Cilt: 3  Sayı: 1 (2015)
Özetleri Gizle | << Geri
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Pediatrik yaş grubunda harmonik bıçak ve soğuk bıçak tonsillektomi sonuçlarının karşılaştırılması
A comparison of the results of harmonic scalpel and cold knife tonsillectomy in pediatric patients
Sayfalar 1 - 7
Gürkan Kayabaşoğlu, Recep Aydın, Deniz Demir, Mehmet Güven, Ünal Erkorkmaz
AMAÇ: Bu çalışmada harmonik bıçak ve soğuk bıçak tonsillektomi teknikleri ameliyat süresi, kanama miktarı ve ameliyat sonrası ağrı açısından karşılaştırıldı.
YÖNTEMLER: Ocak 2014 - Mart 2014 tarihleri arasında kliniğimizde harmonik bıçak veya soğuk bıçak tonsillektomi uygulanan 40 hastanın (21 erkek, 19 kız; ort. yaş 6.8 yıl; dağılım 3-15 yıl) kayıtları retrospektif olarak incelendi. Her iki grup ameliyat sırası ve sonrası kanama miktarı, ameliyat süresi ve 1, 3, 5, 7. ve 10. gün ağrı skorları açısından karşılaştırıldı.
BULGULAR: Gruplar arasında ameliyat süresi, ameliyat sırası ve sonrası kanama miktarı ve ağrı skorları açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık vardı.
SONUÇ: Harmonik bıçak, deneyimli KBB hekimleri tarafından tonsillektomi işlemleri sırasında güvenle kullanılabilecek, kanamayı azaltıp ameliyat süresini kısaltabilen yardımcı bir cerrahi enstrümandır.
OBJECTIVE: This study aims to compare harmonic scalpel and cold knife tonsillectomy techniques with respect to duration of operation, amount of bleeding, and postoperative pain.
METHODS: Records of 40 patients (21 males, 19 females; mean age 6.8 years; range 3 to 15 years) who underwent harmonic scalpel or cold knife tonsillectomy at our clinic between January 2014 and March 2014 were retrospectively analyzed. Both groups were compared in terms of intra- and postoperative bleeding amount, duration of operation, and pain scores at days 1, 3, 5, 7, and 10.
RESULTS: There was a statistically significant difference between the two groups in terms of duration of operation, intra- and postoperative bleeding amount, and pain scores.
CONCLUSION: Harmonic scalpel is a helpful surgical instrument, which can be used safely by experienced otolaryngologists in tonsillectomy procedures, reducing bleeding and decreasing duration of operation.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (2011 kere görüntülendi)

2.
Doğuştan aural atrezinin ameliyat öncesi değerlendirilmesi ve cerrahi sonuçları
Preoperative evaluation and surgical outcomes of congenital aural atresia
Sayfalar 8 - 12
Mehmet Akif Eryilmaz, Ahmet Kibar, Yasin Kursad Varsak, Hamdi Arbag
AMAÇ: Bu çalışmada otolarengolojinin en zor işlemlerinden biri olan doğuştan aural atrezi cerrahisinde ameliyat öncesi değerlendirmenin fonksiyonel cerrahi sonuçlar üzerine etkisi araştırıldı.
YÖNTEMLER: Bu çalışmaya Ekim 2007 - Nisan 2013 tarihleri arasında kliniğimizde tek taraflı doğuştan aural atrezi nedeni ile ameliyat edilen 12 hasta (8 erkek, 4 kız; ort. yaş 12.9±6.8 yıl; dağılım 6-32 yıl) dahil edildi. Tüm hastalara ameliyat öncesi ve sonrası fizik muayene ile odyolojik ve radyolojik değerlendirme yapıldı. Hastalar ameliyat öncesi Altmann sınıflaması ve Jahrsdorfer cerrahi endikasyon sınıflamasına göre değerlendirildi. Hastaların tümü transatrezik (anterior) yaklaşım kullanılarak genel anestezi altında ameliyat edildi.
