Cilt: 3  Sayı: 2 (2015)
Özetleri Gizle | << Geri
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Çocuklarda düşük D vitamini düzeyleri ile üst solunum yolu enfeksiyonu görülme sıklığı arasındaki ilişki
Relationship between upper respiratory tract infection incidence and low vitamin D levels in children
Sayfalar 51 - 55
Mustafa Suphi Elbistanlı, Mustafa Çelik, Selçuk Güneş, Yakup Yegin, Kamil Hakan Kaya, Sinan Canpolat, Fatma Tülin Kayhan
AMAÇ: Bu çalışmada pediatrik nüfusta üst solunum yolu enfeksiyonu (ÜSYE) görülme sıklığı ile serum 25 hidroksivitamin D [25(OH)D] düzeyleri arasındaki ilişki araştırıldı.
YÖNTEMLER: Üst solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle kliniğimize başvuran ve eş zamanlı olarak çocuk kliniğimiz tarafından D vitamini düzeyi taraması yapılan 336 hasta (183 erkek, 153 kız; ort. yaş 57.62 ay; dağılım 13-120 ay) çalışmaya dahil edildi. Hastalar 25(OH)D düzeylerine göre üç gruba ayrıldı: Grup A (<50 nmol/L, n=139, %41.37), grup B (50-80 nmol/L, n=145, %43.15) ve grup C (80-250 nmol/L, n=52, %15.48). Üst solunum yolu enfeksiyonu ataklarının görülme sıklığı ve D vitamini düzeyleri hastane sisteminde saklanan veriler taranarak saptandı ve bunlar arasındaki ilişki değerlendirildi.
BULGULAR: Üst solunum yolu enfeksiyonu görülme sıklığı grup B’de grup A’dan istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha düşük ve grup C’de grup A ve B’den istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha düşüktü (p=0.0001).
SONUÇ: Serum 25(OH)D düzeyi düşük olan çocuklarda ÜSYE görülme sıklığı artmaktadır. Düşük serum D vitamini düzeyi çocuklarda ÜSYE atağı görülme sıklığını artıran bir faktör olabilir.
OBJECTIVE: This study aims to investigate the relationship between upper respiratory tract infection (URTI) incidence and 25-hydroxyvitamin D [25(OH)D] levels in pediatric population.
METHODS: The study included 336 patients (183 boys, 153 girls; mean age 57.62 month; range 13-120 month) who presented to our clinic with URTI and simultaneously scanned for vitamin D levels by our pediatric clinic. Patients were divided into three groups according to their 25(OH)D levels: Group A (<50 nmol/L, n=139, 41.37%), group B (50-80 nmol/L, n=145, 43.15%) and group C (80-250 nmol/L, n=52, 15.48%). The incidence of URTI attacks and vitamin D levels were determined by scanning the stored data in the hospital system and their relationship was evaluated.
RESULTS: The incidence of upper respiratory tract infection was statistically significantly lower in group B than in group A, and statistically significantly lower in group C than group A and B (p=0.0001).
CONCLUSION: The incidence of URTI is higher in children with low serum 25(OH)D levels. Low serum vitamin D levels may be a factor increasing the incidence of URTI attacks in children.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (1773 kere görüntülendi)

2.
Parotis bezi tümörlerinin ayırıcı tanısında kesitsel radyolojik görüntülemenin ince iğne aspirasyon biyopsisi ve histopatolojik inceleme ile karşılaştırılması
Comparison of cross-sectional radiological with fine needle aspiration biopsy and histopathological examination in differential diagnosis of parotid gland tumors
Sayfalar 56 - 61
İlhan Ünlü, Elif Nisa Ünlü, Selim Ulucanlı, Murat Oktay, Ethem İlhan, Ender Güçlü, Gülin Gökçen Kesici
AMAÇ: Bu çalışmada parotis bezi kitlelerinin ayırıcı tanısında kesitsel radyolojik görüntülemenin rolü araştırıldı.
YÖNTEMLER: Ocak 2010 - Temmuz 2014 tarihleri arasında parotis bezinde kitle nedeniyle kliniğimizde ameliyat geçiren 35 hasta (21 erkek, 14 kadın; ort. yaş 50.0±11.5 yıl; dağılım 20-70 yıl) retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik verileri değerlendirildi. Kesitsel radyolojik görüntüler (bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme) deneyimli bir radyolog tarafından tekrar değerlendirildi. Kesitsel radyolojik ayırıcı tanılar ince iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB) ve histopatolojik tanı ile karşılaştırıldı.
