Volume: 1  Issue: 2 (2013)
Hide Abstracts | << Back
INVITED REVIEW
1.
An approach to unilateral hearing loss
Pages 47 - 52
Ş. Armağan İncesulu
Tek taraflı işitme kaybı bir kulakta normal işitme varken, karşı kulakta 20 dB ve daha fazla sensörinöral işitme kaybı olmasıdır. İki taraflı işitme yön tayini ve özellikle gürültüde konuşmaların ayırt edilmesi ve ses kalitesi açısından önemlidir. Tek taraflı işitme çocuk hastalarda, çevresel faktörlerin de etkisiyle, dil gelişiminde gerilik, akademik başarıda düşüklük ve davranış sorunlarına neden olurken, erişkin hastalarda hayal kırıklığı, özellikle gürültüde konuşmaları ayırt edememe ve iş ve sosyal hayatta zorluklara neden olur. Viral nedenler, doğuştan anomaliler, pre- ve perinatal faktörler, kafa travması, menenjit, tümörler ve ani işitme kaybı en sık nedenlerindendir. Bu hastaların rehabilitasyonuna hastanın durumu ve isteğine göre karar verilmelidir. Rehabilitasyon seçenekleri arasında klasik işitme cihazı, sinyallerin karşı taraf yönlendirmesi, frekans modülasyon cihazı, kemiğe monte edilebilir işitme cihazı ve koklear implantasyon sayılabilir.
Unilateral hearing loss can be defined as normal hearing in one ear, while 20 dB or more sensorineural hearing loss is present in the opposite ear. Bilateral hearing is important for localization and speech discrimination in the noise particularly, and the sound quality. Unilateral hearing may lead to delayed language development, decreased academic performance, and behavioral problems with the environmental factors in pediatric patients, whereas it may cause frustration, inability to distinguish speech in noise particularly, and difficulties at work and social life in adult patients. The most common causes are viral culprits, congenital abnormalities, pre- and perinatal factors, head trauma, meningitis, tumors and sudden hearing loss. Rehabilitation of these patients should be based on the patient's condition and patient’s request. The options of rehabilitation include conventional hearing aid, contralateral routing of signals, frequency modulation device, bone-anchored hearing aids and cochlear implantation.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In Turkish) (17020 accesses)

ORIGINAL RESEARCH
2.
A comparison of transseptal suturing and polyvinyl acetate sponge nasal packing after nasal septal surgery
Pages 53 - 57
İlhan Ünlü, Ethem Erdal Samim
AMAÇ: Bu çalışmada septoplasti yapılan hastalarda ameliyat sonrası ön polivinil asetat (PVA) sünger burun tamponu ve transseptal dikişin sonuçları karşılaştırıldı.
YÖNTEMLER: Çalışmaya Şubat 2008 - Mayıs 2011 tarihleri arasında kliniğimizde septoplasti ameliyatı yapılan 540 hasta alındı. Hastaların 282’sine klasik PVA tampon, 258’ine transseptal dikiş uygulanandı. Hasta dosyalarından ağrı, kanama, septal sineşi, hematom ve septal perforasyon verileri kaydedildi. Ameliyat sonrası tampon çıkarılıncaya kadar olan ağrı düzeyleri görsel analog ölçeği ile değerlendirildi.
BULGULAR: Hematom, sineşi, perforasyon ve kanama açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Transseptal dikiş uygulanan hastalarda ameliyat sonrası ağrı düzeyi anlamlı olarak daha düşük idi (p<0.05).
SONUÇ: Her iki tekniğin muhtemel avantaj ve dezavantajları göz önünde bulundurularak, tedavi seçimi cerrahın deneyimine göre yapılmalıdır.
OBJECTIVE: This study aims to compare the postoperative results of anterior polyvinyl acetate (PVA) sponge nasal packing and transseptal suturing in patients undergoing septoplasty.
METHODS: Between February 2008 and May 2011, 540 patients who underwent septoplasty in our clinic were included. Of these patients, 282 were administered conventional PVA packing, while 258 were administered transseptal suturing. Data related to pain, bleeding, septal synechiae, hematoma and septal perforation were obtained from the medical files. The postoperative pain until the nasal pack was extracted assessed by the visual analog scale.
RESULTS: There was no statistically significant difference between the groups in terms of hematoma, synechiae, perforation and bleeding (p>0.05). Patients who were applied transseptal suturing had a significantly lower level of postoperative pain (p<0.05).
CONCLUSION: Considering possible advantages and disadvantages of both techniques, the treatment of choice should be based on the experience of the surgeon.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In Turkish) (2915 accesses)

