Cilt: 10  Sayı: 1 (2022)
Özetleri Gizle | << Geri
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Pediatrik hastalarda tonsillektomi sonrası kanama ile ameliyat öncesi kan parametreleri arasındaki ilişki
The relationship between post-tonsillectomy bleeding and preoperative blood parameters in pediatric patients
Sayfalar 1 - 4
Sedat Alagöz, Kemal Koray Bal, Vedat Delibaş, Çağrı Derici, Asiye Merve Erdoğan, Talih Özdaş, Orhan Görgülü
AMAÇ: Çalışmamızda ameliyat öncesi alınan tam kan ve koagülasyon testlerindeki değerlerin, tonsillektomi sonrasında gelişen kanamayı öngörmedeki anlamlılığı araştırıldı.
YÖNTEMLER: Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Kliniği’nde 01.01.2019-31.12.2020 tarihleri arasında aynı cerrahi ekip tarafından kronik tonsillit endikasyonuyla iki taraflı tonsillektomi yapılmış 115 çocuk hastanın dosyaları retrospektif olarak tarandı. Koagülopati öyküsü olan ve verileri eksik olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Geriye kalan 81 çocuk hasta (34 kadın, 47 erkek; ort. yaş 8.5±3 yıl; dağılım 3-17 yıl) çalışmaya dahil edildi. Tüm cerrahlar en az beş yıllık mesleki deneyime sahipti.
BULGULAR: Tonsillektomi sonrası hastalar ameliyat sahasında kanaması olmayanlar (Grup 1, n=53) ve kanaması olanlar (Grup 2, n=28) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Kanama gözlenen günler, ameliyat sonrası 1. ve 14. günler arasında değişmekle birlikte en sık 7. ve 8. günlerde gözlendi.
SONUÇ: Çalışmamızda hastanın yaşı ve ameliyat öncesi bakılan tam kan ve koagülasyon parametrelerinden hematokrit, nötrofil ve ortalama trombosit hacmi tonsillektomi sonrası kanama ile ilişkili bulundu.
OBJECTIVE: In our study, the significance of preoperative whole blood and coagulation test values in predicting post-tonsillectomy bleeding were investigated.
METHODS: The files of 115 pediatric patients who underwent bilateral tonsillectomy for chronic tonsillitis by the same surgical team between January 1, 2019, and December 31, 2020, in the ear, nose, and throat clinic of Adana City Training and Research Hospital were retrospectively reviewed. Patients with a history of coagulopathy and missing data were excluded from the study. The remaining 81 pediatric patients (34 females, 47 males; mean age 8.5±3 years; range, 3 to 17 years) were included in the study. All surgeons had at least five years of professional experience.
RESULTS: After tonsillectomy, the patients were divided into two groups as those without (Group 1, n=53) and with (Group 2, n=28) bleeding in the operative field. Although the days of bleeding changed between the 1st and 14th days after surgery, it was most frequently observed on the 7th and 8th days.
CONCLUSION: In our study, the age of the patient and the preoperative whole blood and coagulation parameters, hematocrit, neutrophil, and mean platelet volume, were found to be associated with bleeding after tonsillectomy.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (516 kere görüntülendi)

2.
Desferrioksamin ile düzenli şelasyon tedavisi gören beta talasemi majör hastalarının işitme ve iç kulak fonksiyonlarının değerlendirilmesi
Evaluation of hearing and inner ear functions of beta-thalassemia major patients receiving regular chelation therapy with desferrioxamine
Sayfalar 5 - 9
Ahmet Yükkaldıran, Osman Erdoğan, Gürcan Dikme, Gizem Zengin Ersoy
AMAÇ: Bu çalışmada desferrioksamin ile şelasyon tedavisi gören beta (b) talasemi majör hastalarının işitme fonksiyonları ve iç kulak durumu değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Bu çalışma Ocak 2017 - Ocak 2020 tarihleri arasında çocuk hematoloji ve onkoloji kliniğinde takipli yedi yaş ve üstü, en az üç yıldır düzenli demir şelatlama ajanı olan desferrioksamin ile tedavi görmüş, b talasemi majör tanılı 69 çocuk hasta (Talasemi grubu; 42 erkek, 27 kadın; ort. yaş 11.0±4.1 yıl; dağılım 7-15 yıl) ve pediatrik hematoloji ve onkoloji kliniğinde takip edilen işitme kaybı ve kronik kulak rahatsızlığı olmayan 67 çocuk (Kontrol grubu; 36 erkek, 31 kadın; ort. yaş 12.4±6.8 yıl; dağılım 5-17 yıl) ile yapıldı. Hasta ve kontrol grupları kulak burun boğaz hekimi tarafından muayene edildi. Hasta ve kontrol grubunun pür ton odyometri ve distorsiyon ürünü otoakustik emisyon testleri yapıldı ve sonuçlar karşılaştırıldı.
