Cilt: 10  Sayı: 2 (2022)
Özetleri Gizle | << Geri
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Tonsil lojunun mukozal fleplerle örtülmesi: Tonsillektomi sonrası ağrıyı azaltmada farklı bir yöntem
Covering the tonsillar fossa with mucosal flaps: A different method for reducing pain after tonsillectomy
Sayfalar 45 - 50
Cevat Uçar, Ömer Sağlam
AMAÇ: Bu çalışmada, tonsillektomi sırasında tonsil loju mukozal fleplerle kapatılarak ağrı morbiditesinin azaltılması ve erken oral beslenme ile sosyal hayata erken dönüşün sağlanması amaçlandı.
YÖNTEMLER: Bu randomize kontrollü çalışma, Nisan 2012-Nisan 2019 tarihleri arasında tonsillektomi yapılan toplam 231 hasta (160 erkek, 71 kadın; ort. yaş: 9.7±9.1 yıl; dağılım, 2-57 yıl) ile yürütüldü. Hastalar iki gruba ayrıldı: klasik soğuk bıçak tekniği ile tonsillektominin yapıldığı ve tonsil lojunun mukozal fleplerle kapatıldığı çalışma grubu (n=158; 105 erkek, 53 kadın; ort. yaş: 9.1±9.2 yıl; dağılım, 2-57 yıl) ve klasik soğuk bıçak tekniği ile tonsillektominin uygulandığı kontrol grubu (n=73; 55 erkek, 18 kadın; ort. yaş: 10.9±8.8 yıl; dağılım, 2-51 yıl). Ameliyat sonrası ağrı şikayetleri, ağrısız beslenme ve ameliyat süresi değerlendirildi.
BULGULAR: Ortalama ameliyat süresi çalışma grubunda 46 dk, kontrol grubunda 38 dk idi. Ameliyat süresi ortalaması, ameliyat sonrası ağrı ve ağrısız beslenme açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulundu (p<0.001). Her iki grupta da bir komplikasyon gözlenmedi.
SONUÇ: Tonsil lojunun mukozal fleplerle örtülmesi yöntemiyle yapılan tonsillektomi, ameliyat sonrası ağrıyı azalttı ve hastaların normal diyetle beslenmesini kolaylaştırdı.
OBJECTIVE: In this study, it was aimed to reduce pain morbidity and provide early return to social life through early oral feeding by covering the tonsillar fossa with mucosal flaps during tonsillectomy.
METHODS: This randomized controlled trial was conducted with a total of 231 patients (160 males, 71 females; mean age: 9.7±9.1 years; range, 2 to 57 years) who underwent tonsillectomy between April 2012 and April 2019. Patients were divided into two groups: the study group (n=158; 105 males, 53 females; mean age: 9.1±9.2 years; range, 2 to 57 years), in which tonsillectomy with the classic cold knife technique and covering the tonsillar fossa with mucosal flaps was performed, and the control group (n=73; 55 males, 18 females; mean age: 10.9±8.8 years; range, 2 to 51 years), in which tonsillectomy with the classic cold knife technique was applied. Postoperative pain complaints, painless nutrition, and operation time were evaluated.
RESULTS: The mean operation time was 46 min in the study group and 38 min in the control group. A statistically significant difference was observed between the groups in mean operation time, postoperative pain, and painless nutrition (p<0.001). No significant complications were observed in both groups.
CONCLUSION: Tonsillectomy by covering the tonsillar fossa with mucosal flaps method significantly decreased postoperative pain and facilitated painless nutrition.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (272 kere görüntülendi)

2.
Total larenjektomili hastalarda COVID-19
COVID-19 in patients with total laryngectomy
Sayfalar 51 - 56
Yetkin Zeki Yilmaz, Doğan Çakan, Begüm Bahar Yilmaz, Musa Musayev, Atakan Demir, Aysegul Batioglu-karaaltin
AMAÇ: Bu çalışmada total larenjektomili hastalarda koronavirüs hastalığı 2019 (COVID-19) hastalığının sıklığı ve klinik şiddeti incelendi.
YÖNTEMLER: Bu retrospektif çalışma 114 katılımcı (102 erkek, 12 kadın; ort. yaş: 65.9±10.4 yıl; dağılım, 40-90 yıl) ile yürütüldü. Çalışma grubuna Haziran 2014 - Haziran 2018 tarihleri arasında kliniğimizde total larenjektomi ameliyatı geçiren 57 hasta dahil edildi. Kliniğimize başvuran sağlıklı bireyler arasından 57 kişi kontrol grubuna dahil edildi. Çalışma gruplarında COVID-19’un sıklığı tespit edildi. Hastaların COVID-19 semptomlarının şiddeti sorgulandı ve elde edilen veriler analiz edildi.
