Cilt: 11  Sayı: 1 (2023)
Özetleri Gizle | << Geri
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Rinoplasti Sonuç Değerlendirme Anketinin Türkçe versiyonunun (ROE-T) Türk toplumu için normal değerleri
Normal values of the Turkish version of the Rhinoplasty Outcome Evaluation Questionnaire (ROE-T) for the Turkish population
Sayfalar 1 - 5
Mustafa Çelik, Yakup Yegin
AMAÇ: Bu çalışmada, Rinoplasti Sonuç Değerlendirme Anketinin Türkçe versiyonunun (ROE-T) Türk toplumu için normal değerlerinin hesaplanması amaçlandı.
YÖNTEMLER: Bu kesitsel klinik çalışmaya, rinoplasti adayı 200 hasta (92 erkek, 108 kadın; ort. yaş: 28.1±5.4 yıl; dağılım, 18-52 yıl) rinoplasti grubuna dahil edildi ve rinoplasti ihtiyacı olmayan 200 birey (85 erkek, 115 kadın; ort. yaş: 26.7±6.2 yıl; dağılım, 18-50 yıl) ise kontrol grubuna dahil edildi. Tüm katılımcılar ROE-T anketini doldurdu. Anketinin duyarlılık, özgüllük ve eşik değeri hesaplandı.
BULGULAR: Rinoplasti grubunda ortalama ROE-T skoru 4.90±2.28 iken, kontrol grubunda 15.28±2.16 idi. Anketin rinoplasti ihtiyacı olan ve olmayanların ayırımında eşik değeri, %96.0 duyarlılık ve %98.6 özgüllük ile 11 idi.
SONUÇ: Türk toplumunda rinoplasti sonrası hasta memnuniyetinin değerlendirilmesinde ROE-T’nin etkili ve uygulaması kolay bir anket olduğu kanaatindeyiz.
OBJECTIVE: In this study, it was aimed to determine the normal values of the Turkish version of the Rhinoplasty Outcome Evaluation Questionnaire (ROE-T) for the Turkish population.
METHODS: In this cross-sectional clinical study, 200 patients (92 males, 108 females; mean age: 28.1±5.4 years; range, 18 to 52 years) who were candidates for rhinoplasty were included in the rhinoplasty group, and 200 individuals (85 males, 115 females; mean age: 26.7±6.2 years; range, 18 to 50 years) who did not need rhinoplasty were included in the control group. The ROE-T questionnaire was filled by all participants. Sensitivity, specificity, and cut-off value of the questionnaire were calculated.
RESULTS: The mean ROE-T score was 4.90±2.28 in the rhinoplasty group, while it was 15.28±2.16 in the control group. The cut-off value of the questionnaire was 11, with 96.0% sensitivity and 98.6% specificity.
CONCLUSION: We believe that the ROE-T is an effective and easy-to-use questionnaire in the evaluation of rhinoplasty-related patient satisfaction in the Turkish population.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (317 kere görüntülendi)

2.
Genç otologların timpanoplastiye başlama yöntemi fark yaratır mı?
Does young otologists’ method of initiation to tympanoplasty make a difference?
Sayfalar 6 - 11
Hilal Yücel, Abitter Yücel, Mehmet Akif Eryılmaz, Erdem Bayrakçı, Muhammed Furkan Işık, Mehmet Akif Alan
AMAÇ: Bu çalışmada amacımız genç kulak burun boğaz asistanlarının timpanoplasti ameliyatına başlarken hangi cerrahi yönteme daha kolay alışacağını ve hangi yöntemin daha başarılı sonuçlar elde edebileceğini belirlemektir.
YÖNTEMLER: Tip 1 timpanoplasti yapılan 58 hastanın dosyaları Eylül 2020 - Eylül 2021 tarihleri arasında retrospektif olarak tarandı. Hastalar yapılan cerrahi işleme göre mikroskopik (MT) ve endoskopik (ET) grup olarak iki gruba ayrıldı. Endoskopik gruba 30 hasta (16 kadın, 14 erkek; medyan yaş: 36.5 yıl; dağılım, 18-56 yıl) dahil edildi ve MT grubuna 28 hasta (15 erkek, 13 kadın; medyan yaş: 29.5 yıl; dağılım, 18-52 yıl) dahil edildi. İki grup ameliyat öncesi ve sonrası odyometri sonuçları ve greft başarı oranları açısından karşılaştırıldı.
BULGULAR: İki grup arasında ameliyat öncesi ve sonrası hava-kemik iletim saf ses ortalamaları ve hava-kemik yolu farkı açısından anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Hava-kemik yolu fark kazancı ET grubunda 13 dB, MT grubunda 9.42 dB idi ve bu fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). Greft başarı oranı ET grubunda %86.7, MT grubunda %75 idi ancak iki grup arasında anlamlı fark yoktu (p>0.05).