BULGULAR: Ameliyat öncesi değerlendirmeye göre, üç hastada Altmann tip 1 minör malformasyon ve dokuz hastada tip 2 orta malformasyon vardı. Hiçbir hastada tip 3 majör malformasyon yoktu. İki hastada doğuştan kolesteotom saptandı. Jahrsdorfer’in cerrahi endikasyon sınıflamasına göre, fonksiyonel cerrahi için üç hasta mükemmel, dört hasta çok iyi, dört hasta iyi ve bir hasta orta adaylardı. Ortalama hava-kemik aralığı ameliyat sonrası altıncı haftada 43±4.1 (dağılım 38-50) dB, üçüncü ayda 36.3±3.4 (dağılım 30-42) dB, altıncı ayda 30.4±2.6 (dağılım 28-35) dB ve 12. ayda 30.2±2.1 (dağılım 25-35) dB idi. Bir hastada (%9) ameliyat sonrası enfeksiyon, iki hastada (%18) restenoz gelişti.
SONUÇ: Doğuştan aural atrezi cerrahisinde hastaların ameliyat öncesi değerlendirilmesi cerrahi başarı açısından büyük önem taşır. Cerrahi ve fonksiyonel açıdan başarılı sonuçlar elde etmek cerrahi tekniği ve cerrahın deneyiminin yanı sıra ameliyat öncesi değerlendirme ve ameliyat sonrası takibe bağlıdır.
OBJECTIVE: In this study we aimed to investigate the effect of preoperative evaluation on functional surgical outcomes in congenital aural atresia surgery which is one of the most challenging procedures of otolaryngology.
METHODS: Twelve patients (8 males, 4 females; mean age 12.9±6.8 years; range 6 to 32 years) who underwent surgery for unilateral congenital aural atresia in our clinic between October 2007 and April 2013 were included in this study. All patients were performed pre- and postoperative physical examination, and audiologic and radiologic evaluation. Patients were preoperatively evaluated according to Altmann’s classification and Jahrsdorfer’s surgery indication classification. All patients were operated under general anesthesia using transatretic (anterior) approach.
RESULTS: According to preoperative evaluation, three patients had Altmann type 1 minor malformation and nine patients had type 2 moderate malformation. No patient had type 3 major malformation. Congenital cholesteatoma was detected in two patients. According to Jahrsdorfer’s surgery indication classification, three patients were excellent, four patients were very good, four patients were good and one patient was fair candidates for functional surgery. Mean air-bone gap was 43±4.1 (range 38-50) dB at postoperative sixth week, 36.3±3.4 (range 30-42) dB at postoperative third month, 30.4±2.6 (range 28-35) dB at postoperative sixth month, and 30.2±2.1 (range 25-35) at postoperative 12th month. One patient (9%) developed postoperative infection, and two patients (18%) developed restenosis.
CONCLUSION: Preoperative evaluation of patients in congenital aural atresia surgery is of vital importance in terms of surgical success. Obtaining successful surgical and functional outcomes is strongly related to preoperative evaluation and postoperative follow-up along with surgical technique and surgeon’s experience.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (2225 kere görüntülendi)

3.
Tek taraflı endoskopik sinüs cerrahisinde klinikopatolojik analiz
Clinicopathological analysis in unilateral endoscopic sinus surgery
Sayfalar 13 - 19
Muhammed Furkan Sökmen, Fulya Özer, Cem Özer, Emine Tuba Canbolat, Cüneyt Yılmazer
AMAÇ: Bu çalışmada klinik ve radyolojik olarak tek taraflı sinonazal bulguları olan hastalarda tek taraflı endoskopik sinüs cerrahisinin etkinliği belirlendi ve tek taraflı sinonazal hastalıkların klinikopatolojik bir değerlendirmesi yapıldı.
YÖNTEMLER: Bu retrospektif çalışmaya Ekim 2004 - Aralık 2012 tarihleri arasında kliniğimizde tek taraflı endoskopik sinüs ameliyatı yapılan 186 hasta (118 erkek, 68 kadın; ort. yaş 44.6±17.5 yıl; dağılım 11-86 yıl) dahil edildi. Bilgiler hastaların kayıtlarından elde edildi.
