Volume: 4  Issue: 1 (2016)
Hide Abstracts | << Back
ORIGINAL RESEARCH
1.
Evaluation of quality of life in adults with unilateral hearing loss and bilateral mild sensorineural hearing loss
Pages 1 - 6
Levent Küfeciler, Banu Müjdeci, Fatma Tülin Kayhan
AMAÇ: Bu çalışmada, tek taraflı işitme kaybı (TTİK) ve iki taraflı hafif derecede sensörinöral işitme kaybı (SNİK) olan yetişkinlerde yaşam kalitesi değerlendirildi.
YÖNTEMLER: 01 Ocak 2015 - 30 Mayıs 2015 tarihleri arasında tek taraflı ve iki taraflı işitme kaybı nedeni ile kliniğimize başvuran 40 hasta ve normal işiten 20 birey (29 erkek, 31 kadın; ort. yaş 33.88±8.32 yıl; dağılım 21-45 yıl) çalışmaya dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen bireyler grup 1 (TTİK’lı 20 hasta), grup 2 (iki taraflı hafif SNİK’li 20 hasta) ve kontrol grubu (normal işiten 20 birey) olmak üzere üç gruba ayrıldı. Tüm gruplar, Beck depresyon envanteri (BDE), Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa Formu Türkçe versiyonu (WHOQOL-BREF-TR) ve kısa form 36 (KF-36) ile değerlendirildi.
BULGULAR: Gruplar arasında BDE toplam puanları, WHOQOL-BREF-TR’nin tüm alt grup puanları ve KF-36’nın fiziksel rol, emosyonel rol, sosyal fonksiyon, mental sağlık, canlılık ve genel sağlık alt grup puanlarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık vardı (p<0.05).
SONUÇ: Beck depresyon envanteri, WHOQOL-BREF-TR ve KF-36, işitme kaybı olan bireylerde işitme kaybının yaşam kalitesi üzerindeki etkisi hakkında bilgi sağlayabilir.
OBJECTIVE: This study aims to evaluate the quality of life in adults with unilateral hearing loss (UHL) and bilateral mild sensorineural hearing loss (SNHL).
METHODS: Forty patients with unilateral and bilateral hearing loss and 20 subjects with normal hearing (29 males, 31 females; mean age 33.88±8.32 year; range 21 to 45 year) who admitted to our clinic between January 01, 2015 and May 30, 2015 were included in the study. Subjects were divided into three groups as group 1 (20 patients with UHL), group 2 (20 patients with bilateral mild SNHL), and control group (20 subjects with normal hearing). All groups were evaluated with Beck depression inventory (BDI), World Health Organization Quality of Life Scale Short Form Turkish version (WHOQOL-BREF-TR), and short form 36 (SF-36).
RESULTS: Statistically significant differences were present between the groups with regard to total scores of BDI, all subgroup scores of WHOQOL-BREF-TR, and the physical role, emotional role, social function, mental health, vitality, and general health subgroup scores of SF-36 (p<0.05).
CONCLUSION: Beck depression inventory, WHOQOL-BREF-TR, and SF-36 may provide information regarding the effect of hearing loss on quality of life in individuals with hearing loss.
[Abstract] [Full Text]  (Article In Turkish) (1945 accesses)

2.
Comparison of Tinnitus Handicap Inventory and Beck Depression-Anxiety Inventories
Pages 7 - 11
Hacer Baran, Ozan Gökdoğan, Taliye Çakabay
AMAÇ: Bu çalışmada tinnitus yakınması olan hastalarda Tinnitus Handikap Envanteri (THE) ile Beck Depresyon ve Anksiyete Envanterleri (BDE/BAE) arasındaki ilişki değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Kasım 2012 - Mayıs 2013 tarihleri arasında tinnitus yakınması ile kliniğimize başvuran 41 hasta (23 erkek, 18 kadın; ort. yaş 49.1 yıl; dağılım 18-62 yıl) BDE, BAE ve THE anketine dahil edildi ve hastaların odyolojik değerlendirmeleri yapıldı. Hastaların THE, BDE, BAE skorları arasındaki ilişki istatistiksel olarak incelendi.
BULGULAR: Tinnitus Handikap Envanteri skorları, BDE ve BAE skorları ile anlamlı olarak ilişkiliydi. Tinnitus Handikap Envanteri, BDE ve BAE skorları ile odyolojik test sonuçları arasında anlamlı ilişki yoktu.