BULGULAR: Histopatolojik incelemede iki hastada (%5.71) malignite tespit edildi. Bu hastalardan sadece birinde (%2.85) malignite İİAB ve kesitsel radyolojik görüntüleme ile gösterilebildi. Kesitsel radyolojik tanısı pleomorfik adenom olan 20 hastadan 12’sinde (%60) tanı İİAB ile 14’ünde (%70) histopatolojik olarak doğrulandı. Kesitsel radyolojik tanısı Warthin tümörü olan 12 hastanın altısında (%50) tanı İİAB ile yedisinde (%58.3) histopatolojik olarak doğrulandı. Kesitsel radyolojik bulgulara göre lenfadenopati tanısı konulan iki hastanın birinde (%50) tanı İİAB ile diğerinde histopatolojik olarak desteklendi. Kesitsel radyolojik bulgulara göre mukoepidermoid karsinom tanısı konulan bir hastaya ise İİAB ve histopatolojik inceleme ile Warthin tümörü tanısı konuldu.
SONUÇ: Kesitsel radyolojik görüntüleme parotis bezi tümörlerinin ayırıcı tanısı için tek başına yeterli değildir. Bu yöntem İİAB ile birlikte kullanıldığında daha doğru sonuçlar elde edilebilir.
OBJECTIVE: This study aims to investigate the role of cross-sectional radiological imaging in the differential diagnosis of parotid gland masses.
METHODS: Thirty-five patients (21 males, 14 females; mean age 50.0±11.5 years; range 20 to 70 years) who underwent operation in our clinic due to parotid gland mass between January 2010 and June 2014 were retrospectively analyzed. Patients’ demographic data were evaluated. Cross-sectional radiological images (computed tomography and magnetic resonance imaging) were re-evaluated by an experienced radiologist. Cross-sectional radiological differential diagnoses were compared with fine-needle aspiration biopsy (FNAB) and histopathological diagnosis.
RESULTS: Malignancy was detected in two patients (5.71%) in histopathological examination. Of these patients, we were able to demonstrate malignancy with FNAB and cross-sectional radiological imaging in only one patient (2.85%). Of the 20 patients whose cross-sectional radiological diagnosis was pleomorphic adenoma, diagnosis was confirmed with FNAB in 12 (60%), and histopathologically in 14 (70%) patients. Of the 12 patients whose cross-sectional radiological diagnosis was Warthin’s tumor, diagnosis was confirmed with FNAB in six (50%), and histopathologically in seven (58.3%) patients. Of the two patients diagnosed as lymphadenopathy according to cross-sectional radiological findings, diagnosis was supported by FNAB in one (50%), and histopathologically in the other patient. One patient who was diagnosed as mucoepidermoid carcinoma according to cross-sectional radiological findings was diagnosed as Warthin’s tumor with FNAB and histopathological examination.
CONCLUSION: Cross-sectional radiological imaging alone is not sufficient for the differential diagnosis of parotid gland tumors. More accurate results can be obtained when this method is used together with FNAB.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (2550 kere görüntülendi)

3.
Apne ve nazal mukosiliyer klirens
Apnea and nasal mucociliary clearance
Sayfalar 62 - 67
Cenk Evren, Fikret Çınar
AMAÇ: Bu çalışmada tıkayıcı uyku apne sendromu ve basit horlama hastalarında nazal mukosiliyer klirens zamanı karşılaştırıldı.
YÖNTEMLER: Ekim 2009 - Nisan 2010 tarihleri arasında kliniğimize horlama yakınması ile başvuran ve klinik gereklilik yüzünden polisomnografi yapılan 50 hasta (40 erkek, 10 kadın; ort. yaş 46.22 yıl; dağılım 29-67 yıl) çalışmaya dahil edildi. Hastalar apne hipopne indeksine (AHİ) göre iki gruba ayrıldı. AHİ skoru <5 olanlar basit horlama grubu (n=23), AHİ skoru >5 olanlar apne grubu (n=27) olarak kayıt edildi. Ayrıca 29 sağlıklı gönüllü (16 erkek, 13 kadın; ort. yaş 39.4 yıl; dağılım 21-61 yıl) ile bir kontrol grubu oluşturuldu. Sakarin testi polisomnografinin yapılacağı gece yatmadan önce ve sabah kalkınca ilk yarım saat içinde uygulandı.