BULGULAR: Talasemi ve kontrol grubunda yaş ve cinsiyet açısından anlamlı farklılık saptanmadı. Pür ton odyometride işitme eşiklerinin gruplar arasında karşılaştırılmasında sağ ve sol kulakta 8000 Hz frekansında talasemi grubunun işitme eşiklerinin kontrol grubuna kıyasla yüksek olduğu görüldü ve fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Distorsiyon ürünü otoakustik emisyon testi ile sinyal-gürültü oranlarının gruplar arasında karşılaştırılmasında sağ kulakta 1000 Hz ve 6000 Hz frekanslarındaki desibel değerleri talasemi grubunda kontrol grubuna kıyasla daha düşük kaydedildi ve fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu.
SONUÇ: Çalışmamızda desferrioksamin ile tedavi edilen hastalarda iç kulak fonksiyonlarının etkilendiği tespit edildi. Beta-talasemi majör hastalarının klinik olarak işitme kaybı tarif etmese bile tekrarlayan desferrioksamin tedavisi ile yüksek frekanslardan başlayarak işitme eşiklerinin artacağını ve işitme kaybı yaşayabileceklerini düşünmekteyiz.
OBJECTIVE: In this study, the hearing functions and inner ear conditions of beta (b)-thalassemia major patients who were treated with desferrioxamine were evaluated.
METHODS: This study was conducted with 69 pediatric patients aged seven years and older (Thalassemia group; 42 males, 27 females; mean age 11.0±4.1 year; range, 7 to 15 year), diagnosed with b-thalassemia major, treated with regular iron-chelating agent desferrioxamine for at least three years, and followed in the pediatric hematology and oncology clinic and 67 children (Control group; 36 male, 31 female; mean 12.4±6.8 year; range, 5 to 17 year) without hearing loss and chronic ear disease between January 2017 and January 2020. The patient and control groups were examined by an otolaryngologist. Pure-tone audiometry and distortion product otoacoustic emission tests were performed on the patient and control groups, and the results were compared.
RESULTS: No significant difference was found in terms of age and sex in the thalassemia and control groups. In the comparison of hearing thresholds between groups with pure-tone audiometry, the hearing thresholds of the thalassemia group were higher than the control group at a frequency of 8000 Hz in the right and left ears, and the difference was statistically significant. In the comparison of the signal-to-noise ratios between the groups with the distortion product otoacoustic emission test, the decibel values in the right ear at frequencies of 1000 Hz and 6000 Hz were lower in the thalassemia group than in the control group, and the difference was statistically significant.
CONCLUSION: In the study, the inner ear functions were found to be affected in patients treated with desferrioxamine. Even if b-thalassemia major patients do not clinically describe hearing loss, we believe their hearing thresholds will increase starting from high frequencies with repetitive desferrioxamine treatment, and they may experience a hearing loss.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (465 kere görüntülendi)

3.
Ameliyat öncesi hematolojik faktörler erişkinlerdeki tonsillektomi sonrası kanamayı tahmin etmede rol oynayabilir mi?
Can the preoperative hematologic factors play a role in predicting adult post-tonsillectomy hemorrhage?
Sayfalar 10 - 14
Kemal Koray Bal, Sedat Alagoz, Vedat Delibas, Cagri Derici, Asiye Merve Erdogan, Talih Ozdas, Orhan Gorgulu
AMAÇ: Bu çalışmada tonsillektomi sonrası kanama (PTH)’yı tahmin etmek için ameliyat öncesi hematolojik faktörler değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Retrospektif çalışmada, kronik veya tekrarlayan tonsil enfeksiyonları nedeniyle tonsillektomi yapılan 44 hastanın (21 erkek, 23 kadın; ort. yaş 30.5±9.4 yıl; dağılım, 18 to 55 yıl) kayıtları gözden geçirildi. Yaş, cinsiyet, pıhtılaşma profili [uluslararası normalleştirilmiş oran (INR), aktive parsiyel tromboplastin zamanı (aPTT)] ve tam kan sayımı [hematokrit (HTC), nötrofil (NEU) sayısı, lenfosit (LYMP) sayısı, trombosit (PLT) sayısı, ortalama trombosit hacmi (MPV), kırmızı hücre dağılım genişliği (RDW)] gibi değerler kayıt altına alındı. Hastalar PTH varlığına göre iki gruba ayrıldı. Grup A (8 erkek, 13 kadın; ort. yaş 30.5±11.1 yıl) PTH gözlenmeyen hastaları, Grup B (13 erkek, 10 kadın; ort. yaş 30.5±7.8 yıl) PTH gözlenen hastaları içerdi.