SONUÇ: Yüksek THE skorları olan hastalar depresif ve anksiyöz kişiliğe sahip olabileceğinden psikiyatrik değerlendirmeye yönlendirilmelidir.
OBJECTIVE: This study aims to evaluate the correlation between Tinnitus Handicap Inventory (THI) and Beck Depression-Anxiety Inventories (BDI/BAI) in patients with tinnitus complaint.
METHODS: Forty-one patients (23 males, 18 females; mean age 49.1 years; range 18 to 62 years) who admitted to our clinic with tinnitus complaint between November 2012 and May 2013 were included in BDI, BAI, and THI questionnaires and their audiological evaluations were performed. The correlation between THI, BDI, and BAI scores of the patients was statistically analyzed.
RESULTS: Tinnitus Handicap Inventory scores were significantly correlated with BDI and BAI scores. There was no significant correlation between THI, BDI, and BAI scores and audilogical test results.
CONCLUSION: Since patients with high THI scores might have depressive and anxious personalities, they should be directed for psychiatric assessment.
[Abstract] [Full Text]  (Article In Turkish) (2769 accesses)

3.
Correlation between staging and perineural, vascular, and extracapsular invasion findings in oral cavity squamous cancers
Pages 12 - 16
Fatma Çaylaklı, Muhammed Furkan Sökmen, Cem Özer, Haluk Yavuz, Alper Nabi Erkan, Can Alper Çağıcı, Fulya Özer, İsmail Yılmaz, Cüneyt Yılmazer
AMAÇ: Bu çalışmada oral kavite skuamöz hücreli kanserlerinde prognostik faktör olan evreleme ile perinöral, vasküler ve ekstrakapsüler invazyon varlığının ilişkisi değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Çalışmaya Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Kulak Burun Boğaz Kliniği’nde Şubat 2002 - Nisan 2013 tarihleri arasında oral kavite skuamöz hücreli karsinom nedeniyle ameliyat edilen 62 hasta (36 erkek, 26 kadın ort. yaş 63.8±14.6 yıl; dağılım 28-89 yıl) dahil edildi. Hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalara tedavi için cerrahi ve bir kısım hastaya da cerrahiye ek olarak radyoterapi ve kemoterapi uygulandı.
BULGULAR: Hastaların 40’ı erken evrede (evre 1 ve 2), 22’si ileri evrede idi (evre 3 ve 4). Erken evrede olan hastaların üçünde perinöral invazyon, birinde vasküler invazyon vardı. İleri evrede olan hastaların üçünde ekstrakapsüler invazyon, 12’sinde perinöral invazyon, dördünde de vasküler invazyon vardı.
SONUÇ: Çalışma bulgularımıza göre, kanser evresi ilerledikçe perinöral, vasküler ve ekstrakapsüler invazyon gibi prognostik faktörlerin görülme sıklığı artmaktadır.
OBJECTIVE: This study aims to evaluate the correlation between staging and presence of perineural, vascular, and extracapsular invasions which are prognostic factors in oral cavity squamous cell cancers.
METHODS: The study included 62 patients (36 males, 26 females; mean age 63.8±14.6 years; range 28 to 89 years) who were operated due to oral cavity squamous cell carcinoma between February 2002 and April 2013 in Başkent University Adana Dr. Turgut Noyan Application and Research Center. For treatment, the patients were performed surgery and some patients were performed radiotherapy and chemotherapy in addition to surgery.
RESULTS: Of the patients, 40 were in the early stage (stage 1 and 2) and 22 were in the advanced stage (stage 3 and 4). Of the patients in the early stage, three had perineural invasion and one had vascular invasion. Of the patients in the advanced stage, three had extracapsular invasion, 12 had perineural invasion, and four had vascular invasion.
CONCLUSION: According to our study findings, the prevalence of prognostic factors including perineural, vascular, and extracapsular invasions increases as the cancer stage advances.
[Abstract] [Full Text]  (Article In Turkish) (2829 accesses)

4.
Hearing levels in patients with subclinical hypothyroidism
Pages 17 - 21
Kamran Sarı, Mesut Sipahi, Nagihan Sarı, Tekin Yıldırım, Ergin Arslan, Mahmut Özkırış
AMAÇ: Bu çalışmada, subklinik hipotiroidizmli hastaların işitme düzeyleri saf ses odyometrisi ile incelendi.
