Cilt: 1  Sayı: 1 (2013)
Özetleri Gizle | << Geri
DAVETLI DERLEME
1.
Baş ve boyun kanserlerinin tedavisinde transoral minimal invaziv cerrahi tekniklerin yeri
The role of transoral minimally invasive surgical techniques in the management of head and neck cancers
Sayfalar 1 - 5
Fatma Tülin Kayhan
Baş ve boyun kanserlerinin tedavisinde cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi yalnız veya birlikte kullanılmaktadır. Yıllar içinde daha az morbidite, daha yüksek yaşam kalitesi ile daha iyi lokal ve lenfatik kontrol ve daha uzun sağkalım elde edilen tedavi yöntemi arayışına yönelindi. Bu arayış hastaların özelliklerinin yanı sıra, hastalığın özelliklerine, yerleşimine ve evresine göre farklı tedavi yöntemleri geliştirilmesini sağladı. Bu yazıda, larenks ve orofarenks kanserlerinin tedavisinde minimal invaziv cerrahi yöntemler olarak kabul edilen transoral lazer mikrocerrahisi ve transoral robotik cerrahi, avantaj, dezavantaj ve başarı oranı açısından açık cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi ile karşılaştırılarak gözden geçirildi.
Surgery, radiotherapy and chemotherapy are used alone or in combination in the management of head and neck cancers. Over the years, management modalities which offer an improved local and lymphatic control and longer survival with lower morbidity and a higher quality of life have been investigated. This search has enabled the development of several management modalities according to the characteristics, localization and stage of the disease as well as the patient characteristics. In this article, we reviewed transoral laser microsurgery, and transoral robotic surgery, which are accepted as minimally invasive surgical methods in the management of larynx and oropharynx cancers in terms of advantages, disadvantages and success rate compared to open surgery, radiotherapy and chemotherapy.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (3032 kere görüntülendi)

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
2.
Adenotonsillektominin çocuklarda büyüme üzerine etkisi
The effects of adenotonsillectomy on growth in children
Sayfalar 6 - 10
Hayriye Karabulut
Amaç: Bu çalışmada adenotonsillektomi endikasyonlarına göre tedavi verilen ve tedaviyi reddeden hastaların takibinde boy ve kilo değişiklikleri araştırıldı.
Hastalar ve Yöntemler: Ocak 2001 - Ocak 2004 tarihleri arasında kliniğimizde adenotonsillektomi ameliyatını kabul eden 168 hasta (ameliyat grubu) ve ameliyatı kabul etmeyen 37 hasta (kontrol grubu) olmak üzere toplam 205 hasta çalışmaya dahil edildi. Tüm hastaların her kontrolde Türk çocukları için hazırlanmış olan diyagramlar kullanılarak yaşa göre, ortalama boy ve kilonun standart sapma skorları (SDS) hesaplandı.
Bulgular: Ameliyat grubunda boy ve kiloda anlamlı bir artış olduğu gözlendi (p<0.05). Kontrol grubunda kilo SDS değerinde anlamlı bir azalma varken (p=0.021), boy SDS değerinde önemli bir değişiklik gözlenmedi (p=0.478).
Sonuç: Çocukluk çağında uzun süreli obstüktif uyku apnesi büyüme yetersizliğine neden olur. Adenotonsillektomi yapılan çocuklarda büyüme ve gelişme normale dönmekte, tedavi olmayan grupta ise kötüleşerek devam etmektedir.
Objectives: This study aims to investigate height and weight changes according to adenotonsillectomy indications in patients receiving and rejecting treatment.
Patients and Methods: Between January 2001 and January 2004, a total of 205 patients including 168 patients who accepted adenotonsillectomy (surgery group) 37 patients who refused adenotonsillectomy (control group) were included in the study. Height and weight standard deviation scores (SDS) were measured based on age were measured using diagrams tailored for Turkish children at each visit.
Results: Height and weight were significantly increased in the surgery group (p<0.05). Weight SDS scores were significantly reduced (p=0.021), while there was no significant difference in height SDS scores in the control group (p=0.478).
Conclusion: Long-term obstructive sleep apnea is often associated with faltering body growth during the childhood. Children undergoing adenotonsillectomy return to normal growth and development, while non-treated group continues to deteriorate further.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (1859 kere görüntülendi)