BULGULAR: Koagülasyon profilinin değerlendirilmesinde aPTT değerleri Grup A’da 24.5±1.9 sn, Grup B’de 26.4±17 sn idi (p=0.017). Uluslararası normalleştirilmiş oranın medyan değeri gruplar arasında benzerdi (p=0.60). Gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmayan tam kan hücre sayımı parametreleri şunlardır: HTC (p=0.49), NEU (p=0.17), LYMP (p=0.45), PLT (p=0.71), MPV (p=0.27) ve RDW (p=0.29).
SONUÇ: Ameliyat öncesi dönemde INR ve aPTT testlerine ek olarak ilgili kan testlerinin yapılması önemlidir. Ortalama trombosit hacmi ve RDW ile PTH arasındaki ilişkiyi belirlemek için yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.
OBJECTIVE: This study aimed to assess the preoperative hematologic factors for predicting post-tonsillectomy hemorrhage (PTH).
METHODS: In the retrospective study, the records of 44 patients (21 males, 23 females; mean age 30.5±9.4 years; range, 18 to 55 years) who underwent tonsillectomy for chronic or recurrent tonsillar infections were reviewed. Age, sex, coagulation profile [international normalized ratio (INR), activated partial thromboplastin time (aPTT)], complete blood cell count [hematocrit (HTC), neutrophil (NEU) count, lymphocyte (LYMP) count, platelet (PLT) count, mean platelet volume (MPV), red cell distribution width (RDW)] such values have been recorded. Patients were divided into two groups according to the presence of PTH. Group A (8 males, 13 females; mean age 30.5±11.1 years) included patients without PTH and Group B (13 males, 10 females; mean age 30.5±7.8 years) was comprised of patients with PTH.
RESULTS: In the evaluation of the coagulation profile, aPTT values were 24.5±1.9 sec in Group A and 26.4±17 sec in Group B (p= 0.017). Median value of INR was similar between the groups (p=0.60). No difference was detected between the groups regarding the following parameters of the complete blood count: HTC (p=0.49), NEU (p=0.17), LYMP (p=0.45), PLT (p=0.71), MPV (p=0.27), and RDW (p=0.29).
CONCLUSION: It is important to perform relevant blood tests should in the preoperative period, in addition to INR and aPTT tests. New studies are needed to determine the relationship of MPV and RDW with PTH.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (317 kere görüntülendi)

4.
İkinci basamak sağlık kuruluşlarında görev yapan kulak burun boğaz hastalıkları uzmanlarının çalışma şartları
Working conditions of otorhinolaryngology specialists working in secondary health institutions
Sayfalar 15 - 21
Fatih Savran, Serap Şahin Önder
AMAÇ: Bu çalışmada eğitim araştırma hastanesi ve üniversite hastanelerinde çalışmayan kulak burun boğaz (KBB) uzmanlarının çalışma şartları incelendi.
YÖNTEMLER: Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde görev yapmakta olan KBB uzmanlarının 33 soruluk bir Google Form (Mountain View, Kaliforniya, ABD) anketini cevaplandırmaları istendi. Çalışmaya katılan 99 KBB uzmanı (74 erkek, 26 kadın; ort yaş: 36.0±6.8 yıl; dağılım, 29-60 yıl) tarafından doldurulan anket değerlendirildi. Anket; hekimlerin demografik özelliklerini, genel çalışma koşullarını, poliklinik ve ameliyathane şartlarını ve fiziki olanaklarını anlamaya yönelik çoktan tek veya çoktan çok seçmeli sorulardan oluşturuldu.
BULGULAR: Çalışmaya katılan hekimlerin %71.8’i 29-35 yaş arasında idi. Genel çalışma koşullarına bakıldığında katılımcıların %34.3’ünün hastane yönetimi tarafından mobbinge maruz kaldığı, %37.4’ünün izin ve rapor alırken problem yaşadığı, %26.2’sinin günde 100’den fazla hasta baktıkları görüldü. Katılımcıların %70.7’sinin performans puanına ulaşma konusunda baskı hissettiği, %59.6’sının ameliyathane personel sayı ve niteliğini yetersiz bulduğunu, %31.3’ünün ameliyathane sterilizasyon şartlarının yetersiz olduğunu belirtmiştir.