BULGULAR: Ameliyat öncesi en yaygın majör yakınma 134 hastada (%72) görülen burun tıkanıklığı idi. Ameliyat sonrasında tüm yakınmalar, özellikle de majör yakınmalar belirgin olarak azaldı. Ameliyat sonrası patolojik tanılar değerlendirildiğinde, hastaların büyük kısmında (n=140, %75.26) neoplastik olmayan hastalıklar görüldü. En yaygın neoplastik olmayan hastalıklar kronik sinüzit (n=51, %27.41) ve antrokoanal polip (n=45, %24.1) idi. Neoplastik hastalık tanısı konulan hastalardan sadece altısında (%3.23) malign patoloji tespit edildi. Hastaların 19’unda (%10.21) invaziv mantar enfeksiyonu görüldü. Çalışmamızda hastaların ortalama takip süresi 21 ay (12-48 ay) idi. Tam başarı oranı neoplastik olmayan hastalarda %83.6, malign neoplastik hastalarda %66.6 idi. Revizyon cerrahisi neoplastik olmayan üç hastada (%2.1) ve neoplastik beş hastada (%18.5) yapıldı.
SONUÇ: Malign sinüs patolojileri tek taraflı sinonazal bulgusu olan hastalarda beklenenin aksine daha az görülmekte ve endoskopik sinüs cerrahisi ile başarıyla tedavi edilebilmektedir.
OBJECTIVE: This study aims to determine the effectiveness of unilateral endoscopic sinus surgery in patients with unilateral sinonasal symptoms clinically and radiologically, and make a clinicopathologic evaluation of unilateral sinonasal diseases.
METHODS: This retrospective study included 186 patients (118 males, 68 females; mean age 44.6±17.5 years; range 11 to 86 years) who underwent unilateral endoscopic sinus surgery in our clinic between October 2004 and December 2012. The information was obtained from the records of the patients.
RESULTS: The most common preoperative major symptom was nasal congestion which was observed in 134 patients (72%). After the operation, all complaints, particularly major complaints significantly reduced. When postoperative pathologic diagnoses were evaluated, non-neoplastic diseases were observed in most of the patients (n=140, 75.26%). Most common non-neoplastic diseases were chronic sinusitis (n=51, 27.41%) and antrochoanal polyp (n=45, 24.1%). Malign pathology was detected in only six patients (3.23%) diagnosed with neoplastic disease. Invasive fungal infection was observed in 19 patients (10.21%). In our study, the mean follow-up time of patients was 21 months (12-48 months). Full success rate was 83.6% in non-neoplastic patients and 66.6% in malign neoplastic patients. Revision surgery was performed in three non-neoplastic patients (2.1%) and in five neoplastic patients (18.5%).
CONCLUSION: Contrary to expectations, malign sinus pathologies are less frequently observed in patients with unilateral sinonasal symptoms, and can be treated successfully with endoscopic sinus surgery.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (2475 kere görüntülendi)

4.
Parotis bezi kitlelerinde ince iğne aspirasyon biyopsisinin önemi
The importance of fine-needle aspiration biopsy in parotid gland masses
Sayfalar 20 - 24
Kadir Özdamar, Salih Aydın, Bengül Altaş, Kadir Yücebaş, Serdar Altınay, Şahin Öğreden, Mehmet Faruk Oktay
AMAÇ: Bu çalışmada parotis bezi kitlelerinde ince iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB)’nin doğruluğu ve ameliyat sonrası histopatolojik sonuçlar ile ilişkisi değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Ocak 2009 - Şubat 2013 tarihleri arasında kliniğimizde parotidektomi geçiren 90 hastanın (37 erkek, 53 kadın; ort. yaş 48.4±3.5 yıl; dağılım 18-84 yıl) hastane kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, ameliyat yöntemi, ameliyat öncesi İİAB sonuçları ve ameliyat sonrası histopatolojik sonuçları değerlendirildi.