3.
Üçüncü basamak sağlık kuruluşuna başvuran tularemi olgularının retrospektif analizi
A retrospective analysis of tularemia cases admitted to a tertiary care hospital
Sayfalar 11 - 16
Tanzer Korkmaz, Yusuf Özgür Biçer, Öcal Sırmatel, Fatma Sırmatel
Amaç: Bu çalışmada tularemi hastalığına ait klinik ve laboratuvar özellikler araştırıldı.
Hastalar ve Yöntemler: Ocak 2009 - Haziran 2012 tarihleri arasında hastanemize başvuran ve tularemi tanısı konulan 89 hasta (38 erkek, 51 kadın; ort. yaş 36±1.9 yıl; dağılım 10-80 yıl) retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların demografik özellikleri, fizik muayene ve laboratuvar bulguları ve almış oldukları tedavileri kaydedildi. Tanımlayıcı istatistiksel analiz yapıldı.
Bulgular: Hastaların 68’inin (%76.4) 2010 yılında hastanemize başvurduğu ve başvuruların çoğunun (n=64; %74.9) kış aylarında (Ocak, Şubat ve Mart) yapıldığı tespit edildi. Hastaların %84.7’sinin kırsal kesimde yaşadığı ve en sık yüksek ateş, boğaz ağrısı ve boyunda şişlik yakınmaları ile başvurdukları tespit edildi. Servikal lenfadenopati hastaların %83.1’inde gözlendi.
Sonuç: Endemik bölgelerde yaşayan ve yüksek ateş, boğaz ağrısı ve boyunda şişlik ile başvuran hastalarda tularemi ayırıcı tanısı göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca hastalığın tetkik, tedavi ve korunmasında multidisipliner bir yaklaşım benimsenmelidir.
Objectives: In this study we aim to investigate the clinical and laboratory features of tularemia disease.
Patients and Methods: Between January 2009 and June 2012, medical data of 89 patients (38 males, 51 females; mean age 36±1.9 years; range 10 to 80 years) who were admitted to our hospital was retrospectively analyzed. Demographic characteristics of the patients, physical examination and laboratory findings and the treatment which they received were recorded. Descriptive statistical analysis was performed.
Results: Sixty-eight (76.4%) patients were admitted to our hospital in 2010 and most of these referrals (n=64; 74.9%) were in winter (January, February and March). Of the patients, 84.7% were residing in rural areas and presented mostly with the complaints of high fever, sore throat, and swollen neck on admission. Cervical lymphadenopathy was observed in 83.1% of the patients.
Conclusion: Tularemia should be considered in the differential diagnosis for the patients living in endemic regions and presenting with high fever, sore throat and swollen neck. A multidisciplinary approach should be also adopted considered for the diagnosis, treatment, and prevention of the disease.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (1946 kere görüntülendi)