YÖNTEMLER: Çalışmaya Kasım 2014 - Ekim 2015 tarihleri arasında kliniğimizde subklinik hipotiroidizm tanısı konulan 28 hasta (6 erkek, 22 kadın; ort. yaş 42.6 yıl; dağılım 22-63 yıl) ve 29 sağlıklı kontrol (9 erkek, 20 kadın; ort. yaş 41.8 yıl; dağılım 18-61 yıl) dahil edildi. Tüm katılımcılara saf ses odyometrisi uygulandı. Saf ses ortalamaları 250, 500, 1000, 2000, 4000 ve 8000 Hz’de ölçüldü.
BULGULAR: Hasta grubunda sol kulakta 1000, 2000 ve 4000 Hz’de saf ses ortalamaları kontrol grubuna kıyasla anlamlı derecede daha yüksek idi (p<0.05). Hasta grubunda beş hastada işitme kaybı vardı (dört hastada sensörinöral işitme kaybı, bir hastada bir kulakta iletim, diğer kulakta miks tip işitme kaybı). Kontrol grubunda iki bireyde işitme kaybı saptandı (her ikisi de sensörinöral işitme kaybı). Subklinik hipotiroidili hastalarda saf ses ortalamaları, belli frekanslar dışında kontrol grubu ile benzerdi.
SONUÇ: Çalışmamızda işitme kayıplı hasta sayısı kontrol grubuna göre daha fazlaydı. Bu yüzden subklinik hipotiroidili hastaların belli aralıklarla tonal odyometri ile değerlendirilmesini önermekteyiz.
OBJECTIVE: This study aims to analyze the hearing levels of patients with subclinical hypothyroidism with pure-tone audiometry.
METHODS: The study included 28 patients (6 males, 22 females; mean age 42.6 years; range 22 to 63 years) diagnosed with subclinical hypothyroidism at our clinic between November 2014 and October 2015 and 29 healthy controls (9 males, 20 females; mean age 41.8 years; range 18 to 61 years). Pure-tone audiometry was performed to all participants. Pure-tone averages were measured at 250, 500, 1000, 2000, 4000, and 8000 Hz.
RESULTS: In the patient group, pure-tone averages in left ear were significantly higher compared to the control group at 1000, 2000, and 4000 Hz (p<0.05). In the patient group, five patients had hearing loss (sensorineural hearing loss in four patients, conductive type hearing loss at one ear and mix type hearing loss at the other ear in one patient). Hearing loss was detected in two individuals in the control group (both sensorineural hearing loss). In patients with subclinical hypothyroidism, pure-tone averages were similar with the control group except for certain frequencies.
CONCLUSION: In our study patients with hearing loss were higher than control group. For this reason in patients with subclinical hypothyroidi we recommend evaluation with pure- tone audiometry in certain intervals.
[Abstract] [Full Text]  (Article In Turkish) (1880 accesses)

5.
Derin boyun enfeksiyonu olan 160 hasta ile yedi yıllık deneyim
Pages 22 - 26
Arzu Karaman Koç, Wesam Mohammad Alakhras, Harun Acıpayam, Hasan Emre Koçak, Fatma Tülin Kayhan
AMAÇ: Bu çalışmada derin boyun enfeksiyonu (DBE) tanısı konmuş çocuk ve yetişkin hastalar klinik özellikler, etyoloji, enfeksiyon veya apsenin yerleşimi, tedavi, prognoz ve demografik özellikler açısından değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Bu retrospektif çalışmaya 160 DBE hastası (96 erkek, 64 kadın; ort. yaş 28.2 yıl; dağılım 1-78 yıl) dahil edildi. Etyolojik faktörler, mevsimsel üstünlük, şikayetler, sigara ve alkol kullanımı gibi alışkanlıklar, önceki antibiyotik kullanımları, radyolojik ve laboratuvar bulguları, patolojinin yerleşimi, kültür sonuçları, tedavi yöntemleri, komplikasyonlar, hastalık ve hastanede kalış süreleri incelendi.