BULGULAR: Çalışma grubu 52 (%91.2) erkek ve beş (%8.8) kadın hastadan, kontrol grubu ise 50 (%87.7) erkek ve yedi (%12.3) kadın katılımcıdan oluştu. Grupların yaş ortalamaları çalışma grubu için 65.9±10.4 yıl (medyan yaş: 65 yıl; dağılım, 40-92 yıl), kontrol grubu için 65.7±11.0 yıl (medyan yaş: 65 yıl; dağılım, 40-94 yıl) idi. Çalışma grubundaki COVID-19 görülme oranı, kontrol grubuna kıyasla anlamlı derecede düşüktü (p=0.001). COVID-19 semptomlarının değerlendirilmesinde, öksürük ve koku bozukluğu semptomları Çalışma grubunda anlamlı olarak daha şiddetli bulundu (sırasıyla, p=0.001, p=0.001). Çalışma grubunda yatan hasta sayısı kontrol grubuna kıyasla anlamlı derecede fazlaydı (p=0.015).
SONUÇ: COVID-19 sıklığı total larenjektomili hastalarda normal popülasyona kıyasla düşük olabilir. Bununla birlikte COVID-19 kliniği total larenjektomili hastalarda normal popülasyona göre daha ağır seyrediyor olabilir.
OBJECTIVE: The aim of this study was to investigate the frequency and clinical severity of coronavirus disease 2019 (COVID-19) disease in patients with total laryngectomy.
METHODS: This retrospective study was conducted with 114 participants (102 males, 12 females; mean age: 65.9±10.4 years; range, 40 to 92 years). Fifty-seven patients who underwent total laryngectomy in our clinic between June 2014 and June 2018 were included in the study group. Among the healthy individuals who applied to our clinic, 57 people were included in the control group. The frequency of COVID-19 was determined in the study groups. The severity of COVID-19 symptoms of the patients was questioned, and the obtained data were analyzed.
RESULTS: The study group consisted of 52 (91.2%) male and five (8.8%) female patients, and the control group consisted of 50 (87.7%) male and seven (12.3%) female participants. The mean ages of the groups were 65.9±10.4 years (median age: 65 years; range, 40 to 92 years) for study group and 65.7±11.0 years (median age: 65 years; range, 40 to 94 years) for control group. The frequency of COVID-19 in study group was significantly lower compared to control group (p=0.001). In the evaluation of COVID-19 symptoms, cough and smell disorder symptoms were found to be significantly more severe in study group (p=0.001, p=0.001, respectively). The number of inpatients treated in study group was significantly higher than in control group (p=0.015).
CONCLUSION: The incidence of COVID-19 may be lower in patients with total laryngectomy compared to the normal population. However, the clinical course of COVID-19 may be more severe in patients with total laryngectomy compared to the normal population.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (262 kere görüntülendi)

3.
Periferik fasiyal paralizi sonrası gelişen sinkinezi: Elektrofizyolojik çalışma
Synkinesis developed after peripheral facial paralysis: An electrophysiological study
Sayfalar 57 - 62
Mehmet Turgut Adatepe, Ozan Özdemir, Enes Yiğit, Halit Rüzgar, Özgür Yiğit
AMAÇ: Bu çalışmada idiopatik veya travmatik periferik fasiyal sinir paralizisi sonrası gelişen sinkinezilerin elektrofizyolojik bulgularla ilişkisi araştırıldı.
YÖNTEMLER: Bu kesitsel retrospektif çalışma toplamda 131 hasta (61 erkek, 70 kadın; ort yaş 41.9±17.7 yıl; dağılım 11-80 yıl) ile January 2016 - April 2022 tarihleri arasında yapıldı. Periferik fasiyal paralizinin ilk 10 günü içinde başvuran ve bir yıl düzenli takipleri yapılan 35 hasta ile son beş yıl içinde sinkinezi nedeniyle başvurup takip edilen 96 hasta çalışmaya dahil edildi. Tüm hastaların elektrofizyolojik incelemeleri; fasiyal sinirin direkt uyarımı, göz kırpma refleks yanıtları ve iğne elektromiyografi (EMG)'sinden oluşuyordu. Fasiyal sinirin direkt uyarımı, değişik yüz kaslarından kayıtlama ve bu kasların iğne EMG incelemeleri ile sinirdeki lif dejenerasyonunun şiddeti saptandı. Sinkinezi, refleks yanıtlar ve iğne EMG yardımı ile tespit edildi.