SONUÇ: Çalışmamızda hava-kemik yolu fark kazanımı ET grubunda daha iyi olmasına rağmen bu farkın klinik olarak ihmal edilebilir düzeyde olduğu söylenebilir. Bu tarz bir çalışmanın daha fazla cerrah ve cerrahi vaka ile yapılmasının kulak burun boğaz asistanlarının tip 1 timpanoplasti cerrahisine başlamada yol gösterici olabileceğini düşünmekteyiz.
OBJECTIVE: The study aimed to identify which surgical method will provide an easier initiation to tympanoplasty for young otolaryngology residents and which method will achieve more successful results.
METHODS: The files of 58 patients who underwent type 1 tympanoplasty were retrospectively reviewed between September 2020 and September 2021. Patients were divided into two groups according to the surgical procedure as the microscopic (MT) and the endoscopic (ET) group. The ET group included 30 patients (16 females, 14 males; median age: 36.5 years range, 18 to 56 years), and the MT group included 28 patients (15 males, 13 females; median age: 29.5 years; range, 18 to 52 years). The two groups were compared in terms of pre- and postoperative audiometry results and graft success rates.
RESULTS: There was no significant difference between the two groups in terms of pre- and postoperative air-bone conduction pure tone averages and air-bone gap (p>0.05). Air-bone gap gain was 13 dB in the ET group and 9.42 dB in the MT group, and this difference was statistically significant (p<0.05). The graft success rate was 86.7% in the ET group and 75% in the MT group, but there was no significant difference between the two groups (p>0.05).
CONCLUSION: Although the air-bone gap gain was better in the ET group in our study, it can be said that this difference was clinically negligible. We believe that conducting such a study with more surgeons and surgical cases may guide the otolaryngology residents to start type 1 tympanoplasty surgery.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (249 kere görüntülendi)

3.
Rinoplasti adaylarında sosyal medyanın doktor tercihine etkisi
Effect of social media on doctor preference among rhinoplasty candidates
Sayfalar 12 - 17
Süreyya Şeneldir, Ebubekir Toprak, Arzu Yasemin Korkut
AMAÇ: Bu çalışmada rinoplasti hastalarında hekim tercihinde sosyal medyanın etkisi araştırıldı.
YÖNTEMLER: Bu retrospektif çalışma, rinoplasti konusunda deneyimli ve sosyal medyayı aktif kullanan bir cerrahın kliniğine 1 Ocak 2022 ve 31 Ekim 2022 tarihleri arasında rinoplasti olma isteği ile başvuran hastalar üzerinde yapıldı. Hekim tercihini değerlendirmek amacıyla hastalara anket uygulandı. Hastalara hekime nasıl ulaştıkları soruldu ve dört seçenek sunuldu: “sosyal medya-internet”, “sosyal çevre-tavsiye”, “eski hastasıyım” veya “başka hekim yönlendirdi”.
BULGULAR: Çalışmaya 216 hasta (145 kadın, 71 erkek; ort. yaş: 32.9 yıl; dağılım, 14-76 yıl) dahil edildi. Hastaların %23.1, %62.5, %4.6 ve %9.7’si sırasıyla sosyal medya-internet, sosyal çevre-tavsiye, eski hastasıyım ve başka hekim yönlendirdi seçeneğini seçti. İstatistiksel olarak doktor tercihlerinde sosyal çevrenin etkisinin diğerlerinden anlamlı derece fazla olduğu görüldü (p<0.01).
SONUÇ: Rinoplasti hastalarının hekim tercihinde sosyal çevrenin etkisinin diğer faktörlere göre daha etkilidir. Sosyal medyaya tamamen güvenmek, agresif reklam anlayışında ilerlemek ve hastaları gerçekçi olmayan beklentilere sokmak yerine cerrahın daha önceden ameliyat ettiği hastaların memnuniyetini tanıdıklarına anlatması için süre tanınmalıdır.
OBJECTIVE: The aim of this study was to investigate the effect of social media on doctor preference in rhinoplasty patients.
METHODS: This retrospective study was carried out on patients who came with the desire to have rhinoplasty between January 1, 2022, and October 31, 2022, in the clinic of a surgeon experienced in rhinoplasty and actively using social media. A questionnaire was applied to the patients to evaluate the doctor preference. The patients were asked how they discovered the physician and presented with four options: “social media-internet,” “social environment-advice,” “I am a former patient,” or “another physician referred me.”