4.
Septoplasti sonrası ameliyat sonrası ağrı üzerine intravenöz parasetamol ve tenoksikamın etkinliğinin karşılaştırılması
A comparison of the effect of intravenous paracetamol and tenoxicam on postoperative pain following septoplasty
Sayfalar 17 - 21
Adem Çakmak, Murat Salihoğlu, Atila Güngör
Amaç: Bu çalışmada septoplasti sonrası ağrı yönetiminde intravenöz parasetamol ve tenoksikamın etkinliği karşılaştırıldı.
Hastalar ve Yöntemler: Bu randomize kontrollü çalışmaya Mayıs 2008 - Ocak 2009 tarihleri arasında kliniğimizde septoplasti yapılan 40 erişkin erkek hasta (ort. yaş 21.7 yıl; dağılım 19-24 yıl) dahil edildi. Hastalar her bir grupta 20 kişi olacak şekilde rastgele iki gruba ayrıldı. Ameliyat sonrası analjezi, birinci grupta (parasetamol grubu) her altı saatte bir intravenöz 1 gr parasetamol ile; ikinci grupta (tenoksikam grubu) ise, ilk 24 saatte intravenöz tek doz 20 mg tenoksikam ile sağlandı. Görsel analog ölçeği (GAÖ), ameliyat sırasında ve ameliyat sonrası 30. dakikada, 1, 2, 6, 12. ve 24. saatlerde ağrı düzeyini değerlendirmek için kullanıldı. Ameliyat sonrası komplikasyonlar her iki grupta da kaydedildi.
Bulgular: Gruplar arasında ameliyat sırası ağrı skorları açısından anlamlı fark yoktu (p=0.47). Görsel analog ölçeği skoru parasetamol grubunda 30. dakika (p=0.018), 1, 2. ve 6. saatlerde tenoksikam grubundan anlamlı olarak daha düşüktü (sırasıyla p=0.0001; p=0.001; p=0.04).
Sonuç: Septoplasti ameliyatı sonrası erken dönemde, orta düzey ağrı mevcuttur. Bu durum ise analjeziklerle önlenebilmektedir.
Objectives: This study aims to compare the efficacy of intravenous paracetamol and tenoxicam in the management of postoperative pain following septoplasty.
Patients and Methods: Between May 2008 and January 2009, 40 male adults (mean age 21.7 years; range 19 to 24 years) who underwent septoplasty in our clinic were included in this randomized controlled study. Patients were randomly divided into two groups, including 20 in each group. Analgesia was achieved through intravenous paracetamol 1 g every six hours in the first group (paracetamol group) and intravenous tenoxicam 20 mg at a single dose within the first 24 hours in the second group (tenoxicam group). Visual analog scale (VAS) was used to assess the pain severity preoperatively and at 30 minutes, 1, 2, 6, 12 and 24 hours postoperatively. Postoperative complications for both groups were also recorded.
Results: There was no significant difference in intraoperative pain scores between the groups (p=0.47). The VAS scores at 30 minutes (p=0.018), 1, 2 and 6 hours were significantly lower in paracetamol group, compared to tenoxicam group (p=0.0001; p=0.001; p=0.04, respectively).
Conclusion: Early postoperative moderate pain is accompanied following septoplasty. This can be prevented by using analgesics.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (2415 kere görüntülendi)

OLGU SUNUMU
5.
Maksiller sinüs kitlelerinin nadir bir nedeni: Gossipibom
A rare cause of maxillary sinus masses: gossypiboma
Sayfalar 22 - 24
Emre Günbey, Hayriye Karabulut, Hediye Pınar Günbey
Ameliyatlarda kullanılan gossipibom olarak bilinen ve ameliyat sonrasında çıkarılan süngerler, maksiller sinüste keşfedilen nadir görülen yabancı cisimlerdir. Maksiller sinüsteki yabancı cisim semptomları tek taraflı mukopürülan burun akıntısı, burunda kötü koku ve konjesyon gibi kronik sinüziti işaret eden en sık görülen yakınmalar ile birlikte daha sonraki evrelerde ortaya çıkar. Bu makalede baş ağrısı haricinde başka bir semptomu olmayan 40 yıl önce bırakılmış maksiller sinüs gossipibomu olan 77 yaşındaki erkek bir olgu sunuldu. Ameliyat öncesinde çekilen paranazal sinüs bilgisayarlı tomografide sinonazal tümörlerin ve enflamatuvar patolojilerin ayırıcı tanısı görüldü. Bu olgu sunumunda maksiller sinüsün yabancı cisimleri tartışıldı.
Postoperatively retained sponges used in operations, referred to as gossypibomas are rare foreign bodies discovered in the maxillary sinus. The symptoms of foreign bodies in the maxillary sinus appear at later stages with the most frequent complaints, indicating chronic sinusitis such as unilateral mucopurulent nasal discharge, nasal odor and congestion. In this article, we presented a 77-year-old male case of maxillary sinus gossypiboma which was left there 40 years ago, without any symptoms except headache. Preoperative paranasal sinus computed tomography suggested the differential diagnosis of sinonasal tumors, and inflammatory pathologies. In this case report, foreign bodies of the maxillary sinus were discussed.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (1911 kere görüntülendi)