BULGULAR: Çalışmamızda sinkinezinin altı hastada birinci aydan itibaren, yedi hastada ise ikinci aydan itibaren başladığı refleks yanıtlar yardımı ile tespit edildi. Hastalardaki en yaygın belirtiler, “ağız kaslarının istemli kasılmasıyla gözün kapanması” ve “istemli göz kapatma ile ağız kaslarının kasılması” idi. Ayrıca üç hastada çiğneme hareketi ile, bir hastada yutma ile ortaya çıkan sinkinezi saptandı. Fasiyal paralizinin şiddeti ile sinkinezi şiddeti arasında anlamlı bir klinik ilişki gözlendi. Sinkinezinin şiddeti ve iğne EMG'si bulguları arasında da anlamlı bir ilişki vardı.
SONUÇ: Çalışmaya dahil edilen periferik fasiyal paralizi hastalarının büyük bölümünde değişik şiddetlerde sinkinezi geliştiği ve trigeminal-fasiyal beyin sapı refleks incelemeleri ile bu sinkinezinin ilk aylarda ortaya koyulabileceği kanaatine varıldı.
OBJECTIVE: In this study, the relationship between synkinesis that developed after idiopathic or traumatic peripheral facial nerve palsy and electrophysiological findings was investigated.
METHODS: This cross sectional retrospective study was conducted with a total of 131 patients (61 males, 70 females; mean age: 41.9±17.7 years; range 11 to 80 years) between Ocak 2016 and Nisan 2022. The study included 35 patients who applied within the first 10 days after peripheral facial paralysis and were followed up regularly for one year and 96 patients who presented for synkinesia in the last five years. Electrophysiological examinations of all patients consisted of direct stimulation of the facial nerve, blink reflex responses, and needle electromyography (EMG). The severity of nerve fiber degeneration was determined by direct stimulation of the facial nerve, recording of different facial muscles, and needle EMG examinations of these muscles. Synkinesia was detected via reflex responses and needle EMG.
RESULTS: In our study, it was determined that synkinesis started from the first month in six patients and from the second month in seven patients with the help of reflex responses. The most common symptoms in patients were “blinking with the voluntary contraction of the mouth muscles” and “twitching of the mouth muscles with the voluntary closure of the eyes.” In addition, synkinesis was detected in three patients with chewing movement and in one patient with swallowing. A significant clinical correlation was observed between the severity of facial palsy and the severity of synkinesis. There was also a significant correlation between the severity of synkinesis and needle EMG findings.
CONCLUSION: It was concluded that most of the peripheral facial paralysis cases included in the study developed synkinesia of varying severity and that this synkinesis could be demonstrated in the first months via trigeminal-facial brainstem reflex examinations.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (422 kere görüntülendi)

4.
Trabzon-Of bölgesinde alerjik rinit tanılı hastaların ve deri prick testi sonuçlarının değerlendirilmesi
Evaluation of patients diagnosed with allergic rhinitis and skin prick test results in the Trabzon-Of region
Sayfalar 63 - 67
Mehmet Birinci, Suat Terzi
AMAÇ: Bu çalışmada Trabzon-Of bölgesinde alerjik rinit tanısıyla başvuran hastaların deri prick testi sonuçları değerlendirildi ve yaş, cinsiyet, semptomlar, şikâyet zamanları, aile öyküsü, şiddet ve süresi açısından karşılaştırıldı.
YÖNTEMLER: Bu retrospektif çalışmaya 2020 yılı içinde deri prick testi yapılmış 284 hasta (81 erkek, 203 kadın; ort. yaş: 35±16 yıl; dağılım, 10-78 yıl) dahil edildi. Hastalar yaş, cinsiyet, semptomlar, şikayet zamanları, alerji öyküsü, ailede alerji öyküsü, semptomların şiddet ve süresi açısından incelendi.
BULGULAR: En sık rastlanan dört semptom sırasıyla geniz akıntısı, hapşırık, burun tıkanıklığı ve boğaz kaşıntısı idi. Hastaların yarısında semptomlar yıl boyu görüldü. Doksan dokuz hastada orta/şiddetli persistan alerjik rinit mevcuttu. En sık tespit edilen alerjen ise ev tozu akarı idi.