BULGULAR: İnce iğne aspirasyon biyopsisi sonuçları 37 hastada (%41.1) pleomorfik adenom, 14 hastada (%15.5) warthin tümörü, 10 hastada (%11.1) diğer benign tümör ve lezyonlar, dokuz hastada (%10) non-diyagnostik, dokuz hastada (%10) şüpheli malign, 11 hastada (%12.2) ise malign tümör olduğunu gösterdi. Pleomorfik adenom için İİAB’nin duyarlılığı ve pozitif kestirim değeri sırasıyla %81.8 ve %72.9 idi. İİAB’nin warthin tümörü için duyarlılığı ve pozitif kestirim değeri sırasıyla %78.5 ve %78.5 idi. Malignite değerlendirmesine göre 81 hastada İİAB duyarlılığı, özgüllüğü, pozitif kestirim değeri, negatif kestirim değeri ve doğruluk oranı sırasıyla %69.6, %93.1, %80, %88.5 ve %86.4 idi. Yedi hastada yanlış negatif İİAB sonuçları bulunurken dört hastada yanlış pozitif sonuçlar bulundu. Histopatolojik sonuçlar 67 hastada (%74.5) benign tümör, 23 hastada (%24.5) malign tümör olduğunu gösterdi.
SONUÇ: Parotis kitlelerinde ameliyat öncesi İİAB’nin diyagnostik rolü %100 değildir. İİAB yanlış negatif ve yanlış pozitif sonuçlar verebilse de cerrahlara değerli bilgiler sağlar. Dolayısıyla, parotis bezi kitlelerinin yönetiminde İİAB’yi önermekteyiz.
OBJECTIVE: This study aims to evaluate the accuracy of fine-needle aspiration biopsy (FNAB) and its correlation with postoperative histopathological results in parotid gland masses.
METHODS: Hospital records of 90 patients (37 males, 53 females; mean age 48.4±3.5 years; range 18 to 84 years) who underwent parotidectomy at our clinic between January 2009 and February 2013 were retrospectively analyzed. Patients’ age, sex, operation method, preoperative FNAB results, and postoperative histopathological results were evaluated.
RESULTS: Fine-needle aspiration biopsy results revealed pleomorphic adenoma in 37 patients (41.1%), warthin tumor in 14 patients (15.5%), other benign tumors and lesions in 10 patients (11.1%), nondiagnostic tumor in nine patients (10%), suspicious malignant tumor in nine patients (10%), and malignant tumor in 11 patients (12.2%). Sensitivity and positive predictive value of FNAB for pleomorphic adenoma were 81.8% and 72.9% respectively. Sensitivity and positive predictive value of FNAB for warthin tumor were 78.5% and 78.5% respectively. According to malignancy evaluation, FNAB sensitivity, specificity, positive predictive value, negative predictive value and accuracy rate were 69.6%, 93.1%, 80%, 88.5%, and 86.4% respectively in 81 patients. While false negative FNAB results were obtained in seven patients, false positive results were obtained in four patients. Histopathological results revealed benign tumor in 67 patients (74.5%), and malignant tumor in 23 patients (24.5 %).
CONCLUSION: The diagnostic role of preoperative FNAB in parotid masses is not 100%. Although FNAB can give false negative and false positive results, it provides valuable information for surgeons. Therefore, we recommend FNAB in the management of parotid gland masses.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (2895 kere görüntülendi)

5.
Tükürük bezi hastalığı olan hastaların demografik özellikleri ve ince iğne aspirasyon biyopsisinin önemi
Demographic characteristics of patients with salivary gland diseases and importance of fine-needle aspiration biopsy
Sayfalar 25 - 29
Fevzi Sefa Dereköy, Tolgahan Toroslu, Oğuz Güçlü, Aslı Muratlı, Kazım Tekin, Medine Kara
AMAÇ: Bu çalışmada baş ve boyun bölgesinde tükürük bezlerinde lezyonları olan hastaların demografik ve histopatolojik özellikleri araştırıldı ve ince iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB)’nin güvenilirliği değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Ocak 2008 - Temmuz 2013 tarihleri arasında tanısı konulan 43 tükürük bezi hastasının (27 erkek, 16 kadın; ort. yaş 48 yıl; dağılım 6-79 yıl) dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, lezyon yerleşim yeri ve histopatolojik tanıları kaydedildi. Ameliyat öncesi İİAB ile ameliyat sonrası histopatolojik tanılar arasındaki korelasyon değerlendirildi.