BULGULAR: En sık gözlenen etyolojik faktör diş enfeksiyonuydu. Elli hasta klinik olarak boğaz ağrısı ile başvurdu. Derin boyun enfeksiyonları farklı alanlarda yerleşimliydi ve en yaygın yerleşim yerleri sırasıyla peritonsiller, parafarengeal ve submandibüler alanlardı. Hastaların yaklaşık %50’si tek başına ampirik ampisilin sulbaktam tedavisine yanıt verdi. Ludwig anjinalı bir hasta dekompanse kalp yetmezliğinden kaybedildi.
SONUÇ: Yüksek morbidite ve mortalite oranları nedeniyle klinisyenlerin DBE’nin ayırıcı tanısı ve tedavisi hakkında bilgilendirilmesi büyük önem arz etmektedir.
OBJECTIVE: This study aims to evaluate pediatric and adult patients diagnosed with deep neck infection (DNI) in terms of clinical features, etiology, infection or abscess localization, treatment, prognosis, and demographics.
METHODS: This retrospective study included 160 DNI patients (96 males, 64 females; mean age 28.2 years; range 1 to 78 years). Etiological factors, seasonal superiority, complaints, habits such as smoking and alcohol consumption, previous antibiotic usage, radiological and laboratory findings, location of the pathology, culture results, modalities of treatment, complications, and durations of disease and hospital stay were analyzed.
RESULTS: Most frequently observed etiological factor was dental infection. Fifty patients clinically presented with sore throat. Deep neck infections were located in various areas, the most common locations being the peritonsillar, parapharyngeal, and submandibular areas, respectively. Approximately 50% of the patients responded to only empirical ampicillin-sulbactam treatment. One patient with Ludwig’s angina died due to decompensated heart failure.
CONCLUSION: Due to its high mortality and morbidity rates, it is of utmost importance for physicians to be informed regarding the differential diagnosis and treatment of DNI.
[Abstract] [Full Text]  (Article In English) (1246 accesses)

CASE REPORT
6.
Pseudoepitheliomatous hyperplasia of the hard palate: case report
Pages 27 - 30
Ozan Erol, Erdinç Aydın
Psödoepitelyomatöz hiperplazi, mukokütanöz yüzeylerde reaktif epitelyal çoğalma gösteren benign bir lezyondur. Psödoepitelyomatöz hiperplazi, klinik ve patolojik olarak yassı hücreli karsinom ile karıştırılır. Bu nedenle, doğru tanı ile daha radikal tedavi seçeneklerinin önüne geçilebilir. Tanıda immünohistokimyasal boyalar da yardımcı olabilmektedir. Bu olgu sunumunda, psödoepitelyomatöz hiperplazi ve yassı hücreli karsinomun ayırıcı tanısı ve tedavisi üzerinde durulmuştur.
Pseudoepitheliomatous hyperplasia is a benign lesion which shows reactive epithelial proliferation on mucocutaneous surfaces. Pseudoepitheliomatous hyperplasia is confused with squamous cell carcinoma clinically and pathologically. Therefore, more radical treatment options may be avoided with correct diagnosis. Immunohistochemical stains may also be useful for diagnosis. This case report focuses on the differential diagnosis and treatment of pseudoepitheliomatous hyperplasia and squamous cell carcinoma.
[Abstract] [Full Text]  (Article In Turkish) (4992 accesses)

7.
Iatrogenic vocal process fracture and arytenoid dislocation caused by transesophageal echocardiography
Pages 31 - 34
Adem Binnetoglu, Tekin Baglam, Ali Cemal Yumusakhuylu, Melis Demirag Evman, Berat Demir, Murat Sari
Aritenoid dislokasyonu (AD) larengeal travmaya sekonder gelişebilen nadir bir durumdur. Aritenoid dislokasyonu ile birlikte olan vokal proses kırığına tanı koymak için fiberoptik larengoskopi, larengeal bilgisayarlı tomografi ve larengeal elektromiyografi kullanılır. Bu yazıda, transözofageal ekokardiyografiden sonra ses kısıklığı olan 26 yaşında bir kadın hasta sunuldu. Eşlik eden AD ve vokal proses kırığı tanısıyla kapalı redüksiyon uygulandı. Üst solunum yolu ve sindirim sisteminde enstrüman kullanılan ve özellikle AD tanısı konulup redüksiyon işlemlerine yanıt vermeyen tüm hastalarda kapalı redüksiyon düşünülmelidir.