3.
The effect of the postadenoidectomy nasopharyngeal evaluation with an endoscopy and mirror on treatment outcomes
Pages 58 - 63
Murat Salihoğlu, Halil Çalışkan, Adem Çakmak
AMAÇ: Bu çalışmada geleneksel adenoidektomi sonrası cerrahi bölgenin arka rinoskopi aynası veya endoskopi eşliğinde değerlendirilmesinin ameliyat sonrası sonuçlar üzerindeki muhtemel etkileri araştırıldı.
YÖNTEMLER: Adenoid vejetasyon tanısı konulan 73 çocuk hasta (35 kız, 38 erkek; ort yaş 6.8±1.4 yıl; dağılım 3-14 yıl) çalışmaya dahil edildi. Nazofarenkste kalıntı doku varlığını saptamak için rijit teleskop ile transnazal veya transoral olarak geleneksel adenoidektomi sonrası endoskopik değerlendirme yapılan hastalar çalışma grubunu, nazofarenksin indirekt olarak ışık altında arka rinoskopi aynası ile değerlendirildiği hastalar ise kontrol grubunu oluşturdu. Kalıntı adenoid dokuları, adenoid küreti ve nazofarenks panç forsepsi ile temizlendi. Ameliyat sonrasında hastaların birinci hafta, birinci ay ve altıncı ayda kontrolleri yapıldı. Kontrollerine gelmeyen hastaların ailelerine telefon edilerek bilgi alındı.
BULGULAR: Geleneksel adenoidektomi sonrasında çalışma grubunda 14 hastada (%43.7), kontrol grubunda 19 hastada (%46.3) çıkarılması gereken kalıntı adenoid dokusu tespit edildi. Her iki grup arasında anlamlı bir fark görülmedi (p=0.82). Altıncı ayda çalışma grubunda bir, kontrol grubunda iki hastada medikal tedaviye yanıt vermeyen ve adenoidektomi gerektirecek nüks adenoid hipertrofi saptandı. Altıncı ayda gruplar arasında nüks oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p=0.71).
SONUÇ: Adenotom ve küretlerin kullanıldığı ve nazofarenksin parmak ile muayene edildiği ve ışık altında indirekt olarak larenks aynası ile görüntülendiği geleneksel adenoidektomi, halen tatmin edici bir tedavi yöntemi olarak görünmektedir.
OBJECTIVE: This study aims to investigate possible effects of posterior rhinoscopy mirror or endoscopic evaluation of the surgical site on postoperative outcomes following conventional adenoidectomy.
METHODS: A total of 73 patients (35 girls, 38 boys; mean age 6.8±1.4 years; range 3 to 14 years) who were diagnosed with adenoid vegetation were included. The study group consisted of patients who underwent a transnasal or transoral endoscopic examination by a rigid telescope to diagnose the presence of any residual tissue after conventional adenoidectomy, while the control group included patients who underwent nasopharyngeal examination under indirect light by a posterior rhinoscopy mirror. Residual adenoid tissues were removed using an adenoid curette and nasopharynx punch forceps. Patients were followed at first week, first month and sixth month postoperatively. Information was taken from families of the patients who failed to come to their scheduled visit by telephone.
RESULTS: Residual adenoid tissues requiring to be removed after conventional adenoidectomy were identified in 14 patients (43.7%) in the study group and in 19 patients (46.3%) in the control group. There was no significant difference between two groups (p=0.82). One patient in the study group and two patients in the control group had recurrent adenoid hypertrophy which was refractory to medical treatment and required adenoidectomy at six month. There was no statistically significant difference in the recurrence rates between the groups at six months (p=0.71).
CONCLUSION: Conventional adenoidectomy in which adenotome and curettes are used and nasopharynx is examined by finger and viewed under indirect light using a laryngeal mirror seems to be still a satisfactory treatment modality.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In Turkish) (3397 accesses)

