen taban ve iki hastada da total sensörinöral işitme kaybı gözlendi. Beş hastada da geçici vertigo şikayeti gözlendi.
SONUÇ: Klasik yöntemle uygulanan stapedotomi, yüksek başarı oranı ve düşük komplikasyon oranları ile başarılı bir tedavi yöntemidir. Ameliyatın nadir de olsa ciddi morbiditeye neden olan komplikasyonlarının olabileceği akılda tutulmalı ve medikolegal sorunlar ile karşılaşmamak için hastalar ameliyat öncesi bilgilendirilmelidir.
OBJECTIVE: This study aims to evaluate the surgical method, hearing results and complications of patients undergoing surgery for otosclerosis, in the light of literature.
METHODS: We retrospectively examined the records of 50 patients (21 males, 33 females; mean age 38±15 years; range 18 to 67 years) who were diagnosed with otosclerosis and underwent surgery in our clinic between June 2010 and June 2015. We evaluated the examination findings of the patients, surgical procedures applied, prostheses that were used, gains and changes in hearing, and complications. The rates of functional gain were calculated by comparing pre- and postoperative air-bone conduction thresholds.
RESULTS: Stapedotomy surgery was applied to 54 ears of 50 otosclerosis patients. Statistically significant reduction was detected in airway hearing thresholds and in air-bone gaps of patients following the surgery. After surgery, functional success was accomplished in 46 patients (85.1%). We observed incus dislocation in one patient, chorda tympani injury in three, floating base in one, and total sensorineural hearing loss in two patients. We also observed temporary vertigo complaint in five patients.
CONCLUSION: Stapedotomy applied with the conventional method is a successful method of treatment with high success rate and low complication rates. It should be kept in mind that there may be rare complications of the surgery causing serious morbidity, and patients should be informed prior to surgery to avoid medicolegal problems.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (3194 kere görüntülendi)

3.
Protein Z plazma düzeyleri ile ani işitme kaybı arasında ilişki var mıdır?
Is there any relationship between sudden sensorineural hearing loss and protein Z plasma levels?
Sayfalar 111 - 116
Aydın Acar, Zeynel Öztürk, Melih Çayönü, Saltuk Buğra Kılınç, Turan Turhan, Esin Çalcı, Oğuzhan Oğuz, Ayşe İriz
AMAÇ: Bu çalışmada protein Z plazma düzeyleri ile ani işitme kaybı arasında ilişki değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Ani işitme kaybı olan 20 hasta (14 erkek, 6 kadın; ort. yaş 51.6±14.6 yıl; dağılım 23-75 yıl) ve herhangi bir işitme sorunu olmayan 30 sağlıklı birey (14 erkek, 16 kadın; ort. yaş 46.8±8.9 yıl; yaş aralığı 30-64 yıl) araştırmaya dahil edildi. Protein C, protein S ve protein Z plazma düzeyleri ölçüldü.
BULGULAR: Çalışma grupları arasında protein S ve protein C düzeyleri karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmazken (p=0.78 ve p=0.44), kontrol grubuna göre ani işitme kaybı olan grupta protein Z plazma düzeylerinin önemli ölçüde düşük olduğu bulundu ve fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.001).
SONUÇ: Damarsal nedenler ani işitme kaybı etyolojisinde yer alabilir. Ani işitme kaybı olan hastalarda protein Z plazma düzeylerindeki değişim arteriyel tromboembolizm veya venöz tromboz ile ilişkili olabilir.
OBJECTIVE: This study aims to evaluate the relationship between sudden sensorineural hearing loss and protein Z plasma levels.
METHODS: Twenty patients with sudden sensorineural hearing loss (14 males; 6 females; mean age 51.6±14.6 years; range 23 to 75 years) and 30 healthy subjects without any hearing problems (14 males, 16 females; mean age 46.8±8.9 years; range 30 to 64 years) were investigated. Protein C, protein S, and protein Z plasma levels were measured.
RESULTS: When protein S and protein C levels were compared between the study groups, we did not find a statistically significant difference (p=0.78 and p=0.44), whereas, protein Z plasma levels were found to be considerably lower in the sudden sensorineural hearing loss group than in the control group, and the difference was statistically significant (p<0.001).
CONCLUSION: Vascular causes may be involved in the etiology of sudden hearing loss. Changes in protein Z plasma levels might be associated with arterial thromboembolism or venous thrombosis in patients with sudden sensorineural hearing loss.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (1027 kere görüntülendi)

