Volume: 6  Issue: 2 (2018)
Hide Abstracts | << Back
COVER PAGE
1.
Cover
Pages I - IX
Cover
[Abstract] [Full Text]  (Article In English) (1095 accesses)

ORIGINAL RESEARCH
2.
Investigation of the effect of Carhart notch existence on postoperative hearing in otosclerosis surgery
Pages 49 - 53
Onur Arıdaşır, Şahin Öğreden, Hasan Deniz Tansuker, Cemal Özyılmaz, Mehmet Faruk Oktay
AMAÇ: Bu çalışmada otoskleroz cerrahisinde odyogramda Carhart çentiği varlığının ameliyat başarısına etkisi olup olmadığı araştırıldı.
YÖNTEMLER: Çalışmaya alınan 40 hastanın (11 erkek, 29 kadın; ort. yaş 38.7 yıl; dağılım, 13-62 yıl) ameliyat öncesi ve sonrası odyogramları incelendi. Hastalar Carhart çentiği olanlar ve olmayanlar şeklinde iki gruba ayrıldı. Odyogramda 500, 1000, 2000 ve 4000 Hz’deki işitme ortalamaları perioperatif ve ameliyat sonrası olarak hesaplandı. Carhart çentiği olanlarla olmayanların ameliyat sonrası işitme kazançları arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığı araştırıldı.
BULGULAR: Hastaların 24’ünde Carhart çentiği yokken (%57.5) 16’sında Carhart çentiği vardı (%40). Carhart (-) ve Carhart (+) gruplarının ameliyat öncesi ve sonrası 1000, 2000 ve 4000 Hz’deki hava yolu eşik ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlemlenmedi. Her iki grubun ameliyat sonrası 500, 1000, 2000 ve 4000 Hz’deki işitme kazancındaki artış istatistiksel olarak anlamlı idi.
SONUÇ: Otoskleroz cerrahisi işitme kazancını artıran bir uygulamadır. Odyogramda Carhart çentiği varlığı cerrahi başarıyı etkilemiyor gibi görünmektedir, ancak bunun aydınlatılması için daha geniş serili çalışmalara ihtiyaç vardır.
OBJECTIVE: This study aims to investigate whether the existence of any Carhart notch on audiogram in otosclerosis surgery has any effect on the success of operation.
METHODS: We examined the pre- and postoperative audiograms of 40 patients (11 males, 29 females; mean age 38.7 years; range, 13 to 62 years) included in the study. We divided the patients into two groups as those with or without Carhart notch. We calculated the hearing averages at 500, 1000, 2000, and 4000 Hz on the audiogram peri- and postoperatively. We investigated whether there was any significant difference in postoperative hearing gain between those with or without Carhart notch.
RESULTS: Of the patients, 24 did not have any Carhart notch (57.5%), while 16 had a Carhart notch (40%). We did not observe any statistically significant difference between airway threshold averages of Carhart (-) and Carhart (+) groups pre- or postoperatively at 1000, 2000 or 4000 Hz. Increase in hearing gain at postoperative 500, 1000, 2000, and 4000 Hz was statistically significant in both groups.
CONCLUSION: Otosclerosis surgery is an application that increases hearing gain. The presence of any Carhart notch on audiogram does not seem to affect surgical success; however, studies with wider series are needed to illuminate this.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In Turkish) (2111 accesses)

3.
Paranasal fungus ball infection: Review of the literature with 15 cases
Pages 54 - 58
Ibrahim Ketenci, Yaşar Ünlü, Kerem Kökoğlu, Mehmet İlhan Şahin
AMAÇ: Bu çalışmada paranazal mantar topu literatürü 15 olgu eşliğinde gözden geçirildi.
YÖNTEMLER: Fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi (FESC) ya da Modifiye Caldwell Luc yaklaşımı uygulanmış ve deShazo tanısal kriterlerini sağlayan 15 hasta (6 erkek, 9 kadın; ort. yaş 56.2 yıl; dağılım, 33-86 yıl) çalışmaya dahil edildi. Hastaların ayrıntılı öyküleri, fiziksel ve endoskopik muayeneleri, tam kan sayımı sonuçları, görüntüleme bulguları, ameliyat raporları, mikolojik ve histopatolojik bulguları retrospektif olarak incelendi.