Arytenoid dislocation (AD) is a rare condition that may occur secondary to laryngeal trauma. Fiberoptic laryngoscopy, laryngeal computed tomography, and laryngeal electromyography are used to diagnose vocal process fracture in conjunction with AD. In this article, we report a 26-year-old female patient with hoarseness after transesophageal echocardiography. With the diagnosis of concomitant AD and vocal process fracture, closed reduction was performed. Closed reduction should be considered for all patients in whom instruments have been used in the upper aerodigestive tract and particularly who are diagnosed as AD and non-responsive to reduction procedures.
[Abstract] [Full Text]  (Article In English) (1797 accesses)

8.
Giant concha bullosa causing severe nasal obstruction
Pages 35 - 38
Ömer Erdur, Çağdaş Elsürer, Ertuğrul Kibar, Mete Kaan Bozkurt
Sinonazal bölgenin en sık görülen anatomik varyasyonu olan konka bülloza, orta konkanın pnömatizasyonu olarak tanımlanır. Konka bülloza genellikle asemptomatik olsa da boyutuna bağlı olarak nazal septum ve osteomeatal bölge ile ilişkisine göre semptomatik hale gelebilir. En sık karşılaşılan semptomlar burun tıkanıklığı, baş ve yüz bölgesinde ağrı, koku problemleri, sinüzit, postnazal akıntı ve hipozmidir. Tanı; anterior rinoskopi, endoskopik muayene ve paranazal sinüs tomografisiyle konulur. Tedavide yeterli burun açıklığı sağlamak amacıyla endoskopik yöntemle orta konkanın parsiyel rezeksiyonu yapılır. Bu yazıda kronik baş ağrısı, burun tıkanıklığı ve koku alma bozukluğuna neden olan tek taraflı dev konka büllozası olan 34 yaşında bir kadın hasta literatür eşliğinde sunuldu.
Concha bullosa, which is the most frequent anatomic variation of the sinonasal region, is defined as the pneumatization of the middle turbinate. Although concha bullosa is usually asymptomatic, it may become symptomatic according to its relationship with the nasal septum and osteomeatal region based on its size. The most frequent symptoms are nasal obstruction, pain in head and face region, olfactory problems, sinusitis, postnasal discharge, and hyposmia. Diagnosis is established by anterior rhinoscopy, endoscopic examination, and paranasal sinus tomography. To ensure sufficient nasal patency for treatment, partial resection of the middle turbinate is performed by endoscopic method. In this article, we report a 34-year-old female patient with unilateral giant concha bullosa causing chronic headache, nasal obstruction, and olfactory disorder in the light of the literature.
[Abstract] [Full Text]  (Article In Turkish) (5735 accesses)

REVIEW
9.
Basic nutrition assistance for head and neck cancer patients
Pages 39 - 43
Erdem Atalay Cetinkaya, Mehmet Refik Sezgin, İbrahim Çukurova
Baş ve boyun kanseri hastalarında yüksek malnütrisyon riski vardır. Bu hastalarda yoğun beslenme desteğini teşvik etmek için giderek artan kanıtlar bulunmaktadır. Beslenme desteğinin amaçları beslenme bozukluğunu engellemek ve tedavi etmek, antitümör tedaviye dayanma gücünü artırmak, antitümör tedavinin yan etkilerini azaltmak ve yaşam standardını artırmaktır. Avrupa Klinik Beslenme ve Metabolizma Derneği kılavuzları kanser hastaları için beslenme hakkında Avrupa’dan ilk kanıta dayalı önerilerdir. Bu derlemede, beslenme bozukluğu değerlendirmeleri, beslenme sorunları, beslenme danışmanlığı ve hasta deneyimleri özetlendi.
Head and neck cancer patients live under a high risk of nutrition deficiency. There is an increasing body of evidence to approve intensive nourishment help to these patients. The purposes of nourishment support are to avert and handle dietary deficiency, augment tolerance to cancer therapy, reduce the adverse effects of cancer therapy, and increase quality of life. The European Society for Clinical Nutrition and Metabolism guidelines are the first evidence-based European recommendations for nourishment for cancer patients. In this review, we summarized malnutrition assessments, nutritional problems, and nutritional counselling and patient experiences.
[Abstract] [Full Text]  (Article In English) (1222 accesses)