BULGULAR: Olguların 11’i (%26) kronik siyaloadenit, biri (%2) Sjögren sendromu, 24’ü (%56) benign tükürük bezi tümörü ve yedisi (%16) malign tükürük bezi tümörü idi. Tükürük bezi tümörü olan hastaların 21’i erkek (%68), 10’u kadındı (%32). Benign tükürük bezi lezyonu saptanan hastaların altısı erkek (%50), altısı kadın (%50) idi. Lezyonların 24’ü (%56) parotiste, 13’ü (%30) submandibüler bezde ve altısı (%14) minör tükürük bezinde yerleşmiş idi. Ameliyat öncesinde 30 hastaya İİAB yapıldı. İnce iğne aspirasyon biyopsisinin duyarlılığı %80, özgüllüğü %92, pozitif öngördürücü değeri %66, negatif öngördürücü değeri %95 ve doğruluk oranı %90 idi. Tüm olguların %72’sinde neoplastik patoloji görülürken, %28’inde non-neoplastik tükürük bezi hastalığı bulundu. Neoplastik olgular en sık parotiste, non-neoplastik hastalıklar ise submandibüler bezde yerleşimliydi. Neoplazili olguların %77’si benign, %23’ü malign patolojiye sahipti. Genel olarak tüm tükürük bezi patolojilerinde erkek cinsiyeti yüksek oranda görülürken, non-neoplastik olgularda cinsiyet farkı yoktu.
SONUÇ: Güvenilir, düşük maliyetli ve kolay uygulanabilir minimal invaziv bir test olan İİAB ile saptanan yüksek duyarlılık ve özgüllük değerleri bu tekniğin tükürük bezi kitlesi ile başvuran hastaların ilk değerlendirmesinde kullanılabileceğini göstermektedir.
OBJECTIVE: This study aims to investigate the demographic and histopathological features of patients with lesions in the salivary glands in the head and neck region, and evaluate the safety of fine-needle aspiration biopsy (FNAB).
METHODS: Files of 43 patients of salivary glands (27 males, 16 females; mean age 48 years; range 6 to 79 years) diagnosed between January 2008 and July 2013 were retrospectively analyzed. Patients' age, sex, lesion localization, and histopathological diagnoses were recorded. Any correlation between the preoperative FNAB and postoperative histopathological diagnoses was evaluated.
RESULTS: Eleven of the patients (26%) chronic sialoadenitis, one (2%) Sjogren’s syndrome, 24 (56%) benign salivary gland tumors and seven (16%) were malignant salivary gland tumors. Of the patients with salivary gland tumors, 21 were males (68%) and 10 were females (32%). Of the patients in which benign salivary gland lesions were detected, six were males (50%) and six were females (50%). Of the lesions, 24 (56%) were located in the parotid, 13 (30%) in the submandibular gland, and six (14%) in the minor salivary gland. Thirty patients were performed FNAB preoperatively. Fine-needle aspiration biopsies sensitivity was 80%, specificity was 92%, positive predictive value was 66%, negative predictive value was 95%, and accuracy rate was 90%. Neoplastic pathologies were observed in 72% of all cases, whereas non-neoplastic salivary gland disease was detected in 28%. While neoplastic cases were most often localized in the parotid, non-neoplastic diseases were located in the submandibular glands. 77% of the cases with neoplasm had benign, 23% had malign pathologies. Overall, while male sex was observed at a higher rate in all salivary gland pathologies, there was no sex difference in non-neoplastic cases.
CONCLUSION: High sensitivity and specificity values detected with FNAB, which is a safe, low-cost and easily applicable minimally invasive test, indicates that this technique can be used at the initial assessment of patients applying with salivary gland masses.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (2330 kere görüntülendi)

OLGU SUNUMU
6.
Etmoid ve sfenoid sinüs benign osteoblastoması: Nadir bir olgu
Benign osteoblastoma of ethmoid and sphenoid sinus: a rare presentation
Sayfalar 30 - 33
Özgür Kemal, Selami Yavuz, Gülten Taşkın
Benign osteoblastoma sıklıkla uzun kemikleri ve vertebraları tutan nadir bir kemik tümörüdür. Paranazal sinüs tutulumu son derece nadirdir. Bu makalede, sfenoetmoid bölgede benign osteoblastoması olan 31 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Paranazal sinüsün bilgisayarlı tomografisinde aksiyal ve koronal planda patolojik kitle saptandı. Tümör eksize edildi ve patolojik tanı benign osteoblastoma olarak bildirildi. Bu makalede, nadir bir osteoblastoma tutulum yeri ve tedavisi anlatıldı.