BULGULAR: Basit horlama ve apne gruplarındaki hastaların yaş ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05). Basit horlama grubunda ortalama klirens zamanı akşam 25.7 dk, sabah 23.2 dk idi. Apne grubunda ortalama klirens zamanı akşam 19.0 dk, sabah 19.8 dk idi. Kontrol grubunda ortalama klirens zamanı akşam 24.2 dk, sabah 24.1 dk idi. Buna göre, basit horlama ve apne grupları arasında sabah ve akşam klirens ölçümlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı (p=0.102, p=0.301). Basit horlama ve apne grupları arasında klirens ölçümleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p=0.522, p=0.596). Hafif, orta ve ağır apne grupları ile kontrol grubu arasında mukosiliyer klirens zamanı açısından anlamlı farklılık yoktu (p=0.323, p=0.274).
SONUÇ: Çalışmamızın sonucunda basit horlama ve apne grupları arasında sabah ve akşam klirens ölçümleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı. Ayrıca, her bir grup içinde klirens ölçümleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu.
OBJECTIVE: This study aims to compare the nasal mucociliary clearance time in patients with obstructive sleep apnea syndrome and simple snoring.
METHODS: Fifty patients (40 males, 10 females; mean age 46.22 years; range 29 to 67 years) who were admitted to our clinic with complaint of snoring and performed polysomnography due to clinical necessity between October 2009 and April 2010 were included in the study. Patients were divided into two groups according to apnea hypopnea index (AHI). Patients with AHI score <5 were recorded as simple snoring group (n=23), and with AHI score >5 as apnea group (n=27). Also, a control group of 29 healthy volunteers (16 males, 13 females; mean age 39.4 years; range 21 to 61 years) was created. Saccharine test was performed before bedtime in the night during which the polysomnography was to be conducted and within the first half hour after waking up in the morning.
RESULTS: There was no statistically significant difference between the mean age of patients in the simple snoring and apnea groups (p>0.05). In the simple snoring group, mean clearance time was 25.7 min. in the evening and 23.2 min. in the morning. In the apnea group, mean clearance time was 19.0 min. in the evening and 19.8 min. in the morning. In the control group, mean clearance time was 24.2 minutes in the evening and 24.1 minutes in the morning. Accordingly, no statistically significant difference was detected between the simple snoring and apnea groups in the morning and evening measurements of clearance (p=0.102, p=0.301). There was no statistically significant difference between the simple snoring and apnea groups in terms of the measurements of clearance (p=0.522, p=0.596). There was no statistically significant difference between mild, moderate and severe apnea groups with control group in terms of mucociliary clearance time (p=0.323, p=0.274).
CONCLUSION: As a result of our study, no statistically significant difference was detected between the simple snoring and apnea groups in terms of morning and evening clearance measurements. Also, there was no statistically significant difference within each group in terms of clearance measurements.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (2259 kere görüntülendi)

4.
Kulak burun boğaz anabilim dalı klinik ve poliklinik maliyetlerinin değerlendirilmesi: Bir üniversite hastanesi örneği
Assessment of clinical and polyclinic costs of ear, nose and throat department: an example of university hospital
Sayfalar 68 - 73
Haluk Özsarı, Serhat Yanık, Suphi Vehid, Arzu Üzgül Yenidikici, Haydar Hoşgör, Canser Boz
AMAÇ: Bu çalışmada üçüncü basamak bir üniversite hastanesinin kulak burun boğaz (KBB) anabilim dalına ait klinik ve poliklinik maliyetleri hesaplanarak hastane yöneticilerine rehberlik sağlanması amaçlandı.
YÖNTEMLER: 01 Ocak 2013 - 31 Aralık 2013 tarihleri arasında KBB anabilim dalına ait tıbbi, idari ve mali kayıtlar gerekli izinler alınarak incelendi ve değerlendirildi. Çalışmanın evreni belirtilen bir yıl içinde KBB anabilim dalı kliniğinde yatarak ve ayaktan hizmet alan tüm hastaları içerdi.
BULGULAR: 2013 yılında KBB anabilim dalı polikliniğine toplam 35.195 hasta başvurdu. Bu hastalardan 2.243’ü yatarak tedavi edildi ve toplam 3.104 ameliyat gerçekleştirildi. Bu süre içerisinde KBB anabilim dalı için toplam 4.997.673 ¨ harcama yapıldı. Toplam maliyetin %44.83’ü personel giderlerini, %35.86’sı ilaç ve tıbbi malzeme giderlerini, geri kalan %19.31’i ise yemek, temizlik, elektrik su doğalgaz ve güvenlik hizmet alımı gibi diğer giderleri içerdi.