SONUÇ: Hekimlerin poliklinik şartları ve malzemeleri yeterli değildir. Ameliyathane şartlarının iyileştirilmesi ve nitelikli personel sayısının artırılması hekimlerin yaptıkları cerrahinin niteliğinin artmasını sağlayıp, üçüncü basamağa hasta sevkini azaltacak ve üçüncü basamak için hasta yükünü azaltarak daha nitelikli sağlık hizmeti sunulmasını sağlayacaktır.
OBJECTIVE: This study examined the working conditions of ear-nose-throat (ENT) specialists who do not work in training and research hospitals and university hospitals.
METHODS: Ear-nose-throat specialist who work in various cities of Turkey were asked to answer a Google Form (Mountain View, California, USA) questionnaire consisting of 33 questions. The questionnaire filled out by 99 ENT specialists (74 males, 26 females; mean age: 36.0±6.8 year; range, 29 to 60 year) participating in the study was evaluated. The questionnaire was composed of multiple-choice or single-choice questions aimed at understanding physicians' demographic characteristics, general working conditions, outpatient and operating room conditions, and physical facilities.
RESULTS: The 71.8% of the physicians participating in the study were between the ages of 29-35. When the general working conditions were considered, it was observed that 34.3% of the participants were exposed to mobbing by the hospital management, 37.4% had problems while obtaining leave and reports, and 26.2% were seeing more than 100 patients a day. 70.7% of participants stated that they felt pressured to meet a performance score, 59.6% found the number and quality of operating room personnel insufficient, and 31.3% of the physicians stated that the operating room sterilization conditions were insufficient.
CONCLUSION: Physicians' polyclinic conditions and materials are not sufficient. Improving operating room conditions and increasing the number of qualified personnel will increase the quality of the surgeries performed by physicians, reduce patient referral to the tertiary step, and reduce the patient burden for tertiary care, ensuring more qualified healthcare services.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (353 kere görüntülendi)

5.
Tıkayıcı uyku apne sendromunda östaki tüpü disfonksiyon anketi kullanımı
Use of eustachian tube dysfunction questionnaire in obstructive sleep apnea syndrome
Sayfalar 22 - 29
Nevzat Demirbilek, Cenk Evren, Mustafa Çelik
AMAÇ: Bu çalışmada, tıkayıcı uyku apne sendromu (TUAS) hastalarında Östaki Tüpü Disfonksiyon Anketi-7 (ÖTDA-7) kullanılarak östaki tüpü disfonksiyonu (ÖTD) araştırıldı.
YÖNTEMLER: Çalışmaya polisomnografik inceleme ile TUAS tanısı konulan 96 hasta (78 erkek, 18 kadın; ort. yaş 39.4±12.2 yıl; dağılım 18-64 yıl) alındı. Tüm hastalara ÖTDA-7 uygulandı. Yaş, cinsiyet, septum deviasyon varlığı, Epworth Uykululuk Skalası, apne-hipopne indeksi (AHİ), en düşük oksijen satürasyonu ve oksijen desatürasyon indeksi parametreleri kayıt altına alındı. Hastalar AHİ skoruna göre hafif, orta ve ağır TUAS gruplarına ayrıldı. Her gruptaki olguların parametreleri kıyaslandı ve ÖTDA-7 anket skorlarıyla ilişkisi değerlendirildi.
BULGULAR: Ağır TUAS olan grupta dördüncü soru puanı ve toplam puan, hafif ve orta TUAS olan gruplardan anlamlı olarak daha yüksekti (tümü için p<0.05). Orta TUAS olan grupta dördüncü soru puanı ve toplam puan hafif TUAS olan gruptan anlamlı olarak daha yüksekti (tümü için p<0.05). Oksijen desatürasyon indeksi ile soru 1, 3, 4, 6 ve 7’nin puanları ve toplam puan arasında anlamlı pozitif ilişki vardı (tümü için p<0.05).
SONUÇ: Ağır TUAS saptanan hastalarda anket skorları hafif-orta TUAS saptanan hastalara kıyasla daha yüksek idi. Bu veriye dayanarak TUAS olgularında ÖTD ve ona bağlı diğer patolojilerin de gelişebileceğini vurgulamak isteriz.