4.
İnverted papillomlu olgularda endonazal endoskopik ve kombine yaklaşım sonuçları
Results of endonasal endoscopic and combined approach in inverted papilloma cases
Sayfalar 117 - 121
Emrah Sapmaz, Battal Tahsin Somuk, Göksel Göktaş, Levent Gürbüzler, Ahmet Eyibilen
AMAÇ: Bu çalışmada inverted papillomlu hastalarda endonazal endoskopik ve kombine yaklaşımın sonuçları araştırıldı.
YÖNTEMLER: Ocak 2010 - Aralık 2015 tarihleri arasında sinonazal bölgede inverted papillom tanısı konulan ve endonazal endoskopik yaklaşımla tedavi edilen 24 hastanın (21 erkek, 3 kadın; ort. yaş 57.9±1.2 yıl; dağılım 42-69 yıl) dosyası retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik verileri, hastaneye başvuru yakınmaları, uygulanan tedavi ve tedavi sonrası takipleri ve son durumları hakkındaki bilgiler elde edildi. Hastaların ameliyat öncesi tümör yerleşim yeri ve tümörün komşu yapılarla olan ilişkisini ortaya koymak için aksiyal ve koronal planlarda çekilmiş olan bilgisayarlı tomografi kesitleri incelendi.
BULGULAR: Hastalığın erkeklerde görülme oranı kadınlardan yedi kat daha fazla idi. Hastaların en sık şikayeti burun tıkanıklığı (%100) idi. Kitle 14 hastada sağ, 10 hastada sol tarafta yerleşimli idi. İki taraflı kitle ile karşılaşılmadı. Tümör en sık orta meatustaki yapılardan kaynaklanmakta idi. Hastaların tamamına endonazal endoskopik cerrahi yapıldı ve ortalama 23.5±3.1 aylık takiplerinde hiçbir hastada nüks tespit edilmedi.
SONUÇ: Son zamanlarda görüntüleme sistemlerinin, endonazal cerrahide kullanılan enstrümanların gelişmesi seçilmiş inverted papillom hastalarında endonazal endoskopik cerrahiyi etkili ve güvenilir bir tedavi seçeneği haline getirmiştir.
OBJECTIVE: This study aims to investigate the results of endonasal endoscopic and combined approach in patients with inverted papilloma.
METHODS: We retrospectively analyzed the records of 24 patients (21 males, 3 females; mean age 57.9±1.2 years; range 42 to 69 years) who were diagnosed with inverted papilloma in the sinonasal region and treated with endonasal endoscopic approach between January 2010 and December 2015. The demographic data of the patients, their visiting complaints, the treatment applied, their follow-up after the treatment and the information about their final status were obtained. Computed tomography scans performed in axial and coronal planes were examined to reveal preoperative tumor localization of the patients and its relationship with neighboring structures.
RESULTS: The incidence among males was seven times higher than females. The most common complaint of the patients was nasal obstruction (100%). The mass was located on the right side in 14 patients and on the left in 10 patients. No bilateral masses were observed. Tumors were mostly originated from structures in the middle meatus. Endonasal endoscopic surgery was performed to all patients, and no recurrence was detected during a mean follow-up period of 23.5±3.1 months.
CONCLUSION: Recent developments in imaging systems and instruments used in endonasal surgery make endonasal endoscopic surgery an effective and safe treatment option in selected patients with inverted papilloma.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (2125 kere görüntülendi)