4.
Sensitivity, specificity and accuracy of computed tomography in patients with cholesteatoma
Pages 64 - 68
Elif Hocaoğlu, Sema Aksoy, Arda Kayhan, Ömer Erdur, Aylin Karahasanoğlu, Tan Cimilli
AMAÇ: Bu çalışmada kolesteatomlu hastalarda ameliyat öncesi yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografinin (YÇBT) duyarlılık, özgüllük ve doğruluk değerleri araştırıldı.
YÖNTEMLER: Orta kulakta kolesteatom nedeniyle ameliyat edilen 57 hastanın (32 erkek, 25 kadın; ort. yaş 29 yıl; dağılım 8-68 yıl) ameliyat öncesi temporal kemik YÇBT bulguları ile ameliyat sonrası sonuçları retrospektif olarak incelendi. Yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografi taraması için aksiyel planda 1 mm kesit kalınlığında ardışık kesitler alındı ve bu kesitlerden koronal planda rekonstrüksiyonlar oluşturuldu. 120 KV, 180 MA, 512x512 matriks değerleri ve kemik filtre kullanıldı. Hastalara intravenöz kontrast madde verilmedi. Tüm YÇBT görüntüleri, deneyimli iki uzman radyolog tarafından konsensus eşliğinde değerlendirildi. Ameliyat öncesi YÇBT bulguları ameliyat sonrası sonuçlar karşılaştırıldı.
BULGULAR: Tüm hastalar orta kulak ya da mastoid hücrelerinde yumuşak doku varlığı, skutum, tegmen ve orta kulak kemikçiklerinde erozyon veya destrüksiyon varlığı açısından değerlendirildi. Yirmi yedi hastada sağ kulak, 30 hastada sol kulakta hastalık bulguları saptandı. Hastaların %100’ünde orta kulakta, %96.5’inde ise mastoidde yumuşak doku varlığı, hem YÇBT hem de ameliyat sırasında saptandı.
SONUÇ: Yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografi taraması, orta kulakta kolesteatom varlığının tespitine ilave olarak, cerraha seçeceği ameliyat tekniği ve muhtemel komplikasyonlar hakkında detaylı bilgi verir. Bu nedenle, orta kulak patolojisi bulunan ve ameliyat planlanan tüm hastalar ameliyat öncesi YÇBT ile titizlikle değerlendirilmelidir.
OBJECTIVE: This study aims to investigate the sensitivity, specificity and accuracy rates of high-resolution computed tomography (HRCT) preoperatively in patients with cholesteatoma.
METHODS: Preoperative HRCT findings of the temporal bone and postoperative outcomes in 57 patients (32 males, 25 females; mean age 29 years; range 8 to 68 years) who were operated due to cholesteatoma in the middle ear were retrospectively analyzed. For the HRCT scan, consecutive axial sections in 1 mm thickness were taken and coronal reconstructions of these sections were created. A 120 KV, 180 MA, 512x512 matrix values and a bone filter were used. None of the patients received any intravenous contrast agent. All HRCT images were evaluated by two experienced radiologists by consensus. Preoperative HRCT findings and postoperative results were compared.
RESULTS: All patients were assessed in terms of the presence of soft tissue in the middle ear or mastoid cells, erosion or destruction of the scutum, tegmen or middle ear ossicles. Twenty-seven patients had pathology in right ear, while 30 patients had pathology in left ear. Of the patients, 100% and 96.5% had soft tissue in the middle ear and in the mastoid, respectively, as revealed by both HRCT and intraoperatively.
CONCLUSION: The HRCT provides detailed information on the choice of surgical technique and possible complications to the surgeon, in addition to the presence of middle ear cholesteatoma. Therefore, all patients with middle ear pathology who are scheduled for surgery should be evaluated carefully by preoperative HRCT.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In Turkish) (5048 accesses)

CASE REPORT
5.
Olağan dışı bir yaşta horizontal kanal benign paroksismal pozisyonel vertigosu
Pages 69 - 71
Hayriye Karabulut, Emre Günbey
Bu yazıda horizontal kanal benign paroksismal pozisyonel vertigosu olan 23 aylık bir kız olgu sunuldu. Hasta, bebeğini sallayarak uyuturken, ani başlayan hızlı göz hareketleri ve kusma yakınmaları ile başvurdu. Sağ sırtüstü gövde yuvarlama testinde anlamlı horizontal nistagmus gözlendi. Sağ barbekü manevrasından sonra nistagmus ve sırtüstü pozisyondaki anksiyetenin düzeldiği gözlemlendi. Altı aylık takipte hastanın benzer yakınması olmadı.
In this article, we present a 23-month-old girl case with benign paroxysmal positional vertigo of the horizontal canal. The patient was admitted with the complaints of sudden-onset rapid eye movement and vomiting while rocking the baby to sleep. A significant horizontal nystagmus was observed in the right supine roll test. After a right barbecue maneuver, nystagmus and anxiety in the supine position were observed to be improved. The patient had no similar complaints during a six-month follow-up.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In English) (1985 accesses)