Benign osteoblastoma is a rare tumor of bone, usually confined to the long bones and vertebrae. Its occurrence in the paranasal sinuses is extremely rare. In this article, we report a 31-year-old male patient with benign osteoblastoma in sphenoethmoid region. A pathological mass was detected on axial and coronal plane in computed tomography imaging of the paranasal sinus. The tumor was excised and the pathological diagnosis was reported as benign osteoblastoma. In this article, a rare location of osteoblastoma and its treatment is described.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (2749 kere görüntülendi)

7.
Okült papiller tiroid kanseri metastazı: Lenfanjiyomu taklit eden kistik lateral boyun kitlesi
Occult papillary thyroid carcinoma metastasis: presenting as cystic lateral neck mass mimicking lymphangioma
Sayfalar 34 - 37
Adem Binnetoglu, Ali Cemal Yumusakhuylu, Berat Demir, Murat Sarı, Tekin Baglam
Bu yazıda metastatik kistik lateral boyun kitlesi ile başvuran 51 yaşında bir hasta sunuldu. Hastaya total tiroidektomi ve santral boyun kompartmanını da içeren tip 3 modifiye radikal boyun diseksiyonu uygulandı. Sağ tiroid lobundan kaynaklanan mikrokarsinom odağı saptandı. Ameliyat sonrası erken dönemde sağ vokal kordda paralizi izlendi. Ameliyattan altı ay sonra vokal kord hareketleri düzeldi. Ameliyat sonrasında hastaya I-131 tedavisi uygulandı. Düzenli takiplerinde 24 ay boyunca nüks lehine bir bulgu saptanmadı. Okült papiller tiroid kanserinin sadece kistik boyun kitlesi olarak seyretmesi nadir görülen bir durumdur. Kistik boyun kitlelerinin ayırıcı tanısında okült papiller tiroid kanseri mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
In this article, we report a 51-year-old patient who applied with metastatic cystic lateral neck mass. Patient was performed type 3 modified radical neck dissection including total thyroidectomy and central neck compartment. Microcarcinoma focus was detected generating from the right thyroid lobe. Paralysis was observed on the right vocal cord in the early postoperative period. Vocal cord movements improved at postoperative sixth month. Patient was administered I-131 treatment postoperatively. Regular follow-up did not reveal any finding indicating relapse for 24 months. It is rare for occult papillary thyroid cancer to progress only as cystic neck mass. Occult papillary thyroid cancer should definitely be considered in the differential diagnosis of cystic neck masses.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (2594 kere görüntülendi)

8.
Temporal kasta travmatik miyozitis ossifikans
Traumatic myositis ossificans of temporal muscle
Sayfalar 38 - 41
Muhammed Furkan Sökmen, Alper Köycü, Alper Nabi Erkan
Miyozitis ossifikans kas ve yumuşak dokularda kemikleşmeye neden olan benign bir patoloji olarak bilinir. Travmaya bağlı miyozitis ossifikans en sık ekstremitelerde görülür. Nadir olarak maksillofasiyal bölgede de görülebilir. Bu yazıda temporal bölgede travmaya bağlı miyozitis ossifikansı olan 38 yaşında bir erkek hasta literatür eşliğinde sunuldu.
Myositis ossificans is known as a benign pathology which causes ossification within muscles and soft tissues. Myositis ossificans due to trauma is seen most often in the extremities. It can also rarely be seen in the maxillofacial region. In this article, we report a 38-year-old male patient with myositis ossificans due to trauma in temporal region along with the literature.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (3615 kere görüntülendi)

9.