SONUÇ: 2013 yılında yapılan toplam harcamaların büyük çoğunluğu klinikte gerçekleşmiştir. Sağlık yöneticileri hastane maliyetlerini düşürmek için maliyet analizi çalışmalarına önem vererek klinik ve poliklinik maliyetlerini belirlemeli ve giderleri arasındaki ilişkileri tespit etmelidir.
OBJECTIVE: This study aims to provide guidance to hospital administrators by calculating clinic and polyclinic costs of ear, nose and throat (ENT) department in a tertiary university hospital.
METHODS: Medical, administrative and financial records of ENT department between January 01st 2013 and December 31st 2013 were examined and evaluated upon receiving the required permissions. The universe of the study consisted of all inpatients and outpatients who took service at ENT department during the indicated year.
RESULTS: A total of 35,195 patients admitted to the polyclinic of ENT department in 2013. Of these patients, 2,243 received inpatient treatment and a total of 3,104 surgeries were performed. During this period, a total of 4,997,673 ¨ expenditure was made for ENT Department. Of the total cost, 44.83% included personnel expenses, 35.86% medications and medical supplies expenses, and the remaining 19.31% other expenses including food, cleaning, electricity water gas, and security services procurement.
CONCLUSION: The majority of the total spending made in 2013 has been in the clinic. To reduce hospital costs, health administrators must determine clinic and polyclinic costs by prioritizing cost analysis studies and identify the relationships between expenses.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (1802 kere görüntülendi)

OLGU SUNUMU
5.
Orta ve alt konka bülloza birlikteliği
Concurrence of middle and inferior concha bullosa
Sayfalar 74 - 76
Sedat Doğan, Mehmet Karataş, Yasin Sarıkaya, Haşmet Yazıcı, Cem Bayraktar, Mehmet Metin, Esin Gezmiş
Nazal konkaların temel fonksiyonları havayı nemlendirme, filtreleme, ısıtma ve hava akımının düzenlenmesidir. Orta ve üst konka bülloza birlikteliği seyrek olmakla beraber orta ve alt konka bülloza beraberliği daha da seyrektir. Bu yazıda burun tıkanıklığı ve alın ve göz çevresinde ağrı yakınması ile başvuran 18 yaşında bir kadın hasta sunuldu. Fiziksel muayene ve görüntüleme bulguları iki taraflı orta ve sol alt konka bülloza ve sola doğru ciddi septum deviasyonu gösterdi. Genel anestezi altında iki taraflı orta ve sol alt konka dış yan duvarlarına endoskopik submukozal rezeksiyon yapıldı. Ameliyat sonrası bir yıllık takibin sonunda herhangi bir komplikasyon izlenmedi ve baş ağrısı iyileşti. Nadir görülen orta ve alt konka bülloza birlikteliği baş ağrısı etyolojisinde kulak burun boğaz hekimlerince göz önünde bulundurulmalıdır.
Main functions of nasal concha are humidification, filtration and warming of air, and regulation of airflow. Although the concurrence of middle and upper concha bullosa is rare, concurrence of middle and inferior concha bullosa is even rarer. In this article, we present an 18-year-old female patient who presented with nasal obstruction and complaint of pain around the forehead and eyes. Physical examination and imaging findings showed bilateral middle and left inferior concha bullosa and severe septal deviation to the left. Under general anesthesia, endoscopic submucosal resection of the lateral walls of bilateral middle and left inferior concha was performed. At the end of postoperative one year follow-up, no complication was observed and headache healed. Rarely observed concurrence of middle and inferior concha bullosa should be kept in mind by ear nose and throat physicians in the etiology of headache.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (2541 kere görüntülendi)

6.