6.
Pleomorphic adenoma located in the buccal region
Pages 72 - 74
Gürkan Kayabaşoğlu, Recep Kaymaz, Mahmut Sinan Yılmaz, Mehmet Güven
Genellikle majör bezleri tutan pleomorfik adenomlar, en sık rastlanılan tükürük bezi tümörleri olup, tükürük bezi benign tümörlerinin %70-80’inden sorumludur. Minör tükürük bezi kaynaklı tümörlerin en sık görüldükleri bölge sert ve yumuşak damağı takiben üst dudaktır. En nadir tutulum yeri ise bukkal mukozadır. Pleomorfik adenomların klinik tablosu ağrısız ve yavaş büyüyen solid kitleler olarak kendini gösterir. Önerilen tedavisi cerrahi eksizyondur. Bu çalışmada bukkal mukozasında pleomorfik adenom saptanan 73 yaşında erkek bir olgu sunuldu.
Pleomorphic adenomas which usually involve major salivary glands are the most common type of the salivary gland tumors and account for 70-80% of benign salivary gland tumors. Minor salivary gland tumors are localized mostly at hard or soft palate, followed by upper lip. The rarest involvement site is buccal mucosa. The clinical presentation of pleomorphic adenomas is painless and slow-growing solid masses. Surgical resection is recommended treatment. In this article, we present a 73-year-old male case with a pleomorphic adenoma located in the buccal region.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In Turkish) (3367 accesses)

7.
Tracheal diverticulum
Pages 75 - 77
Murat Salihoğlu, Hakan Cıncık, Adem Çakmak, Muzaffer Sağlam, Halil Çalışkan
Trakeal divertikül doğuştan veya edinsel olarak trakea duvarının invajinasyonu sonrasında gelişen paratrakeal hava kistidir. Nadir görülür ve sıklıkla semptom vermez. Genellikle tedavi gerektirmez. Tanısı sıklıkla bilgisayarlı tomografi gibi radyolojik görüntüleme yöntemleri ile konulur. Bu yazıda larenks kanseri tanısı ile total larenjektomi uygulandıktan sonra, trakeostomi stomasından direkt bakı ve endoskopik görüntüleme ile trakea arka duvarında trakeal divertikül tespit edilen 59 yaşında erkek bir olgu sunuldu. Kulak burun boğaz pratiğinde nadir görülmesi ve hatalı tanı konmasına yol açabilmesi nedeniyle bu olgu sunuldu.
Tracheal diverticum is a paratracheal air cyst, which occurs congenitally or is acquired from invagination of tracheal wall. It is rare and often asymptomatic. Treatment is usually not required. Diagnosis is often made by radiological imaging techniques such as computed tomography. In this article, we report a 59-year-old male case in whom tracheal diverticulum was diagnosed with directly seen through tracheostomy stoma and endoscopically following total laryngectomy with the diagnosis of laryngeal cancer. This case was presented as it is rarely seen in ear nose and throat practice and it may lead to misdiagnosis.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In Turkish) (7474 accesses)

8.
Nasal fungiform papilloma
Pages 78 - 80
Efser Başaran, Ali Ahmet Şirin, Hakan Kaya, Ali Muhammedoğlu, Fatma Tülin Kayhan
Schneiderian papillomlar (SP), burun boşluğu ve paranazal sinüsleri çevreleyen Schneiderian mukozadan köken alan, nadir görülen benign ekzofitik neoplastik proliferasyonlardır. Histomorfolojik olarak inverted, fungiform ve onkositik SP olmak üzere üç gruba ayrılırlar. İnverted ve onkositik Schneiderian varyantların aksine, fungiform SP genç yaşlarda ortaya çıkar, tipik olarak nazal septumdan kaynaklanır ve malignite ile ilişkili değildir. Fungiform SP’de en iyi tedavi yöntemi, tam cerrahi eksizyondur. Altmış sekiz yaşında kadın hasta, tek taraflı burun tıkanıklığı ve ağız kuruluğu yakınmaları ile kliniğimize başvurdu. Endoskopik muayenede sol taraf burun hava pasajını tıkayan polipoid kitle saptandı. Total olarak eksize edilen kitlenin histopatolojik inceleme sonucu, SP fungiform tip olarak bildirildi. İleri yaşlarda diğer Schneiderian varyantların aksine daha nadir görülmesi nedeniyle, fungiform SP klinik ve histopatolojik özellikleri ile literatürler eşliğinde sunuldu.
Schneiderian papillomas (SPs) are rare benign exophytic neoplastic proliferations originating from Schneiderian mucosa which surrounds the nasal cavity and paranasal sinuses. Histomorphologically, they are classified into three groups including inverted, fungiform, and oncocytic SPs. In contrary with inverted and oncocytic Schneiderian variants, fungiform SPs occur in younger age and typically originate from the nasal septum and are not related with malignancy. Complete surgical excision is the best treatment modality for fungiform SPs. A 68-year-old female patient was admitted to our clinic with unilateral nasal obstruction and xerostomia. The endoscopic examination revealed a polipoid mass obstructing the left nasal airway. Histopathological examination of the mass, which was excised totally, revealed as SP fungiform type. The clinical and histopathological characteristics of fungiform SPs were presented in the light of related literature, as it is rarer in elder people unlike other Schneiderian variants.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In Turkish) (3750 accesses)