RESULTS: Two hundred sixteen patients (145 females, 71 males; mean age: 32.9 years; range, 14 to 76 years) were included in the study. Of the patients, 23.1%, 62.5%, 4.6%, and 9.7% chose social media-internet, social environment-recommendation, I am a former patient, and another physician referred me, respectively. Statistically, it was seen that the effect of social environment on doctor preferences was significantly higher than the others (p<0.01).
CONCLUSION: The social environment is more effective in the physician preference of rhinoplasty patients than other factors. Instead of relying completely on social media, employing an aggressive advertising approach, and putting patients into unrealistic expectations, time should be provided to the previously operated patients for them to express their satisfaction to their acquaintances.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (215 kere görüntülendi)

4.
Okul çağı çocuklarda işitme tarama programı sonuçlarımız
Our results of the school-age hearing screening program
Sayfalar 18 - 22
Mehmet Akif Alan, Ekrem Özsöz
AMAÇ: Bu çalışmada bölgemizde okul çağındaki çocuklara uygulanan işitme taraması programının sonuçları ve etiyolojileri değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Ocak 2019 ve Mart 2020 tarihleri arasında 6073 ilkokul birinci sınıf öğrencisinin (2915 erkek, 3158 kadın; ort. yaş: 75.6±3.9 ay; dağılım, 66-84 ay) okul çağı işitme taraması odyometri sonuçları Sağlık Bakanlığı Ulusal İşitme Tarama Programı veri tabanından geriye dönük olarak tarandı. İşitme taraması başarısızlığı veya risk faktörleri nedeniyle sevk edilen çocukların verileri de taranarak çalışmaya dahil edildi.
BULGULAR: Tarama odyometrisi yapılan 6073 birinci sınıf öğrencisinin 183’ü (%3) testte başarısız olma veya risk faktörleri nedeniyle kulak burun boğaz uzmanına yönlendirildi. Yönlendirilen 183 çocuktan 74’ünde (%40.5) gömülü kulak kiri ve 48’inde (%26.5) efüzyonlu otitis media vardı. Altmış bir (%33) çocuğun kontrol odyometri testleri normaldi. Cinsiyetler arasında sevk etme oranlarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmedi. İşitme kaybı olan çocukların hepsinde işitme kaybı tipi iletim tipi işitme kaybıydı.
SONUÇ: Gömülü kulak kiri kolayca önlenebilir bir neden olmasına rağmen tedavi edilmediğinde akademik performansı, konuşma ve dil gelişimini olumsuz etkiler. Önlenebilir ve tedavi edilebilir işitme kaybının okul öncesi ve okul çağındaki çocuklarda yüksek olması ve çalışmamızda gözlemlenmemekle birlikte bu yaş gruplarında edinilmiş sensörinöral işitme kaybı prevalansı işitme tarama programlarının önemini ve yaygınlaştırılması gerektiğini göstermektedir.
OBJECTIVE: This study evaluated the results of the hearing screening program in school-age children in our region and their etiologies.
METHODS: The school-age hearing screening audiometry results of 6,073 first-year primary school students (2,915 males, 3,158 females; mean age: 75.6±3.9 months; range, 66 to 84 months) performed between January 2019 and March 2020 were retrospectively scanned from the Ministry of Health National Hearing Screening Program database. The data of children who were referred due to hearing screening failure or risk factors were also scanned and included in the study.
RESULTS: One hundred eighty-three (3%) of the 6,073 first-year students who underwent screening audiometry were referred to an otolaryngologist due to failing the test or risk factors. Of the 183 referred children, 74 (40.5%) had impacted cerumen, and 48 (26.5%) had otitis media with effusion. Control audiometry tests of 61 (33%) children were normal. No statistically significant difference was observed in referral rates between the sexes. The hearing loss type was conductive hearing loss in all children with hearing loss.
CONCLUSION: Although impacted cerumen is an easily preventable cause, it negatively affects academic performance, speech, and language development when left untreated. The high incidence of preventable and treatable hearing loss in preschool and school-age children and, although not observed in our study, the prevalence of acquired sensorineural hearing loss in these age groups shows the importance of hearing screening programs and the need for widespread use.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (227 kere görüntülendi)

5.
PT3N0 larenks skuamöz hücreli karsinomunda cerrahi tedavi sonuçlarımız
Our surgical treatment results in pT3N0 laryngeal squamous cell carcinoma
Sayfalar 23 - 28
Yaşar Kemal Duymaz, Ahmet Adnan Cırık, Furkan Bayram
AMAÇ: Bu çalışmada pT3N0 larenks skuamöz hücreli karsinomu tanılı hastalarda cerrahi tedavinin hastalık kontrolüne etkisi, sağkalım oranları ve prognostik faktörler değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Ocak 2009 - Aralık 2019 tarihleri arasında cerrahi yöntemle tedavi edilen pT3N0 larenks skuamöz hücreli karsinomu (LSHK) tanılı hastaların dosyaları retrospektif olarak tarandı. Primer tedavi olarak total larenjektomi veya parsiyel larenjektomi uygulanmış pT3N0 LSHK tanılı 44 hasta (42 erkek, 2 kadın; ort. yaş 59.6±9.2 yıl; dağılım 44-86 yıl) çalışmaya dahil edildi.