BULGULAR: On iki hastada eşlik eden başka hastalık yok iken bir hastada lenfoma, bir hastada karaciğer yetmezliği ve bir hastada da diyabetes mellitus vardı. Ana semptomlar 13 hastada yüz ve baş ağrısı, iki hastada burun tıkanıklığıydı. Bir hastada diş enstrümantasyonu öyküsü vardı. Ameliyat öncesi kan değerlerine göre hiçbir hastada eozinofili yoktu. Hiçbir hastada pulmoner aspergilloz veya astım öyküsü yoktu. Ameliyat öncesi görüntüleme incelemesinde yedi hastada sfenoid, yedi hastada maksiller sinüs tutulumu vardı. Bir hastada mantar topu orta konkada yerleşikti. Bilgisayarlı tomografide en sık gözlenen bulgu tüm hastalarda ilgili sinüslerdeki heterojen opasiteydi. Yedi hastada bu alanların içinde düzensiz kalsifikasyonlar ve heterojen görünümler vardı. Hastaların 13’ü FESC, ikisi modifiye Caldwell Luc işlemiyle ameliyat edildi. Ameliyat sırasındaki bulgular değerlendirildiğinde, sfenoid sinüs kaynaklı hastalarda sinüs ostiumu çevresinde granülasyon ve polipoid dokular vardı. On beş hastanın üçünde nazal polipozis vardı. Spesimenlerde pozitif kültür sonucu yoktu. Periyodik asit-Schiff boyama ile mikroskopik olarak invaziv olmayan mantar hifaları görüldü. Üç hastada ek olarak nazal poliple uyumlu mikroskopi vardı. Hiçbir hastaya ameliyat öncesi veya sonrasında sistemik ya da lokal antifungal tedavi verilmedi.
SONUÇ: Paranazal mantar topu bu bölgenin sinüzitlerinde ayırıcı tanıda akla gelmesi gereken, görüntüleme bulgusu ile tipik, antifungal gerektirmeyen ve cerrahi olarak tedavi edilebilen bir enfeksiyondur.
OBJECTIVE: This study aims to review the paranasal fungus ball literature with 15 cases.
METHODS: Fifteen patients (6 males, 9 females; mean age 56.2 years; range, 33 to 86 years) who underwent functional endoscopic sinus surgery (FESS) or modified Caldwell Luc approach applied and met the deShazo diagnostic criteria were included in the study. Patients’ detailed histories, physical and endoscopic examinations, complete blood count results, imaging findings, operative reports, and mycological and histopathological findings were reviewed retrospectively.
RESULTS: While 12 patients had no other accompanying disease, one patient had lymphoma, one patient had liver failure and one patient had diabetes mellitus. Major symptoms were face and head pain in 13 patients and nasal obstruction in two patients. There was dental instrumentation history in one patient. According to preoperative blood values, no patient had eosinophilia. No patient had any history of pulmonary aspergillosis or asthma. In preoperative imaging examination, seven patients had sphenoidal and seven patients had maxillary sinus involvement. In one patient, the fungus ball was localized in the middle concha. The most frequently observed finding in computed tomography was heterogeneous opacity in the involved sinuses in all patients. Seven patients had irregular calcifications and heterogeneous appearances within these areas. Of the patients, 13 were operated by FESS and two by modified Caldwell Luc procedure. When intraoperative findings were examined, there were granulation and polypoid tissues surrounding the sinus ostium in sphenoidal sinus-induced patients. Of the 15 patients, three had nasal polyposis. Specimens had no positive culture results. Non-invasive fungus hyphae were seen microscopically by periodic acid-Schiff staining. Three patients had additional microscopy compatible with nasal polyp. None of the patients was administered pre- or postoperative systemic or local antifungal treatment.
CONCLUSION: Paranasal fungus ball is an infection that should come to mind in the differential diagnosis of sinusitis of this region with typical imaging finding that does not require antifungal and may be treated surgically.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In Turkish) (3258 accesses)

4.
Dev servikal lipom: Olgu serisi ve literatür incelemesi
Pages 59 - 65
Ali Bayram, Altan Kaya, Ebru Akay, Nuri Ünsal, Cemil Mutlu
AMAÇ: Bu çalışmada literatür incelemesi eşliğinde dev servikal lipomlardan oluşan bir olgu serisi sunuldu.
YÖNTEMLER: Kliniğimizde dev servikal lipom nedeniyle ameliyat edilen toplam yedi hastanın (4 erkek, 3 kadın; ort. yaş 47.4 yıl; dağılım, 17-71 yıl) yaş ve cinsiyetleri ile beraber kitlenin bulunma süresi, büyüklüğü, yerleşim yeri, radyolojik ve histopatolojik bulguları kaydedildi. Ayrıca, literatürde dev servikal lipomlar ile ilgili İngilizce yazılmış olgu sunumları ve olgu serileri incelendi. PubMed veri tabanı taramasında “dev servikal lipom” ve “boyunda dev lipom” terimleri kullanıldı.