5.
Rinoplasti ve otoplasti terimlerinin Türkçeleştirilmesi
Translating the terminology of rhinoplasty and otoplasty into Turkish
Sayfalar 122 - 129
Hasan Deniz Tansuker, Tamer Erdem, Fazıl Apaydın, Ümit Taşkın, Mehmet Faruk Oktay
Amaç: Bu çalışmada rinoplasti ve otoplasti terminolojisi standardize edilerek bu iki konuda ülkemizde üretilen bilimsel eserlerdeki yabancı dil kökenli çok sayıda terimin kullanımına bağlı karışıklığın giderilmesi amaçlandı.
Yöntemler: Rinoplasti ve otoplasti ile ilgili teknik terimleri belirlemek amacıyla ilgili kaynak kitaplar tarandı, dil bilgisi kurallarına uygun karşılık bulmada zorluk çıkarabilenlere öncelik verilerek terimler tespit edildi ve greftler, sütürler, cerrahi insizyon, osteotomi, teknik ve deformite başlıkları altında gruplandırıldı. Terimlerin çevirisi için İngilizce-Türkçe ve Türk Dil Kurumu sözlükleri kullanıldı.
Bulgular: Yirmi dokuzu greft, 10’u sütür, 10’u insizyon, 11’i osteotomi, 26’sı cerrahi teknik ve 34’ü deformite ile ilgili olmak üzere 120 adet teknik terim belirlendi. Bu terimler dil bilgisine uygunluk kriteri gözetilerek Türkçeye çevrildi. Birden fazla karşılığı olanların mümkün olan en pratik ve doğru olan karşılığı tavsiye niteliğinde belirtildi. Türk Dil Kurumu’nca tescillenmiş bazı kelimelerin hangi dilden Türkçeye girdiği ve orijinal halleri ayrıca belirtilerek ifade edildi. Ek olarak, belirlenen terimler ve Türkçe karşılıkları tablolar halinde alfabetik sırayla özetlenerek okuma ve başvuruda kolaylık ve pratiklik sağlandı.
Sonuç: Yüz Plastik Cerrahisi alanındaki bu çalışmanın geliştirilmesine ve benzer dil bilim çalışmalarının terminolojik çeşitliliği fazla tüm ana konularda yapılmasına ihtiyaç vardır.
Objectives: This study aims to eliminate the confusion associated with the use of terms of foreign origin in scientific works of rhinoplasty and otoplasty produced in Turkey by standardizing the terminology of these fields.
Methods: Related reference books were reviewed in order to determine the technical terms about rhinoplasty and otoplasty, terms were determined by prioritizing those that can rise difficulty in finding an appropriate translation in terms of grammatical rules and were grouped under the headings of grafts, sutures, surgical incision, osteotomy, technical and deformity. We used English-Turkish and Turkish Language Institution dictionaries for the translations of the terms.
Results: Hundred and twenty technical terms were determined as 29 on grafts, 10 on sutures, 10 on incision, 11 on osteotomies, 26 on surgical techniques and 34 on deformities. These terms were translated into Turkish considering the appropriateness criteria to grammar. The best possible practical and accurate translations were suggested for the terms with more than one translation. Some of the words registered by the Turkish Language Institution were stated with reference to the original language and form of the word. In addition, we summarized the specified terms and their Turkish translations in tables in alphabetical order to provide convenience and practicality in study and reference.
Conclusion: This study produced in Facial Plastic Surgery needs to be improved, and there is also a need to do similar linguistic studies in all main subjects with a terminological diversity.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (5652 kere görüntülendi)

OLGU SUNUMU
6.
Dış kulak yoluna kendi kendine negatif basınç: Nadir bir kulak zarı delinmesi nedeni
Self-inflicted negative pressure of the external ear canal: a rare cause of tympanic membrane perforation
Sayfalar 130 - 133
Yasin Sarıkaya, Mehmet Karataş, Sedat Doğan, Cem Bayraktar, Osman Halit Çam
Kulak zarı (KZ) sesi algılayıp yükselterek beyne bilgi aktarır. Kulak zarı delinmesi kesici veya künt travmalar dahil olmak üzere ani basınç değişiklikleri, aşırı akustik enerji değişimleri veya orta kulak iltihabı gibi çeşitli nedenlerden dolayı KZ’nin bütünlüğünün kaybı anlamına gelir ve parmak ile dış kulak yolundan KZ’ye uygulanan negatif basıncın bir sonucu olabilir. Bu yazıda kendi kendine travmatik KZ delinmesi olan iki hasta sunuldu ve literatür ışığında bu nadir tablonun tedavisi tartışıldı.
Tympanic membrane (TM) perceives and amplifies sound, and transmits the information to the brain. Tympanic membrane perforation means loss of TM’s integrity due to various reasons including penetrating or blunt traumas, sudden changes in pressure, excessive acoustic energy changes or otitis media and it may result from application of negative pressure to TM through external ear canal with fingers. Herein, we present two patients with self-inflicted traumatic TM perforations and discuss management of this rare entity in the light of literature.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (1756 kere görüntülendi)