BULGULAR: Hastaların ortalama takip süresi 45.8±38.4 aydı. Tümör 20 hastada supraglottik, 21 hastada glottik ve üç hastada ise transglottik yerleşimliydi. Otuz iki hastaya total larenjektomi, 12 hastaya ise parsiyel larenjentomi uygulandı. Beş (%11.3) hastada nüks gelişti. Nüks gelişimi ile tümör lokalizasyonu, uygulanan cerrahi yöntem, perinöral veya lenfovasküler invazyon arasında istatistiksel anlamlı ilişki saptanmadı. Beş yıllık sağkalım %72.7 idi ve uygulanan cerrahi tipine göre sağkalım oranlarında farklılık yoktu.
SONUÇ: Cerrahi tedavi, pT3N0 skuamöz hücreli karsinomu hastaları için güvenilir bir seçenektir. Uygun endikasyonu olan hastalarda parsiyel larenjektomi, total larenjektomiye benzer başarı oranına sahiptir.
OBJECTIVE: This study aimed to evaluate the effect of surgical treatment on disease control, survival rates, and prognostic factors in patients with pT3N0 laryngeal squamous cell carcinoma.
METHODS: Files of pT3N0 laryngeal squamous cell carcinoma (LSCC) patients who were surgically treated between January 2009 and December 2019 were retrospectively screened. Forty-four patients (42 males, 2 females; mean age: 59.6±9.2 years; range, 44 to 86 years) diagnosed with pT3N0 LSCC who underwent total laryngectomy or partial laryngectomy as primary treatment were included in the study.
RESULTS: The mean follow-up period of the patients was 45.8±38.4 months. The tumor was supraglottic in 20 patients, glottic in 21 patients, and transglottic in three patients. Total laryngectomy was performed in 32 patients, and partial laryngectomy was performed in 12 patients. In five (11.3%) of the patients, recurrence occurred. There was no statistically significant link between recurrence and tumor location, surgical technique, or perineural or lymphovascular invasion. The five-year survival rate was 72.7%, with no differences in survival rates based on the type of surgery performed.
CONCLUSION: Surgical treatment is a safe option for pT3N0 squamous cell carcinoma patients. In patients with appropriate criteria, partial laryngectomy has a similar success to total laryngectomy.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (247 kere görüntülendi)

OLGU SUNUMU
6.
Parotis bezinin yüksek dereceli kistadenokarsinomu: Nadir bir olgu
High-grade cystadenocarcinoma of the parotid gland: A rare case report
Sayfalar 29 - 32
Yusuf Çağdaş Kumbul, Nazan Okur, Erdogan Okur, Vural Akın, Mehmet Kıran
Kistadenokarsinom, tükürük bezlerinin nadir görülen malign bir tümörüdür. İyi prognoza sahiptir ve tedavide ilk seçenek cerrahidir. Teşhis, intraluminal papiller proliferasyonla birlikte esas olarak kistik bir büyüme paternini gösteren patolojik bulgulara dayanır. Güncel literatürde tükürük bezi kistadenokarsinomunu bildiren az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu olgu sunumunda, klinik, radyolojik ve patolojik özellikleri ile parotis bezinden köken alan kistadenokarsinomlu 75 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Bu hastada radyolojik görüntüler benign lezyonları düşündürürken ince iğne aspirasyon biyopsisi malign sitoloji açısından şüpheli olarak raporlandı ve alt tiplendirme yapılamadı. Tükürük bezinin malignite şüpheli kitlelerinde total parotidektomi seçeneğinden faydalanılabilir.
Cystadenocarcinoma is a rare malignant tumor of the salivary glands. It has a favorable prognosis, and surgery is the primary therapeutic option. Diagnosis is based on pathologic findings, which indicate a mainly cystic growth pattern with intraluminal papillary proliferation. Currently, there are few studies reporting cystadenocarcinoma of the salivary gland in the literature. This case report presents a 75-year-old male patient with cystadenocarcinoma originating from the parotid gland with clinical, radiological, and pathological features. In this patient, radiological images suggested benign lesions, while fine-needle aspiration biopsy was reported as suspicious for malignant cytology and subtyping could not be performed. Total parotidectomy option could be used in salivary gland masses with suspected malignancy.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (223 kere görüntülendi)