BULGULAR: Hastaların başlıca yakınması boyunda büyük ve ağrısız kitleydi. Bütün hastalarda kitle ciddi bir komplikasyon olmaksızın total cerrahi eksizyon ile çıkarıldı ve düzenli takiplerde nüks izlenmedi. Literatür taramasında, Ocak 1973 ve Haziran 2017 tarihleri arasında yayımlanan, iyi dökümente edilmiş 14 çalışmada 21 dev servikal lipom hastası bulundu.
SONUÇ: Lipomlar genellikle yavaş büyüyen, ağrısız ve asemptomatik kitleler şeklinde davrandığından tedavileri kimi hastalar tarafından göz ardı edilebilmekte, bu da kitlelerin dev boyutlara ulaşmasına neden olabilmektedir. Dev servikal lipomların tedavisi uygun ameliyat öncesi değerlendirme ve dikkatli cerrahi diseksiyon ile ciddi bir komplikasyon olmaksızın yapılabilir.
OBJECTIVE: This study aims to present a case series comprising giant cervical lipomas with a review of the literature.
METHODS: Of a total of seven patients (4 males, 3 females; mean age 47.4 years; range, 17 to 71 years) operated for giant cervical lipoma in our clinic, age and sex as well as tumor’s duration of presence, size, location, and radiological and histopathological findings were recorded. Also, the literature was reviewed for case reports and case series written in English concerning giant cervical lipomas. The terms “giant cervical lipoma” and “giant neck lipoma” were used in PubMed database search.
RESULTS: The main complaint of the patients was a large and painless mass in the neck. In all patients, the mass was removed with total surgical excision without any serious complication and no recurrences were observed in the regular follow-ups. In the literature review, 21 giant cervical lipoma patients were detected in 14 well-documented studies published between January 1973 and June 2017.
CONCLUSION: Since lipomas usually behave as slow growing, painless and asymptomatic masses, their treatment may be neglected by some patients, causing the masses to reach giant sizes. Management of giant cervical lipomas may be performed without any serious complication with proper preoperative evaluation and meticulous surgical dissection.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In English) (772 accesses)

5.
Farklı kulak burun boğaz ameliyatları öncesi sabah anksiyetesinin değerlendirilmesi
Pages 66 - 71
Murat Bınar, Burak Aşık, Hakan Genç
AMAÇ: Bu çalışmada kulak burun boğaz ameliyatı olacak hastalarda ameliyat günü sabahı ameliyat öncesi anksiyete ve farklı ameliyatlar için farklı kaygı düzeylerinin gelişip gelişmediği araştırıldı.
YÖNTEMLER: Çalışmaya 162 hasta ve 24 kontrol olmak üzere toplam 186 birey alındı. Ameliyat planlanan sıralı hastalardan, ameliyat sabahında Durumluk-Sürekli Kaygı Envanterini (STAI) doldurmaları istendi. Çalışma popülasyonu planlanan cerrahi işlemlerin ana başlıklarına göre beş gruba ayrıldı: (i) rinoloji, (ii) otoloji, (iii) baş-boyun cerrahisi, (iv) genel kulak burun boğaz ve (v) kontrol grubu. Toplam anksiyete puanları karşılaştırıldı ve STAI formundaki her bir madde özel olarak analiz edildi.
BULGULAR: STAI-Durumluk (S) ve STAI-Sürekli (T) formlarının toplam puanlarının analizine göre, cerrahi gruplar arasında anksiyete düzeylerinde anlamlı bir fark yoktu. Ayrıca, herhangi bir cerrahi grubu ile kontrol grubu arasında anlamlı bir fark bulunamadı. Spesifik madde analizi yapıldığında ise, STAI-S formundaki toplam 20 maddeden 13’ü (%65) gruplar arasında anlamlı olarak farklıydı ve baş-boyun cerrahisi geçirecek hastaların diğer cerrahi girişimlere göre daha fazla ameliyat öncesi anksiyete yaşadığını gösterdi (p<0.05).
SONUÇ: Farklı cerrahi işlemler farklı anksiyete seviyelerine neden olabilmektedir. Klinik personeli, kulak burun boğaz ameliyatı olacak hastaların hazırlanması ve yönetimi sırasında bu çalışmanın sonuçlarını dikkate almalıdır.