SONUÇ: Çalışmamızda en sık ev tozu akarlarına karşı hassasiyet saptandı. Hastaların %34.8’inde orta/şiddetli persistan alerjik rinit tespit edildi. Bu veriler literatür ile paralellik göstermektedir.
OBJECTIVE: This study aimed to evaluate the skin prick test results of patients admitted with the diagnosis of allergic rhinitis in the Trabzon-Of region and to compare in terms of age, sex, symptoms, complaint times, family history, severity, and duration.
METHODS: This retrospective study included 284 patients (81 males, 203 females; mean age: 35±16 years; range, 10 to 78 years) who underwent a skin prick test in 2020. The patients were examined in terms of age, sex, symptoms, complaint times, allergy history, family history of allergy, severity, and duration of symptoms.
RESULTS: The four most common symptoms were postnasal drip, sneezing, nasal congestion, and itchy throat, respectively. Half of the patients had symptoms throughout the year. Ninety-nine patients had moderate/severe persistent allergic rhinitis. The most common allergen was house dust mite.
CONCLUSION: In our study, sensitivity was most frequently to house dust mites. Moderate/severe persistent allergic rhinitis was detected in 34.8% of the patients. These data show parallelism with the literature.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (281 kere görüntülendi)

5.
Bell paralizisi hastaları için Fasiyal Klinimetrik Değerlendirme skalasının Türkçe versiyonunun psikometrik özellikleri
Psychometric properties of the Turkish version of the Facial Clinimetric Evaluation scale for patients with Bell's palsy
Sayfalar 68 - 76
Sevtap Badıl Güloğlu, Mustafa Çelik
AMAÇ: Bu çalışmada, Fasiyal Klinimetrik Değerlendirme (FaCE) skalasının Türkçe’ye tercüme edilmesi ve Türk hastalarda kullanımı için Türkçe versiyonun (FaCE-T) geçerliliğinin doğrulanması amaçlandı.
YÖNTEMLER: Bu güvenirlik ve geçerlik çalışması Temmuz 2018 - Ekim 2019 tarihleri arasında yürütüldü. Bu çalışmaya Türkçe okuma ve yazması olan, tek taraflı ve periferik fasiyal paralizisi olan 30 hasta (14 males, 16 females; mean age: 48.2±7.8 years, range 18 to 72 years) dahil edildi. Kontrol grubu, fasiyal paralizi öyküsü olmayan fasiyal sinir fonksiyonlarının normal olduğu sağlıklı 52 katılımcıdan (24 erkek, 28 kadın; ot. yaş: 41.3±9.6 yıl, dağılım 18-73 yıl) oluşturuldu. İçsel tutarlılık ve test-tekrar test tekrarlanabilirliği ile FaCE-T anketinin güvenirliği belirlendi. Test-tekrar test güvenirliği, çalışma grubunun birinci ve ikinci ziyaretinde alınan FaCE-T sonuçlarının karşılaştırılması kullanılarak hesaplandı. Ayırt edici geçerlik, çalışma ve kontrol gruplarının FaCE-T puanlarının karşılaştırılması ile hesaplandı. Bell paralizisi etkilerinin değişimine duyarlılığı, hastaların tedavi öncesi ve sonrası FaCE-T skorları karşılaştırılarak analiz edildi.
BULGULAR: Çalışma grubunda FaCE-T toplam ve alt alan skorları, kontrol grubuna kıyasla anlamlı düzeyde düşük idi (p=0.0001). Çalışma grubunda, FaCE-T skorları ve toplam skor tedavi sonrasında tedavi öncesine kıyasla anlamlı olarak daha yüksek idi (p=0.0001). Fasiyal Klinimetrik Değerlendirme skalasının Türkçe versiyonunun içsel tutarlılığı yüksek idi ve Cronbach alfa değeri tedavi öncesi 0.960 iken tedavi sonrası 0.893 idi. Yüz hareketliliği, yüz konforu, oral fonksiyon, göz konforu, lakrimal konfor, sosyal fonksiyon ve toplam skorda FaCE-T ölçeğinin ilk test ve son test değerlendirmeleri arasında anlamlı farklılık gözlenmedi (tümü p>0.05).