7.
Submandibüler bölge schwannoması
Schwannoma of the submandibular region
Sayfalar 134 - 137
Sedat Aydın, Mehmet Gökhan Demir, Mahmut Ozan Fındık, Kayhan Başak, Muhammet Gazi Yıldız
Schwannomalar sinir kılıfı kaynaklı benign tümörler olup çoğunlukla baş ve boyun bölgesinde yerleşik kraniyal sinirler ve sempatik sinirlerden kaynaklanan soliter lezyonlar olarak karşımıza çıkar. Birçok olgu asemptomatik olup her yaş ve her iki cinsiyette tespit edilebilir. Görüntüleme yöntemlerinde manyetik rezonans görüntüleme ve bilgisayarlı tomografi tanıda fikir verebilir ancak ince iğne aspirasyon biyopsisi ile patolojik tanı bazen zordur. Tedavisi enükleasyon veya total eksizyon yoluyla kitlenin cerrahi eksizyonudur. Bu yazıda 39 yaşında bir kadın hastada bir yıllık izlem sırasında herhangi bir nüks olmadan submandibüler bölgede yer alan hipoglossal sinir kaynaklı schwannoma olgusunun ekstrakapsüller eksizyon yöntemi ile cerrahi tedavisi sunuldu.
Schwannomas, benign neural sheath tumors, are mostly located at head and neck region on the cranial nerves and sympathetic nerves as solitary lesions. Most of the cases are asymptomatic and can be detected in any age and gender. Imaging modalities such as magnetic resonance imaging and computer tomography may be suggestive for diagnosis but pathologic diagnosis is sometimes difficult with fine needle aspiration biopsy. The treatment modality is surgical excision of the mass via enucleation or total excision. We represent a hypoglossal nerve schwannoma in submandibular region of a 39-year-old female patient who was treated successfully with extracapsular excision without any recurrence during one-year follow-up.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (1651 kere görüntülendi)

8.
Septoplasti sonrası çok geç komplikasyon: Septal apse
Very late complications after septoplasty: septal abscess
Sayfalar 138 - 141
Cenk Evren, Volkan Bilge Yiğit, Mustafa Suphi Elbistanlı, Nevzat Demirbilek
Nazal septal apse kıkırdak veya kemik septum ve mukoperikondriyum veya mukoperiost arasında irin birikmesi olarak tanımlanır. Nazal septal apse en sık burun tıkanıklığı ve ağrı ile kendini gösterir. Bu yazıda, septoplasti ameliyatından dört ay sonra Pseudomonas aeruginosa kaynaklı septal apse komplikasyonu geçiren 46 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Bildiğimiz kadarıyla, bu septoplasti ameliyatı komplikasyonu olarak en geç bildirilen septal apsedir.
Nasal septal abscess is defined as a collection of pus between the cartilage or bony septum and the mucoperichondrium or mucoperiostium. Nasal septal abscess manifests itself most often with nasal congestion and pain. In this article, we report a 46-year-old male patient with a Pseudomonas aeruginosa induced septal abscess as a complication of septoplasty four months after the surgery. As far as we know, this is the latest reported septal abscess as a complication of septoplasty operation.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (2659 kere görüntülendi)

9.
İdiopatik trombositopeni zemininde gelişen spontan septal hematom: Nadir bir olgu
Spontaneous septal hematoma developing on underlying idiopathic thrombocytopenia: a rare case
Sayfalar 142 - 144
Deniz Avcı, Mehmet İlhan Şahin, Furkan Şan
Septal hematom, sıklıkla travma ya da cerrahi sonrası görülen, kemik ya da kıkırdak septum ile mukoperiosteum ya da mukoperikondrium arası kan göllenmesi ile karakterize klinik bir durumdur. Septal hematomun spontan gelişmesi çok nadir bir klinik durumdur. Bu yazıda, burnun ön kısmında şişlik ve giderek artan burun tıkanıklığı yakınması ile başvuran ve spontan septal hematom tanısı ile ameliyat edilen 69 yaşında bir kadın hasta sunuldu.
Septal hematoma is a clinical condition characterized by swelling of blood between cartilage or bony nasal septum and mucoperichondrium or mucoperiosteum that often occurs after trauma or surgery. Spontaneous development of septal hematoma is a very rare clinical situation. In this article, we report a 69-year-old female patient who was admitted with a swollen nose at the front and increasing complaints of nasal obstruction and later underwent surgery with the diagnosis of spontaneous septal hematoma.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (2355 kere görüntülendi)