OBJECTIVE: This study investigated preoperative anxiety on the morning of surgery and whether or not different anxiety levels for different surgeries occurred in patients undergoing otorhinolaryngology surgeries.
METHODS: A total of 186 individuals including 162 patients and 24 controls were included in the study. The consecutive patients scheduled for surgery were requested to complete a State-Trait Anxiety Inventory (STAI) form on the morning of surgery. The study population was divided into five groups according to the major headings of planned surgical procedure: (i) rhinology, (ii) otology, (iii) head and neck surgery, (iv) general otolaryngology, and (v) control group. Total anxiety scores were compared and each item of the STAI form was specifically analyzed.
RESULTS: According to the analysis of total scores from the STAI-State (S) and the STAI-Trait (T), there was no significant difference in the level of anxiety among the surgery groups. Additionally, we could not find any difference between any of the surgery groups and the control group. When the specific item analysis was performed, 13 (65%) of the total 20 items of the STAI-S form were significantly different among the groups, and patients who underwent head and neck surgery showed more preoperative anxiety than those undergoing other surgical interventions (p<0.05).
CONCLUSION: Different surgical procedures may cause different levels of anxiety. The clinical staff should consider the outcomes of this study during the preparation and management of patients undergoing otorhinolaryngological surgeries.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In English) (849 accesses)

CASE REPORT
6.
Congenital subglottic web and unilateral vocal cord paralysis with asthma and stridor: A case report
Pages 72 - 74
Murat Doğan, İbrahim Hıra, Halil Polat, Altan Kaya, İbrahim Özcan
Larengeal web supraglottik, glottik ve subglottik bölgede yerleşebilen, doğuştan olabilmekle birlikte çoğu zaman önceki kaba larengeal cerrahiye bağlı olarak gelişebilen, larenksin her iki yarımını birbirine bağlayan perdemsi yapıdır. Olgumuz beş yıldır nefes darlığı ve ses kısıklığı nedeniyle astım tedavisi alan 13 yaşında erkek hasta idi. Kliniğimizde yapılan videolaringoskopide subglottik alanda web ve sol vokal kord paralizisi tespit edildi. Genel anestezi altında direkt laringoskopi yapıldı, radyofrekans ile subglottik web açıldı. Hastanın ameliyat sonrası nefes darlığı yakınması tamamen, ses kısıklığı ise kısmen düzeldi. Larengeal web ve tek taraflı vokal kord paralizi olmasına rağmen olgumuz 13 yaşına kadar gelmişti. Tüm radyolojik incelemelere rağmen patoloji tespit edilemeyebilir. Stridor ve dispne yakınması ile gelen çocuk hastalarda, doğuştan larenks patolojilerini ekarte etmek için endoskopik muayene mutlaka yapılmalıdır.
Laryngeal web is a membrane-like structure extending across both halves of the larynx which may develop in the supraglottic, glottic, and subglottic regions, and can be congenital but often develops due to previous coarse laryngeal surgery. Our case is of a 13-year-old male patient who had been receiving asthma treatment for five years due to dyspnea and hoarseness. Videolaryngoscopy performed at our clinic revealed subglottic web and left vocal cord paralysis. Direct laryngoscopy was performed under general anesthesia and the subglottic web was eradicated with radiofrequency. The patient’s postoperative dyspnea completely improved and hoarseness was partially improved. Despite laryngeal web and unilateral vocal cord paralysis, our patient was 13 years of age. Despite all radiological examinations, pathology may remain undetected. Endoscopic examination must be especially performed in children with stridor and dyspnea to exclude congenital laryngeal pathologies.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In English) (821 accesses)

7.