SONUÇ: Bu çalışmada, FaCE-T anketinin Türk toplumu için güvenilir, tutarlı ve geçerli bir anket olduğu görüldü. Fasiyal Klinimetrik Değerlendirme anketinin Türkçe versiyonu, fasyal paralizili Türk hastalarının hastalığa özgü yaşam kalitesinin değerlendirilmesi için uygun bir ankettir.
OBJECTIVE: This study aimed to translate the Facial Clinimetric Evaluation (FaCE) scale into Turkish and then validate the Turkish version (FaCE-T) for use in Turkish patients.
METHODS: This reliability and validity study was conducted between July 2018 and October 2019. Thirty patients (14 males, 16 females; mean age: 48.2±7.8 years, range 18 to 72 years) with unilateral and peripheral facial paralysis who were able to write and read Turkish were included in the study. The control group consisted of 52 healthy subjects (24 males, 28 females; mean age: 41.3±9.6 years, range 18 to 73 years) with intact facial nerves and no history of facial paralysis. The reliability of the FaCE-T was analyzed according to its internal consistency and test-retest reproducibility. Test-retest reliability was computed by comparing the FaCE-T outcomes received at the first and second visits of the study group. Discriminant validity was computed by comparing the FaCE-T scores of the study and control groups. The responsivity to changes in Bell’s palsy effects have been analyzed by comparing the pre- and post-treatment FaCE-T scores of the patients.
RESULTS: In the study group, total and subscale FaCE-T scores were significantly lower than in the control group (p=0.0001). In the study group, FaCE-T scores and the total score were significantly higher after treatment than before treatment (p=0.0001). The internal consistency of the FaCE-T scale was high, and Cronbach's alpha was 0.960 before treatment and 0.893 after treatment. A significant difference was not observed between the first and last test evaluations of the FaCE-T scale in facial mobility, facial comfort, oral function, eye comfort, lacrimal comfort, social function, and the total score (all p>0.05).
CONCLUSION: In this study, the FaCE-T questionnaire was found to be reliable, consistent, and valid for the Turkish population. The FaCE-T questionnaire is an appropriate questionnaire for the assessment of disease-specific quality of life in Turkish patients with facial paralysis.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (294 kere görüntülendi)

6.
COVID-19 pandemisinin ani idiyopatik sensörinöral işitme kaybına etkisi: Tek bir merkezde kesitsel bir çalışma
The effect of the COVID-19 pandemic on sudden idiopathic sensorineural hearing loss: A cross-sectional study in a single center
Sayfalar 77 - 81
Selin Ünsaler, Ayşenur Meriç Hafız, Selin Merve Şahin, Esra Aydoğan, Ozan Gökler, Ozan Altuntaş
AMAÇ: Bu çalışmada, koronavirüs hastalığı 2019 (COVID-19) pandemisinin ani idiyopatik sensörinöral işitme kaybının (AİSİK) insidansı, seyri ve prognozu üzerindeki etkileri değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Bu retrospektif çalışma, AİSİK için tedavi edilen 55 hasta (31 erkek, 24 kadın; ort. yaş: 44.4±18.5 yıl; dağılım, 11-83 yıl) ile yürütüldü. Hastalar iki grupta analiz edildi: Mart 2020 ile Mart 2021 arasında pandemi başlangıcından sonra başvuran 35 hastadan (24 erkek, 11 kadın; ort. yaş: 42.5±8.8 yıl; dağılım, 11-72 yıl) oluşan Grup 1 ve Mart 2019 ile Şubat 2020 arasında pandemi öncesi başvuran 20 hastadan (7 erkek, 13 kadın; ort. yaş: 47.5±19.0 yıl; dağılım, 20-83 yıl) oluşan Grup 2. Yaş, ilk otolojik semptomun algılanmasından sonra kulak burun boğaz polikliniğine başvuru zamanlaması, işitme kaybının şiddeti ve iyileşme durumu araştırıldı. Grup 1’in COVID-19 durumu araştırıldı.
BULGULAR: Kliniğimize aynı süre içinde başvuran tüm hastalarda AİSİK insidansının COVID-19 pandemisi sonrası arttığı saptandı ve bu artış istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0.04). Bir hastada akut COVID-19 sırasında AİSİK gelişti. Üç hastada AİSİK’den üç hafta önce COVID-19 vardı, altı hastada AİSİK’den üç ay önce COVID-19 vardı ve bir hastada AİSİK’den altı ay önce COVID-19 tanısı konulmuştu. On dört hasta başvuru sırasında şiddetli akut solunum yolu sendromu koronavirüsü 2 için gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu ile test edildi ve sonuç negatif çıktı.