Petroz apeks mukoseli
Petrous apex mucocele
Sayfalar 42 - 46
Gulpembe Talayhan, Denizhan Dizdar, Didem Rıfkı, İrfan Çelebi, Meltem Akpınar
Yirmi altı yaşında erkek hasta motorlu taşıt kazası sonrası gelişen kafa travması nedeniyle hastanemiz Acil Servis Kliniğine başvurdu. Beyin Cerrahisine yönlendirilen hastada intrakraniyal hematom ya da kırık hattı saptanmadı ve hasta taburcu edildi. Daha sonra yapılan poliklinik kontrollerinde sağda petroz apeks bölgesinde şüpheli lezyon tespit edilmesi nedeniyle hasta kliniğimize yönlendirildi. Petroz apeks mukoseli öntanısıyla takibe alınan hastaya klinik bulgusu olmaması ve lezyonun yerleşim yeri nedeniyle ameliyat önerilmedi ve hasta düzenli kontrollere çağırıldı. Petroz apeks lezyonlarının tanısı daha çok radyolojik muayeneye dayanır. Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntülemelerine ek olarak difüzyon manyetik rezonans teknikleri de tanı sürecinde yardımcı olmaktadır.
Twenty-six-year-old male patient was admitted to the Emergency Service of our hospital due to head trauma after a motor vehicle accident. No intracranial hematoma or fracture line was detected in the patient who was referred to the Neurosurgery Department, and the patient was discharged. Due to the detection of a suspicious lesion in the right petrous apex during subsequent polyclinic controls, the patient was consulted to our clinic. Due to the absence of clinical signs and the settlement of the lesion, operation was not recommended to the patient who was followed-up with a preliminary diagnosis of petrous apex mucocele, and the patient was called to regular controls. The diagnosis of petrous apex lesions is mostly based on radiological examination. In addition to computed tomography and magnetic resonance imaging, diffusion magnetic resonance techniques assist in the diagnosis process.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (7477 kere görüntülendi)

10.
Paratiroid adenomun öncü belirtisi olarak akut pankreatit
Acute pancreatitis as a precursor sign of parathyroid adenoma
Sayfalar 47 - 50
Melek Uyar, M. Haluk Özkul, Özlem Bayram, Burak Dikmen, Songül Peltek Özer
Bu yazıda, paratiroid adenoma bağlı primer hiperparatiroidinin (PHPT) yol açtığı oldukça nadir bir akut pankreatit olgusu sunuldu. Yirmi yedi yaşında erkek hasta şiddetli karın ağrısı, bulantı ve kusma ile hastanemize başvurdu. Hasta hiperkalsemi ile ilişkili semptomlar ve pankreatit tanısı ile acil serviste takip edilmekte idi. Biyokimyasal bulgular PHPT’yi destekliyordu. Sintigrafide tiroid bezinin sol lob altında artmış fokal aktivite saptandı. Hastaya paratiroid adenom ön tanısı ile minimal invasiv paratiroidektomi yapıldı. Histopatolojik incelemede paratiroid adenom tanısı doğrulandı. Hastanın klinik takiplerinde serum kalsiyum düzeyleri normaldi. Bir yıllık takip sürecinde nüks veya ilişkili komplikasyon gözlenmedi. Olgumuzda minimal invaziv paratiroidektomi ile klinik iyileşme sağlandı. Nonbiliyer, nonalkolik akut pankreatitli hastalarda, akut pankreatit ve paratiroid adenom arasındaki ilişki ayırıcı tanıda düşünülmelidir.
In this article, we present a very rare case of acute pancreatitis caused by parathyroid adenoma-induced primary hyperparathyroidism (PHPT). A 27-year-old male was admitted to our hospital with severe abdominal pain, nausea and vomiting. He was under follow-up in the emergency room with the diagnosis of pancreatitis and symptoms associated with hypercalcemia. Biochemical findings suggested PHPT. Scintigraphy showed an increased focal activity under the left lobe of the thyroid gland. The patient underwent minimal invasive parathyroidectomy with preliminary diagnosis of parathyroid adenoma. Histopathological examination confirmed the diagnosis of parathyroid adenoma. The patient had normal serum calcium levels during the clinical follow-up. No recurrence or related complications were reported during one-year follow-up. Clinical improvement was provided by minimal invasive parathyroidectomy in our case. The relationship between acute pancreatitis and parathyroid adenoma should be kept in mind in the differential diagnosis in patients with non-biliar, non-alcoholic acute pancreatitis.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (1349 kere görüntülendi)