6.
Parotis glandında sialolitiazis: Sialoendoskopi tedavisi
Sialolithiasis in parotid gland: sialoendoscopic treatment
Sayfalar 25 - 28
Mehmet Akdağ
Sialoendoskopi, tükürük bezi kanalları ve patolojilerini görüntülemek için kullanılan yeni bir işlemdir. Sialoendoskopi, tükürük bezi taşı hastalığı dahil, tükürük bezinin tümöral olmayan hastalıklarının tanı ve tedavisinde doğrulanmıştır. Bu yazıda, parotis apsenin eşlik ettiği tükürük bezi kanal taşı hastalığı olan 40 yaşında bir kadın olgu sunuldu. Tanı ve tedavi, endoskopik olarak yapıldı.
Sialoendoscopy is a novel procedure for visualizing the lumen of the salivary ducts and their pathology. Sialoendoscopy has been validated for the diagnosis and treatment of non-neoplastic disorders of the salivary glands, including sialolithiasis. In this article, we present a 40-year-old female case sialolithiasis with a parotid abscess. The diagnosis and treatment was performed endoscopically.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (3105 kere görüntülendi)

7.
Schmidt sendromu: Olgu sunumu
Schmidt’s syndrome: a case report
Sayfalar 29 - 32
Murat Salihoğlu, Evren Erkul, Salim Doğru, Onuralp Kurt, Atila Güngör
Schmidt sendromu X ve XI. kraniyal sinirlerin tutulduğu yumuşak damak, vokal kord, sternokleidomastoid ve trapezius kaslarının tek taraflı paralizisi ile karakterize, nadir görülen multipl bir kraniyal sinir hastalığıdır. Hastalığın altta yatan etyolojisi kesin olarak bilinmemektedir. Diğer medülla oblongata yerleşimli multipl kraniyal sinir lezyonlarının eşlik ettiği sendromlarla karışabilmektedir. Ayırıcı tanıda tam bir kraniyal sinir muayenesi gerekir. Bu yazıda, ses kısıklığı ile başvuran 21 yaşında bir erkek Schmidt sendromu olgusu literatür verileri eşliğinde sunuldu.
Schmidt’s syndrome is a rare multiple cranial nerve disease which involves X and XIth cranial nerves and is characterized by unilateral paralysis of soft palate, vocal cord, sternocleidomastoid and trapezius muscles. The underlying etiology of the disease is unknown. It may be confused with other multiple cranial nerve lesion syndromes located in medulla oblongata. The differential diagnosis should include an extensive cranial nerve examination. In this article, we present a 21-year-old male case of Schmidt's syndrome who was admitted with hoarseness in the light of literature data.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (4804 kere görüntülendi)

8.
Vokal kord kavernöz hemanjiyomu
Vocal cord cavernous hemangioma
Sayfalar 33 - 35
Nergis Salman, Muharrem Dağlı, Esma Altan, Ata Türker Arıkök, Ali Güvey, Gökhan Kuran, Akif Güneş
Hemanjiyomlar etyolojisi bilinmeyen vasküler dokulardan kaynaklanan ve en sık baş boyun bölgesinde görülen benign tümörlerdir. Larengeal hemanjiyomlar, sıklıkla çocukluk çağında görülmekle birlikte, yetişkinlerde nadir görülür. Genellikle subglottik bölgede yerleşir ve solunum sıkıntısı ve stridora neden olur. Larengeal hemanjiyomlar epiglot, ariepiglottik kat, aritenoidler, band ventriküller ve vokal kord gibi farklı yerleşim yerlerinde görülebilir. Bu yazıda kliniğimize altı yedi aydır devam eden ses kısıklığı yakınmasıyla başvuran, sağ vokal kord serbest kenar yerleşimli kavernöz hemanjiyomu olan 50 yaşında erkek bir olgu sunuldu.
Hemangiomas are benign tumors of an unknown etiology which arise from vascular tissues and are mostly seen in the head and neck region. Laryngeal hemangiomas are often seen during childhood and are rarely seen in adults. They are usually located at the subglottic region and cause shortness of breath and a stridor. Laryngeal hemangiomas can be seen in different localizations such as the epiglottis, aryepiglottic fold, arytenoids, ventricular band and the vocal cords. In this article, we present a 50-year-old male with a cavernous hemangioma located on the free edge of the right vocal cord who was consulted in our clinic with the complaints of persistent voice hoarseness for approximately six-seven months.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (4812 kere görüntülendi)