SONUÇ: COVID-19 pandemisini takiben AİSİK insidansı arttığı için AİSİK olarak ortaya çıkan işitme kaybı ile COVID-19 hastalığı arasındaki olası ilişki araştırılmalıdır.
OBJECTIVE: This study aimed to evaluate the effects of the coronavirus disease 2019 (COVID-19) pandemic on the incidence, course, and prognosis of sudden idiopathic sensorineural hearing loss (SISNHL).
METHODS: This retrospective study was conducted with 55 patients (31 males, 24 females; mean age: 44.4±18.5 years; range, 11 to 83 years) treated for SISNHL. The patients were analyzed in two groups: Group 1, which included 35 patients (24 males, 11 females; mean age: 42.5±18.8 years; range, 11 to 72 years) admitted after the onset of the pandemic between March 2020 and March 2021, and Group 2, which consisted of 20 patients (7 males, 13 females; mean age: 47.5±19.0 years; range, 20 to 83 years) admitted before the pandemic between March 2019 and February 2020. Age, the timing of referral to the otolaryngology clinic after the perception of the first otologic symptom, the severity of the hearing loss, and the status of recovery were investigated. The COVID-19 status of Group 1 was investigated.
RESULTS: The incidence of SISNHL among all patients admitted to our clinic in the same time duration was found to have increased after the COVID-19 pandemic, and this increase was statistically significant (p=0.04). One patient had SISNHL during acute COVID-19. Three patients had COVID-19 three weeks before SISNHL, six patients had COVID-19 three months before SISNHL, and one patient was diagnosed with COVID-19 six months before SISNHL. Fourteen patients were tested for severe acute respiratory syndrome coronavirus 2 with real-time polymerase chain reaction at the time of admission, which resulted in negative.
CONCLUSION: As the incidence of SISNHL has increased following the COVID-19 pandemic, a possible relation between hearing loss, presenting as SISNHL, and COVID-19 disease should be investigated.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (252 kere görüntülendi)

OLGU SUNUMU
7.
Supraglottisin glottisten ayrılmasıyla sonuçlanan bir intihar girişimi
A suicide attempt that resulted in the separation of supraglottis from the glottis
Sayfalar 82 - 85
Ebubekir Toprak, Kerem Sami Kaya, Egehan Salepci, Suat Turgut
Bölge II boyun yaralanmalarında havayolunun açık tutulması zorunludur. Bu yazıda, evinde çakı ile boğazını keserek intihara teşebbüs ettikten sonra ambulansla hastanemizin acil servisine getirilen 88 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Penetre olan supraglottik alandan ve ses tellerinden ambulans ekibi tarafından bir endotrakeal tüp geçirilerek ve ardından kaf şişirilerek hava yolu güvence altına alındı ve boyunluk takıldı. Hasta ameliyathaneye alındıktan sonra tarafımızca trakeotomi yapıldı. Devamlı torba dikiş sütür ile epiglot, larengeal alana ayrıldığı yerden tespit edildi. Hasta ameliyattan sonra yoğun bakıma alındı. İlk iki gün hastanın acil ameliyata ihtiyacı olabileceğinden parenteral beslenen hasta ameliyattan sonra nazogastrik sonda ile beslenmeye başlandı. Bu olgu sunumu ile boyun yaralanmalarının acil vakalarında multidisipliner bir yaklaşımın gerekliliğini vurguluyoruz.
Keeping the airway open is mandatory in zone II neck injuries. Herein, we report an 88-year-old male patient who was brought to the emergency service of our hospital by ambulance after he attempted suicide by cutting his throat with a pocket knife at home. The airway was secured by the ambulance team by passing an endotracheal tube through the penetrated supraglottic area and the vocal cords and then inflating the cuff, and a neck collar was attached. After the patient was taken to the operating room, tracheotomy was performed by us. With a continuous purse-string suture, the epiglottis was fixed to where it separated from the laryngeal area. The patient was transferred to the intensive care unit after the operation. Since the patient might have needed urgent operation in the first two days, the patient, who was parenterally fed, was started to be fed with a nasogastric tube after the operation. Through this case report, we emphasize the necessity of a multidisciplinary approach in emergency cases of neck injuries.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (248 kere görüntülendi)