9.
Palatin tonsilin foliküler dentritik hücreli sarkomu
Pages 81 - 84
Fatih Çelenk, Suna Erkılıç, Elif Baysal, Cengiz Durucu, Muzaffer Kanlıkama
Tumors arising from follicular dendritic cells are relatively uncommon. Although most of them originate from the lymph nodes, extranodal sites can also be involved. In this article, we report a 62-year-old male case with a very rare tonsillar follicular dendritic cell sarcoma. The diagnosis was based on histopathologic examination and immunohistochemical staining. He was treated successfully with surgical excision, neck dissection and postoperative radiotherapy. No recurrence was observed during a 18 month follow-up.
Foliküler dendritik hücrelerden gelişen tümörler oldukça nadirdir. Bunların çoğu lenf nodlarından gelişse de çeşitli ekstranodal bölgeler de tutulabilir. Bu yazıda oldukça nadir görülen tonsilin folliküler dendritik hücreli sarkomu olan 62 yaşındaki erkek bir olgu sunuldu. Tanı histopatolojik inceleme ve immünohistokimyasal boyama ile konuldu. Hasta cerrahi eksizyon, boyun diseksiyonu ve ameliyat sonrası radyoterapi ile başarılı bir şekilde tedavi edildi. On sekiz aylık takipte nüks gözlenmedi.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In English) (2134 accesses)

10.
Adenotonsillectomy in a case with Silver-Russell syndrome and obstructive sleep apnea
Pages 85 - 88
Melih Güven Güvenç, Aslıhan Sanem Özata, Denizhan Dizdar
Silver-Russell sendromu (SRS), büyüme ve gelişme geriliği, beşinci parmakta klinodaktili ve üçgen yüz ile karakterize nadir bir sendromdur. Silver-Russell sendromu tanısıyla takip edilen 3.5 yaşındaki erkek hasta kliniğimize horlama, burun tıkanıklığı ve uyku apnesi yakınmaları ile başvurdu. Fizik muayene ve diğer incelemelerde SRS semptomlarının yanı sıra adenotonsiller hipertrofi ve sağ efüzyonlu otitis media tespit edildi. Sağ ventilasyon tüpü takıldı ve adenotonsillektomi (AT) uygulandı. Ameliyat sırasında ağız açacağı yerleştirilirken hastada bradikardi gelişti. Muhtemelen vagal iritasyon sonucu ortaya çıkan bradikardi, dil bir tarafa ekarte edilip ağız açacağı yerleştirilince düzeldi. Hastanın takibinde büyüme hızında artış görüldü. Silver-Russell sendromlu hastalarda tıkayıcı uyku apne sendromunun erken tanı ve tedavisi önem taşımaktadır. Gelişme geriliği ve mikrognatisi olan SRS’li hastalarda AT yapılırken, hastanın ağız boşluğunun da hacmen küçük olduğu göz önünde bulundurulmalı, cerrah ağız açacağını yerleştirirken dikkatli olmalı ve anesteziyoloji uzmanları olası bradikardi gibi komplikasyonlara karşı hazırlıklı olmalıdır.
Silver-Russel syndrome (SRS) is a rare syndrome which is characterized by growth and developmental retardation, clinodactyly of the fifth finger and a triangular face shape. A 3.5-year-old male patient who was followed with the diagnosis of SRS was admitted to our clinic with the complaints of snoring, nasal obstruction and sleep apnea. Physical examination and other assessments revealed an adenotonsillar hypertrophy and right otitis media with effusion as well as SRS symptoms. A right ventilation tube was inserted and adenotonsillectomy (AT) was performed. During the operation, bradycardia occurred when the mouth gag was placed. Bradycardia which was possibly due to vagal irritation resolved with the placement of the tongue to one side and insertion of the mouth gag. During his follow-up, his growth rate increased. In patients with SRS, early diagnosis and treatment of obstructive sleep apnea syndrome is of utmost importance. During AT in SRS patients with growth retardation and micrognathism, the restricted oral cavity volume should be considered, the surgeon should be careful during the placement of the mouth gag, and the anesthesiologists should be ready for possible complications such as bradycardia.
[Abstract] [Full Text] [CrossRef]  (Article In Turkish) (4770 accesses)