OBJECTIVE: This study aimed to investigate the eustachian tube dysfunction (ETD) of patients with obstructive sleep apnea syndrome (OSAS) using the Eustachian Tube Dysfunction Questionnaire-7 (ETDQ-7).
METHODS: The study included 96 patients (78 males, 18 females; mean age 39.4±12.2 years; range 18 to 64 years) diagnosed with OSAS by polysomnographic evaluation. All patients were administered the ETDQ-7. Age, sex, presence of septum deviation, Epworth Sleepiness Scale, apnea-hypopnea index (AHI), lowest oxygen saturation, and oxygen desaturation index parameters were recorded. The patients were divided into mild, moderate, and severe OSAS groups according to the AHI score. The parameters of the cases in each group were compared, and their correlation with the ETDQ-7 scores was evaluated.
RESULTS: The fourth question score and the total score in the group with severe OSAS were significantly higher than the groups with mild and moderate OSAS (p<0.05 for all). The fourth question score and the total score were significantly higher in the group with moderate OSAS than the group with mild OSAS (p<0.05 for all). There was a significant positive correlation between the oxygen desaturation index and the scores of questions 1, 3, 4, 6, and 7 and the total score (p<0.05 for all).
CONCLUSION: Questionnaire scores were higher in patients with severe OSAS compared to mild to moderate OSAS patients. Based on this data, we would like to emphasize that OSAS cases may develop ETD and other related pathologies.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (384 kere görüntülendi)

6.
Adenoidektomide hidrojen peroksitin hemostatik etkinliği
The hemostatic efficacy of hydrogen peroxide in adenoidectomy
Sayfalar 30 - 35
Burak Kersin, Ahmet Keleş, Ekrem Karaca
AMAÇ: Bu çalışmada, adenoidektomi uygulanan pediatrik hastalarda hidrojen peroksitin ameliyat sırasındaki kanamanın boyutuna ve ameliyat sürelerine etkisi araştırıldı.
YÖNTEMLER: Seksen altı adenoidektomi hastasının (47 erkek, 39 kadın; ort yaş: 5.2+1.9 yıl; dağılım, 3-11 yıl) hasta dosyalarından elde edilen veriler geriye dönük olarak incelendi. Hastaların yaşı, cinsiyeti ve adenoid dokusu boyutu ile anestezi tekniği, ameliyat süresi, ameliyat sırasındaki kanama miktarı gözden geçirildi. Hastalardan 45’ine hemostaz için hidrojen peroksit (çalışma grubu) kullanıldı, 41 hastaya ameliyat sırasında hidrojen peroksit kullanılmadı (kontrol grubu).
BULGULAR: Gruplar arasında yaş, cinsiyet ve adenoid doku büyüklüğü açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Çalışma grubunun ameliyat süreleri kontrol grubuna kıyasla anlamlı olarak daha düşüktü (p=0.001; p<0.01). Kanama miktarı açısından da gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0.001; p<0.01). Çalışma grubundaki kanama miktarı, kontrol grubuna kıyasla anlamlı derecede düşüktü.
SONUÇ: Bu çalışmada, hidrojen peroksitin nazofarengeal tampon ile uygulanmasının adenoidektomi uygulanan hastalarda ameliyat süresini ve ameliyat sırası kanamayı önemli ölçüde azalttığı belirlendi.
OBJECTIVE: This study aimed to investigate the effect of hydrogen peroxide, on the extent of intraoperative bleeding and operation times in pediatric patients undergoing adenoidectomy.
METHODS: Data of 86 adenoidectomy patients (47 males, 39 females; mean age 5.2±1.9 years; range 3 to 11 years) collected from patient files were retrospectively evaluated. The patients’ age, sex, and adenoid tissue size, as well as anesthetic technique, operation time, amount of bleeding during the operation, were reviewed. Among the patients, 45 were administered hydrogen peroxide for hemostasis (study group) and 41 patients were not administered hydrogen peroxide during operation (control group).
RESULTS: No statistically significant difference was found between groups in terms of age, sex and, adenoid tissue size (p>0.05). The operation times of the study group were significantly lower than those of the control group (p=0.001; p<0.01). There was also a statistically significant difference between groups in terms of bleeding amount (p=0.001; p<0.01). Bleeding amount was significantly lower in the study group than in the control group.
CONCLUSION: In this study, we determined that administration of hydrogen peroxide with nasopharyngeal packing significantly decreases operation time and intraoperative bleeding in adenoidectomy patients.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (638 kere görüntülendi)

7.