Septoplasti sonrası nadir bir komplikasyon: Uzun süren diplopi
A rare complication after septoplasty: Long lasting diplopia
Sayfalar 77 - 80
Nevzat Demirbilek, Cenk Evren, Volkan Bilge Yiğit, Nesimi Cihan Ünlüçerçi
Septoplasti burun septum deformitelerini düzeltmek için yapılan bir işlemdir. Septal cerrahi sonrası birçok komplikasyon geliştiği bilinmektedir. Bu yazıda, septoplasti uygulanan 24 yaşında bir kadın hasta sunuldu. Ameliyattan sonra hastada çift görme ve vertigo yakınması başladı. Sağ göz muayenesinde belirgin yukarı bakış kısıtlılığı olduğu görüldü. Diplopi herhangi bir sekel olmaksızın 21 günde kendiliğinden düzeldi. Yazarlar bu nadir olguyu açıklayabilecek olası anatomik yolları tartıştı.
Septoplasty is a procedure performed to correct deformities of the nasal septum. It is known that many complications occur after septal surgery. In this article, we report a 24-year-old female patient who was performed septoplasty. After the operation, the patient complained of double vision and vertigo. Examination of the right eye revealed evident upgaze limitation. Diplopia resolved spontaneously in 21 days without any sequel. The authors discussed the possible anatomical pathways that might explain this rare phenomenon.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (4202 kere görüntülendi)

7.
Saat piline bağlı gelişen septal perforasyonun allogreft dermal matrix ile cerrahi tedavisi
Surgical treatment of septal perforation due to button battery with allograft dermal matrix
Sayfalar 81 - 83
Haşmet Yazıcı, Erhan Arslan, Sedat Doğan, Cem Bayraktar
Dört yaşında bir kız çocuk burnun sol tarafından kötü kokulu akıntı yakınması ile kliniğimize başvurdu. Muayenede sol burun boşluğunda bir saat pili ve 1x1 cm boyutunda septal perforasyon saptandı. Bu yazıda interpozisyonel insan dermal allogrefti (SureDerm) kullanılarak burun içi endoskopik yolla başarıyla onarılan burun septal perforasyonu deneyimimiz literatür taraması eşliğinde sunuldu.
A four-year-old girl was admitted to our clinic with complaint of left sided foul smelling nasal discharge. In the examination, a button battery and 1x1 cm septal perforation were detected in left nasal cavity. In this article, we report our experience of successful intranasal endoscopic repair of nasal septal perforation by using interpositional human dermal allograft (SureDerm) with the review of literature.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (1632 kere görüntülendi)

8.
Sfenokoanal polip
Sphenochoanal polyp
Sayfalar 84 - 86
Mehmet Karataş, Osman Halit Çam, Osman İlkay Özdamar, Muhammet Tekin
Koanal polip herhangi bir sinüsten kaynaklanan ve nazofarenkse uzanım gösterebilen izole bir poliptir. Bu poliplerin çoğu maksiller sinüsten kaynaklanır ve antrokoanal polip olarak adlandırılır. Sfenoid sinüsten köken alıp sfenoetmoid resesi genişleterek koana, nazofarenks ve orofarenkse uzanan kistik polipoid oluşumlara ise sfenokoanal polip adı verilir. Anterior rinoskopide sfenokoanal polipler antrokoanal polipler ile karıştırılabilmektedir. Bilgisayarlı tomografi ve nazal endoskopi bu kitlelerin ayırıcı tanısını oldukça kolaylaştırmıştır. Tedavi seçenekleri basit polipektomi ve endoskopik endonazal polipektomiyi içerir. Bu yazıda, bir yıldır burnunun sol tarafında tıkanıklık ve baş ağrısı yakınmaları ile başvuran, sfenokoanal polip tanısı konulan ve endonazal endoskopik yaklaşım ile ameliyat edilen 13 yaşında bir kız çocuğu sunuldu. Hastanın 12 aylık takibinde herhangi bir nüks gelişmedi.
Choanal polyp is an isolated polyp which arises from any sinus and may extend into nasopharynx. Most of these polyps originate from the maxillary sinus and they are named antrochoanal polyps. Cystic polipoid masses which arise from sphenoid sinus, expand sphenoethmoid recess, and extend into choana, nasopharynx or oropharynx are named sphenochoanal polyps. In anterior rhinoscopy, sphenochoanal polyps may be confused with antrochoanal polyps. Computed tomography and nasal endoscopy have quite facilitated the differential diagnosis of these masses. Treatment options include simple polypectomy and endoscopic endonasal polypectomy. In this article, we report a 13-year-old girl who presented with complaint of left-sided nasal obstruction and headache for one year, was diagnosed as sphenochoanal polyp, and operated with endonasal endoscopic approach. No recurrence developed during patient’s 12-month follow-up.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (2064 kere görüntülendi)