9.
Nazolabial kist: Olgu sunumu
Nasolabial cyst: a case report
Sayfalar 36 - 39
Adem Çakmak, Onuralp Kurtaran, Murat Salihoğlu, Atila Güngör
Nazolabial kistler, maksillofasiyal bölgenin nadir rastlanan nonodontojenik kistlerindendir. Altta yatan patogenezinde embriyolojik doku kalıntıları suçlanmaktadır. Bu yazıda, 27 yaşında kadın hastada rastlanan nazolabial kist olgusu literatür verileri eşliğinde sunuldu.
Nasolabial cysts are one of those nonodonthogenic, rarely encountered maxillofacial region cysts. Embryologic tissue remnants are the culprits for the underlying pathogenesis. In this article, we report a case of nasolabial cyst in 27-year-old female in the light of literature data.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (6391 kere görüntülendi)

10.
Retrofarengeal dev liposarkom: Olgu sunumu
Retrophyrangeal giant liposarcoma: a case report
Sayfalar 40 - 42
Süleyman Özdemir, Ülkü Tuncer, Özgür Tarkan, Özgür Sürmelioğlu, Elvan Uygur, Gülfiliz Gönlüşen
Liposarkomlar yumuşak doku kaynaklı malign tümörler olup, genellikle erişkinlerde görülür. Tüm yumuşak doku tümörleri içerisinde düşük oranda görülürler. Bu tümörler retrofarengeal bölgede oldukça nadir olarak görülür. Bu yazıda, retrofarengeal liposarkom nedeni ile ameliyat edilen 58 yaşında erkek bir olgu sunuldu.
Liposarcomas, which are soft tissue malignant tumors, and they are commonly seen in adults. They se tumors are seen rarely in all soft tissue tumors. These tumors are rarely localized retropharyngeally. In this article, we present a 58-year-old male case patient who was operated for retropharyngeal liposarcoma.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili Türkçe) (3593 kere görüntülendi)

11.
Larenksin primer ekstranodal Hodgkin dışı lenfoması: Olgu sunumu
Primary extranodal non-Hodgkin’s lymphoma of the larynx: a case report
Sayfalar 43 - 46
İbrahim Sayın, Lutfi Kanmaz, Hakan Kaya, Efser Başaran, Yasemin Özlük, Fatma Tülin Kayhan
Larenksin primer ekstranodal Hodgkin dışı lenfoması (NHL) nadir görülmekte olup, larenks malign tümörlerinin yaklaşık %1’inden azını oluşturur. Bu yazıda larenks kitlesine bağlı hava yolu tıkanıklığı olan 62 yaşında erkek bir olgu sunuldu. Yapılan indirekt larengoskopide supraglottik kitle görüldü. Solunum sıkıntısı nedeniyle acil trakeotomi yapıldı. Morfoloji ve immünohistokimya ile yapılan Histopatolojik inceleme sonucunda, Dünya Sağlık Örgütü sınıflamasına göre yaygın büyük B hücreli lenfoma saptandı. Sistemik ve lokal fizik muayene ve görüntüleme çalışmalarında larenksin evre 1E primer NHL’si görüldü. Rituxan artı CHOP (R-CHOP) kemoterapi uygulandı. Tam remisyon sağlanmasına karşın, hasta ikinci yılında kalp hastalığına bağlı kaybedildi. Larenksin nadir görülen bu hastalığında etkin tedavi yaklaşımı için, doğru patolojik tanının konulması çok önemlidir.
Primary laryngeal extranodal non-Hodgkin’s lymphoma (NHL) is a rare entity, accounting for approximately less than 1% of all primary laryngeal malign tumors. In this article, we report a 62-year-old male who presented with airway obstruction due to a laryngeal mass. A supraglottic mass was detected by indirect laryngoscopy. An emergency tracheotomy was performed due to respiratory distress. Histological examination by morphology and immunohistochemistry showed diffuse large B-cell lymphoma according to the World Health Organization classification. Systemic and local physical and imaging work-up revealed primary NHL of the larynx in stage 1E. Rituxan plus CHOP (R-CHOP) chemotherapy was administrated. Although complete remission was seen, the patient was lost due to heart disease at two years. Because of its rarity, it is of utmost importance to precise pathologic diagnosis for an effective therapeutic approach.
[Makale Özeti] [Tam Metin] [CrossRef]  (Makale Dili İngilizce) (1813 kere görüntülendi)