Objective tinnitus in geriatric patients
Geriatrik hastalarda objektif tinnitus
Sayfalar 36 - 39
Elif Elibol, Özgenur Koçak, Bengi Arslan, Mecit Sancak, Fatih Gül, Mehmet Ali Babademez
AMAÇ: Bu çalışmada, geriatrik hastalarda objektif tinnitusun dağılımı ve olası nedenleri araştırıldı.
YÖNTEMLER: Mart 2021 - Ekim 2021 tarihleri arasında tinnitus şikayeti ile polikliniğimize başvuran 65 yaş üstü 242 hasta (101 erkek, 141 kadın; ort yaş: 71.5±13.3 yıl) retrospektif çalışmaya dahil edildi. Tinnitusun klinik öyküsü ve etyolojisi araştırıldı. Herhangi bir frekansta kayıp olup olmadığını belirlemek için saf ses odyometri test sonuçları değerlendirildi. Objektif tinnitus varlığı, yaş, cinsiyet, işitme kaybı ve komorbid hastalıklar arasındaki ilişkiler analiz edildi.
BULGULAR: Geriatrik hastalarda objektif tinnitus prevalansı %13.6 idi. Objektif tinnitus ile erkek cinsiyet ve daha düşük yaş arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlıydı (sırasıyla, p<0.001 ve p<0.001). Objektif tinnitus ile işitme kaybı veya diğer komorbid hastalıklar arasında ilişki bulunmadı (sırasıyla, p=0.727 ve p=0.658).
SONUÇ: Objektif tinnitus, subjektif tinnitustan daha az yaygın olabilir ancak özellikle erkek ve daha erken yaştaki hastalarda ayrıntılı bir tıbbi öykü ve fizik muayene yapılması önerilir. Objektif tinnitusun en sık nedeni vasküler hastalıklar idi.
OBJECTIVE: This study aimed to investigate the distribution and possible causes of objective tinnitus in geriatric patients.
METHODS: A total of 242 patients (101 males, 141 females; mean age: 71.5±13.3 years) over 65 years who were admitted to our outpatient clinic with the complaint of tinnitus between March 2021 and October 2021 were included in the retrospective study. The clinical history and the etiology of tinnitus were investigated. The pure tone audiometry tests were evaluated to determine whether there was a loss in any frequency. The associations between the presence of objective tinnitus, age, sex, hearing loss, and comorbid diseases were analyzed.
RESULTS: The prevalence of objective tinnitus was 13.6% in geriatric patients. The relation between objective tinnitus with the male sex and lower age was statistically significant (p<0.001 and p<0.001, respectively). No association was found between objective tinnitus and hearing loss or other comorbid diseases (p=0.727 and p=0.658, respectively).
CONCLUSION: Objective tinnitus may be less common than subjective tinnitus; however, a detailed medical history and physical examination is recommended, particularly in males and younger patients. The most common cause of objective tinnitus was vascular diseases.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (369 kere görüntülendi)

OLGU SUNUMU
8.
Submandibüler bez yerleşimli miksoenflamatuvar fibroblastik sarkom
Myxoinflammatory fibroblastic sarcoma of the submandibular gland
Sayfalar 40 - 43
Osman Tuğrul Güzeldir, Ahmet Köybaşıoğlu, Ömer Uluoğlu, Fulya Köybaşıoğlu
Miksoenflmatuvar fibroblastik sarkom (MIFS) genellikle distal ekstremiteleri etkileyen ve ender görülen düşük gradeli yumuşak doku tümörüdür. Yaptığımız literatür taramasında submandibüler bez yerleşimli bir MIFS olgusuna rastlanmamıştır. Bu makalede sekiz aydır süregelen sol submandibüler bölgede şişlik şikayeti ile kliniğimize başvuran 44 yaşında kadın hasta sunuldu. Submandibüler bez neoplazmı ön tanısıyla bez total olarak eksize edildi. Patolojik inceleme sonucu MIFS ile uyumlu olması üzerine hastaya periyodik kontrollerle takip önerildi.
Myxoinflammatory fibroblastic sarcoma (MIFS) is a rare low-grade soft tissue tumor, it usually affecting the distal extremities. Upon conducting a literature review, we could not find a case of MIFS in the submandibular gland. In this study, we described a 44-year-old female patient who presented to our clinic with a complaint of swelling under the left side of her submandibular region that had persisted for eight months. Due to an initial diagnosis of submandibular gland neoplasm, the gland was totally excised. The pathological examination report indicated MIFS, and therefore, the patient was recommended to attend periodic follow-up visits.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (361 kere görüntülendi)