Extraordinary bleeding control technique for massive bleeding in maxillofacial injury due to improvised explosive device
Pages 75 - 78
Mehmet Burak Aşık, Mustafa Suphi Turgut
Yakın mesafeden gelişen ve vital organları etkileyen el yapımı patlayıcı (EYP) patlamaları maksillofasyal, trunkal ve torakoabdominal bölgelerde önemli morbid sonuçlar doğurabilir. Bu yazıda, maksiller bölgede EYP yaralanması nedeniyle hastanemize başvuran 21 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Sağ maksiller alanda yüzeyel ve derin dokuları etkilemiş 3¥2 cm’lik doku defekti ve defektin içinden masif kanama izlendi. Sağ internal maksiller ve sfenopalatin arterler klemplendi ve masif kanama durduruldu. Ancak sızma şeklinde kanamanın durmaması nedeniyle internal karotis arter laserasyonu olasılığı da düşünülerek acil müdahale edebilmek ve yeterli eksternal basıyı sağlayabilmek amacıyla halihazırda hemodinamisi stabil olan hastada maksiller ve pterigopalatin alanlara hemostatik tampon materyali yerleştirildi ve sağ bukkal flep açık abdominal tamponlama tekniği ile açık bırakıldı. Üç gün sonra rekonstrüktif ve ikinci kontrol amaçlı uygulanan cerrahi sırasında hemostatik tampon materyali ve eksternal tamponlar çıkarıldıktan sonra açık bırakılan bukkal flep altında sızmanın ve aktif kanamanın olmadığı izlendi. Abdominal cerrahilerde uygulanan bu tamponlama uygulamasının yeterli alan ve uygun endikasyon dahilinde masif kanama kontrolü için maksillofasyal cerrahilerde de kullanılabileceği sonucuna varabiliriz.
Improvised explosive device (IED) injuries that develop from near-distance and affect the vital organs may cause significant morbid results in maxillofacial, truncal and thoracoabdominal regions. In this article, we present a 21-year-old male patient admitted to our hospital due to IED injury of maxillary region. Tissue defect of 3¥2 cm that affected the superficial and deep tissues and massive hemorrhage from within the defect were observed in right maxillary region. Right internal maxillary and sphenopalatine arteries were clamped and massive hemorrhage was stopped. However, since the leaking hemorrhage did not stop in the patient with currently stable hemodynamics, hemostatic buffering material was packed into maxillary and pterygopalatine regions to perform immediate treatment considering a possibility of internal carotid artery laceration and to provide adequate compression and the right buccal flap was left open with open abdominal buffering technique. After the hemostatic buffering material and external buffers were removed during the reconstructive and second-look surgery that was performed three days later, leakage or active hemorrhage was not seen under the buccal flap that was left open. We may conclude that this buffering administration, which is performed in abdominal surgeries, may also be used in maxillofacial surgeries for massive hemorrhage control in case of sufficient area and proper indication.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In Turkish) (961 accesses)

8.
Asymptomatic vallecular cyst causing challenging intubation
Pages 79 - 81
Özgür Erdem, Hülya Eyigör, Ömer Tarık Selçuk, Mustafa Deniz Yılmaz, Üstün Osma
Valleküler kistler nadiren solunum sıkıntısı, stridor veya yutma güçlüğüne neden olurken çoğu zaman asemptomatik olan benign larengeal kitlelerdir. Asemptomatik valleküler kistler beklenmedik zorlu entübasyon olgularının nedeni olarak literatürde nadiren yer almıştır. Bu yazıda, ürolojik ameliyat için entübasyona izin vermeyen valleküler kisti olan 62 yaşında bir erkek hasta yakın zamanlı literatür ışığında sunuldu.
Vallecular cysts are benign laryngeal masses that rarely cause respiratory distress, stridor or swallowing difficulty, while often being asymptomatic. Asymptomatic vallecular cysts have rarely appeared in the literature as the reason of unexpected challenging intubation cases. In this article, we present a 62-year-old male patient who had a vallecular cyst that did not allow intubation for urologic operation in light of the recent literature.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In Turkish) (1884 accesses)

REVIEW
9.
Effect of organophosphate insecticides on vestibulocochlear system
Pages 82 - 85
Harun Acıpayam, Hasan Emre Koçak
Organofosfatlı (OF’li) insektisitler tüm dünyada tarım işçiliğinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Yaygın kullanımları nedeniyle OP intoksikasyonları acil servislerde sık görülmektedir. Organofosfat intoksikasyonlarının vestibülokochlear sistem üzerine etkileri bir çok hayvan çalışması üzerinde gösterilmiş olmasına rağmen, literatürde tarım işçileri üzerine az sayıda çalışma vardır. Bu derlemede, OF’lerin vestibülokochlear sistem üzerine etkileri güncel literatür eşliğinde sunuldu.
Organophosphate (OP) insecticides are widely used in agricultural labor all over the world. Organophosphate intoxications are frequently observed in emergency services due to their common use. Although the effects of OP intoxications over the vestibulocochlear system were demonstrated in many animal studies, there are a limited number of studies in the literature on agricultural workers. In this review, we present the effects of OPs on the vestibulocochlear system in light of the current literature.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In Turkish) (952 accesses)